Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş 15 Temmuz’dan Ayasofya’ya

15 Temmuz’dan Ayasofya’ya

Geçtiğimiz hafta da iki tarihi gelişme yaşandı. Önce Danıştay’ın kararıyla Ayasofya’nın tekrar camiye dönüştürülmesi sağlandı. Sonrasında da 15 Temmuz hain darbe girişimini dördüncü yıl dönümünde andık. Sağlığın üzerine hesap-kitap yapılmıyor. Tam bu konular üzerine kalem oynatmayı düşünürken aranın hastalığına yakalanınca bir haftalığına köşeyi boş bırakmak zorunda kaldık.

Bu ülkede artık kimin hangi konuya nasıl tepki vereceğini çok iyi bildiğimizden Ayasofya konusunda da yapılan olumlu, olumsuz yorumların aşağı yukarı tahmin edilen gibi olduğunu söyleyebiliriz. Muhalefetin Ayasofya’nın yeniden camiye dönüştürülmesi için Danıştay’ın kararına ihtiyaç duyulmadığını Cumhurbaşkanının istese bunu daha önce de yapabileceğini fakat siyasi hesaplarla bunu ertelediğini falan söylemesi tam anlamıyla bir komedi. Elbette Cumhurbaşkanı istese bunu daha önce yapabilirdi. Lakin uluslararası camiaya yapılan değişikliğin hukuka uygun olduğunu, halkın da talepleri doğrultusunda böyle bir kararın alındığı mesajı verilmek için Danıştay beklendi. Diğer yandan da Türkiye’nin içişlerine karışılamayacağı vurgulanıp Lozan anlaşmasının yıl dönümünde ibadete açılarak gereken mesaj verilmiş oldu.

Açıkçası Ayasofya’nın camiye dönüştürülmesi ile ilgili Avrupa ve Amerika’dan daha farklı tepkiler bekliyordum. Özellikle döviz ve borsa üzerinden oynanacak yeni bir oyunla ülkemizi biraz daha köşeye sıkıştırmaya çalışacaklarını tahmin etmek için kâhin olmaya gerek yok. Şu ana kadar böyle bir hamle yapmadılarsa bekledikleri bir şey var demektir. Biz olabilecek en kötü senaryoya göre önlemimizi almalıyız. Korona günlerinden geçerken yeni bir rahip krizine benzer ekonomik saldırıyla karşılaşmak istemeyiz. Ayasofya konusunda meseleye turizm gelirinden olacağız, kesilen biletler sayesinde her yıl şu kadar milyon dolar gelir elde ediyorduk diye ağlayanlara ise diyecek bir sözümüz yok. Mesele sadece paraysa her Cuma çıkışı Ayasofya camisinden daha fazlasını rahatlıkla toplayabiliriz.

Virüs nedeniyle bu yıl 15 Temmuz anmaları geçen yıllara oranla daha küçük çaplı yapıldı, meydanlarda demokrasi nöbetleri sembolik olarak tutuldu. Geriye dönüp geçen son dört yılımıza baktığımız zaman devletin yeni bir milat yaşadığını, başta ordumuzun düşünce yapısı olmak üzere her alanda yerliliğin, milliliğin ön plana çıktığını söyleyebiliriz. 15 Temmuz vesilesiyle Türkiye kendisini köşeye sıkıştırmaya çalışıp sürekli alttan alta "Senden olmaz, demokrasin kötü, ekonomin kötü, sen yapamazsın, sen üretemezsin, Avrupa ve Amerika ne derse o doğrudur, aman onların sözlerinden çıkıp, onları üzme. Yoksa üzülen sen olursun, ekonomini bitirirler, PKK ile fazla uğraşma, onları bitirmeye kalkarsan “halk” isyan eder, BM müdahale eder” vb. sömürge aydını palavraları sıkan sözde cemaatin fikir babalarından kurtulmuş olduk.

 Zaman gazetesi ve çevresindeki TV’lerde toplanıp hükümete sürekli akıl veren tipleri elbette hatırlıyorsunuzdur. Gerçi bugün bir kısmı kaçtıkları ülkelerden benzer akılları vermeye çalışıyorlar ama ne diyeceksin huylu huyundan kolay vazgeçmiyor. Türkiye ise onlara inat yeni çizdiği rotada ilerlemeye devam ediyor. Kendilerini devletten büyük gördüklerinden devleti sürekli eleştirmeleri doğaldı. Devletin her kurumunu ele geçirmek için ellerinden geleni yapmışlar, başta ordumuz ve polis teşkilatımızda bunu büyük ölçüde başarmışlardı. Üzerinden dört yıl geçmesine rağmen halen asker ve polisimizin içerisinde yeni hainlerin tespit edildiği haberini alıyoruz. Bu yüzden işimizi ciddiye alıp, mücadeleye devam etmeliyiz. Bir halk hareketi olmadıklarından, halkı sadece kendilerine maddi gelir kaynağı olarak gördüklerinden kısa sürede dağıldılar. Milletin gözünde bir karşılıkları olmadığı zaten 15 Temmuz öncesi girdikleri seçimlerde gerek kurdukları partilerin, gerekse çıkardıkları sözde bağımsız milletvekili adaylarının aldığı oy oranlarıyla belli olmuştu. 15 Temmuz’da son koz olarak silaha davranmalarının da en önemli sebebi de milletten yüz bulamamış olmalarıydı.

Bugün dört gün sonra Ayasofya’da kılacağımız ilk cumanın heyecanını duyuyorsak bunda 15 Temmuz’da verilen şanlı mücadelenin etkisini görmezden gelemeyiz. 15 Temmuz ile kalıpları kırıp, bize çizilen sınırları paramparça ettik. Ayasofya’da 80 küsur senedir o sınırların içinde hapsolmuştu. 15 Temmuz ile onu da çekip çıkardık…   

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi