Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Ankara’nın nabzı

Ankara’nın nabzı

Böyle afili ve klişe bir başlık atınca siyaset, erken seçim kararı, ittifaklardan falan bahsedeceğimi sanıyorsanız yanılıyorsunuz. Ankara’dan sıradan insan öyküsü, (sıradan dememe de kızarlar ama) insanların gerçek sorunlarını anlatacağım(!)

50 yaş üzeri iki teyze sohbet ediyordu. Teyze deyince yanlış anlaşılmasın, eğitimli, aydın, kendi ayakları üzerinde durabilen, (artık o ne demekse) ülke ve dünya meselelerini kendilerine dert edinen kıymetli insanlar(!) Teyzelerden birisi diğerinin halini hatırını sordu diğer teyzemiz bezgin bir ses tonuyla “İyiyim ne olsun. Kız İstanbul’a gitti. Evde köpekle, kitaplarla vakit geçiriyorum. Hiç dışarıya çıktığım da yok.” Diğer teyzemiz “Ya bahar da geldi. Çık dışarı arkadaşlarınla falan dolaş iyi gelir. Eve kapanma”

Teyzemiz ayağına gelen topu kendince şu veciz ifadelerle gol yapmıştı “Ya dışarı çıkıp ne yapacağım. İnsanlar çok değişti. Resmen sıkılıyorum. Biriyle sohbet ediyorsun. Nasılsın iyi misin dedikten sonra senden iyiyim çok şükür veya Allah iyiliğini versin lafını duymak istiyorlar. Böyle demeyince ya da farklı bir şey söyleyince de bozuluyorlar. Gündelik hayatta bile onların istediği gibi konuşman gerekiyor.” Teyzelerin sohbeti bu minvalde ülkeyi ne hale getirdiler şekerim dozunda devam etti. Allah iyiliğini versin demekten bile imtina eden, Ayşenur Arslan’ın Ankara şubesi teyzemiz 3 dil bilen, Hacivat’ın mantığına göre 3 insan… Şimdi bu teyzelerin endişelerine de kafa yormak gerekiyor. Onların bu sorunlarını duyunca geçim sıkıntısı, savaş tehdidi, iyi bir kul olma noktasındaki eksikliklerimiz gibi kendimizin gündelik sorunlarından utandım. İnsanların bu denli dertlerinin yanında bizimkisi de ne ola ki…

Bu teyzelerin dini inançlarını, dine olan bakış açılarını falan sorgulayacak değilim. Herkes başkasının inancına saygı gösterdiği müddetçe dilediğine inanmakta özgürdür. Fakat olayın sosyolojik boyutu da önemli. Bu teyzeler öyle farklı dine inanan ya da ateist falan değiller. Seküler denilen tayfadanlar. Allah’a inanıyorlar, onlara göre din Allah ile kul arasında. Önemli olan kalp temizliği, iyi niyet. İbadetleri yapmasalar da olur. İçki içebilirler, faiz yiyebilirler. Öldükleri zamanda cenazeleri de elbette camiden kalkacak. Arkalarından 7- 40. gün yemekleri verilecek, mevlid okunacak… Bilmiyorum bu insanlara ne demeli. Bu öyküyü Cumhuriyet gazetesinde yaşlı teyzeler rahatsız başlığında haber yapılabilir. Maalesef bu tarz insanın sayısı gün geçtikçe artıyor. Hem bu ülkenin nimetlerinden, kaynaklarından sonuna kadar yararlanıp hem de bu ülkede artık yaşanamaz şekerim diye hayıflanıyorlar.

Ankara’da bir de şöyle bir memur kafası var. Ortalama 3 asgari ücret civarı maaş alan, kendi maaşlarının yanı sıra bir kısmının eşleri de çalışıyor. Yine de geçinemiyoruz diye sürekli şikâyet ediyorlar. Ekonomimiz elbette iyi durumda değil. Altın- döviz kurları, akaryakıt fiyatları çok yükseldi. Piyasada bir daralma var. İşsizlik artıyor vb. Bunlar görünen, kimsenin inkâr etmediği gerçekler. Lakin memurların gündelik hayatına normal insanlar kadar yansımıyor. Bir yandan ekonomiden şikâyet edip bir yandan da sıfır araba alan, almak için araştırma yapan kendiyle çelişen çok memurumuz var… Önünden geçtiğiniz kamu binaları, okulların falan bahçesine, otoparklarına bir bakın. Ortalama 30 bin liranın altında araba yok. Yüz bin civarı olanları saymıyorum bile. Elbette millet kendi kazancıyla istediği arabayı alsın. Yeter ki bir yandan o arabalara binip bir yandan da yandık, bittik mahvolduk edebiyatı yapmasın.

Size Ankara’nın gündeminden bahsettim ama Konya ya da başka şehirlerimiz de benzer onlarca manzara var. Endişeli teyzeler halinden şikâyet eden memurlar bu ülkenin bir gerçeği. Onlarla da ilgilenip, sorunlarına çare üretmeliyiz(!) Sıradan insanlara sıra elbet gelir.

  

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi