Hayat devam ediyor
Neredesin fındık Abdullah, sarı Cemal, mühendis Mustafa? Söyleyin neredesiniz? Sorumu cevapsız bırakacağınızı bildiğim halde soruyorum işte. Elime her telefon alışımda siz geliyorsunuz aklıma. Numaranız hala kayıtlı rehberimde. Arasam telefondaki ses ya, “Aradığınız numaraya ulaşılamıyor.” Diyecek ya da, “Alo” Diyen bir nida duyacak kulağım. Biliyorum, çünkü birçok kez denedim bunu. İçime öyle bir boşluk armağan edip gittiniz ki anlatamam.
Hatırlıyorum da, o günlerde ne yaparsak, nereye gider ne ile meşgul olursak hiç ayrılmazdık bir birimizden. Bizi tanıyanlar; “Şen dörtlü” Diye lakap takmıştı bize. Mahalle ile çarşı arası yayan yarım saat, sinemaların olduğu semt ile mahalle arası ise yaklaşık kırk, kırk beş dakika sürerdi. Kışları gecenin bir yarısı Muhammed Ali’nin maçlarını izlemek için yola düşer, daha yeni kahvesini açan kahvecinin; “Aceleniz ne oğlum, daha yarım saat var!” Demesine aldırmadan en ön masaya yerleşir beklemeye başlardık. Bazı maçları da geceleyin kapısını alacaklı gibi dayandığımız Çetin ağabeyin evinde izlerdik. Çünkü mahallenin tek televizyonlu evi onun eviydi. “Ağabey rahatsızlık verdik, kusura bakma!” Deyince, bir taraftan gözlerini ovalar bir taraftan da bize, “Ne rahatsızlığı, bende sizin sayenizde izleyeceğim işte!” Derdi gülerek.
Mahallemizde dükkânının tabelasında; “Terzi Ziya” yazısı olan bir ağabeyimiz vardı. Fındık Abdullah’la ben, onun dükkânından kumaşları beğenmiş, takım elbise diktirmek üzere anlaşmıştık. Ücret konusunda bize; “Elinize geçince verin ama elbiseler eskitmeden bitirin borcunuzu.” Demişti. Üç veya dört provadan sonra elbiselerimizi dikmiş, teslim edeceğinde kasılarak, “Daha iyisini dikecek terzi varsa, sizden tek kuruş almayacağım gençler.” Diye de ilave etmişti. Sözleri doğruydu. Ondan daha kaliteli takım elbise diken terzi pek yoktu o zamanlar. Terzi Rıza ağabey gibi işinin ehli, dürüst ve şakacı bir ağabeyimiz daha vardı mahallede. Onun adı da Berber Kemal’di. Saçlarına şekil vermek için sürekli briyantin kullanır, işi olmadığında elinde bir tarak, aynanın önünde saçlarıyla uğraşır dururdu. Berber olmasını saçlarını çok sevmesine bağlardı. Temiz giyinir, işine özen gösterirdi. Tıraş ücreti için, ne verilirse; “Allah bereket versin.” Der, makasını durmadan şıkırdatmaya devam ederdi.
Diğer esnaflardan; yorgancı Hayri, kalaycı Mustafa, bakkal Yunus ve kasap Haydar sizlere ömür. Terzi Ziya ve bir de Berber Kemal var hayatta şimdi. Onlarda kepenklerini çoktan indirip çekilmişler köşelerine. Berber Kemal ise İlerleyen yaşına rağmen elindeki makası bırakmadı bir türlü. Lüks bir semte taşıdığı ve tepesine kocaman bir “Kuaför Kemal” Yazdırdığı salonunda çocuklarıyla beraber hala çalışmaya devam ediyor şimdi.
Her şey değişti; Toplum, mevsimler ve insanlar. Yalnız değişmeyen bir şey var benim nazarımda, o da özlemle hatırladığım yaşanmışlıklar. Fındık Abdullah’ın, Sarı Cemal’in ve mühendis Mustafa’nın olmadığı hayat bana tatsız, tuzsuz ve yavan geliyor. Ama ne yapacaksınız kader işte! Dünya dönmeye, ömürler yaşanmaya devam edecek kuşkusuz.
Esenlik diliyor, tüm güzelliklerin sizinle olsun diyorum.