Aşka yazık değil mi?
Her gün olduğu gibi bugünde ısrarla çalan saatin zili uyandırdı beni. Hızlıca hazırlığımı yapıp sokağa attım kendimi. “Geç kalma!” Diyen iç sesime kulak verdim ve yumurta topuklu ayakkabılarımı kaldırımlarla buluşturdum. Yürürken bir müddet ortalığa yayılan miyavlama sesleri eşlik etti bana. Henüz aydınlanan hava celallenirken; uğultuyla beliren rüzgâr, yağmur damlalarını serpiştirdi etrafa. Olanca hızıyla yağmaya devam eden yağmura rağmen ne bir çelen altına sığındım ne de yürümeyi bıraktım. Çünkü acelem vardı ve bir an önce yetişmeliydim ona. Yağmur değil mi, nasıl olsa birazdan durur diye mırıldandım içimden.
Beklediğim gibi de oldu. Yağmur daha fazla sürmedi. Tıpırtılar azala azala sanki hoş bir melodi gibi yerini sessizliğe bıraktı. Başımda kavak yelleri estiren Ferda’nın evine yaklaştıkça kalbim yerinden çıkacakmış gibi çarpmaya başladı. Onun özlemiyle yanıp tutuşan gönlüm, onu bir an önce görmenin derdine düştü. Ne üşüdüğümü hissettim, ne de ıslandığımı.
Boşuna değildi sabahın köründe yollara düşmek. Ben saatimi de gönlümü de ona göre ayarlardım hep. Her gün bu vakitlerde evinin önünden geçtiğim halde, ancak birkaç kez görebilmiştim onu. Başka üniversitelerde okusak da, yollarımız ve mahallemiz aynıydı. Evlerimiz bir birine yürüyüş mesafesi kadar yakındı.
İlk kez birkaç ay önce mavi boyalı evlerinin önünde görmüştüm onu. Beline uzanan simsiyah saçları, gamzeli yanakları ve elâ gözleriyle ay gibi doğmuştu içime. Meğer ilk görüşte aşk böyle bir şeymiş. Onu bir daha görmek için neler vermezdim ki! Oturduğu eve yaklaşınca elim ayağıma dolaşırdı. Ne yürüye bilir, ne de geçebilirdim oradan. Mıhlanmış gibi yanardı yüreğim. Evlerinin biraz ötesinde bulunan çınar ağacından medet umardım. Gözlerimi kapısına mühürlerdim adeta. Ha çıktı ha çıkacak diye saatlerce beklerdim.
Aradan geçen zaman beni ona daha çok yaklaştırıyor, ona beslediğim aşk; kartopu misali katlanarak büyüyordu. Ne yapıp edip Ferda’ya açılmalıydım. Tamam, birkaç kez karşılaşmış, bir birimize bakışıp gülüşmüştük. Lakin bu durum onun beni sevdiğini gösterir miydi? Hiçbir şey bilmiyordum. O gün derse girmedim. Ferda’nın okulunun önüne gidip kamp kurdum adeta. Kararlıydım; ona duygularımı açıklayacak ve hatta yüzüne sevdiğimi haykıracaktım.
Hava kararmaya yüz tutmuştu. Derslerden çıkan son öğrenci gurubunun içinde Ferda’da vardı. Onu görünce koşar adım yürüdüm. Yakınına geldiğimde, gördüğüm şey aklımı başımdan almıştı. Ferda en yakın arkadaşım Melih’le el ele tutuşmuş halde yanımdan geçip gittiler. Derdimi döktüğüm ve sırdaşım diye bildiğim Melih bunu bana nasıl yapmıştı. Bana hiçbir şey demeden gözümün içine baka baka; “Yeter oğlum, o kıza açıl artık.” Diyen Melih’i Allaha havale ettim. Orada bulunan bir banka oturarak hüngür hüngür ağladım.
Esenliğiniz daim olsun.