Yazdan kışa okumak ve insan olmak
Nerden geldin aklıma bilmem
Özlemle düştün hatırıma
Hatmi çiçekleri boyun büktüler
Parklar bahçeler gölgeni aradı
İnce belli bardaklar hüzün döktüler
Gittiğinden beri rengi soldu dünyamın
Kitaplara verdim günlerimi
Gurzuf'un göğü karalar bağlıyor
Kızıltaş Kırım’da yitik bir cennet
Ayı Dağı'nda Cengiz Dağcı ağlıyor
Veba günlerinde aşk diyor Maquez
Fermina Daza doktora gidiyor
Aşkına hamal oluyor Florentino Ariza
Elli dört yıl taşıyor çiçekten çiçeğe
Ne kalp unutuyor ne hafıza
Tanpınar'ı yâd ediyorum şu sıra
Hikâyeler’i zamanın tozunu alırken
Mümtaz, düşünü görüyor Nuran'ın
Kapatınca kitapların kapağını
Yine sen oluyorsun kahramanı buranın
Sensiz okunmuyor yazdığım şiirler
Tadı yok çayın, sigaranın, sohbetin
Yaz bile ısınamadı, akşamlar üşüyor
Temmuz güz, ağustos buz
İçime lapa lapa karlar düşüyor
Ayrılık yaman şey doğrusu
Gözümü yumsam da görüyorum
Yokluğunu şehrin her yerinde
Boş koltuklarında hayalin oturuyor
Yolcu taşıyan belediye otobüslerinde
Bende durum böyle güzel güvercinim
Senin göğün hangi renkte?
Günün gecen hangi duraklarda duruyor?
Bana cevap vermesen de olur
Bu soruları kalbim soruyor.
Mevsimler geçiyor, zaman yılları bir birbirine demetliyor. Her şey aynı gibi görünse de hiçbir şey aynı kalmıyor. Hasretler kabuk bağlıyor, yaralar müzminleşiyor ama hayat devam ediyor. Her heves içten içe, her dert içten içe… Yaz bitti. Sonbaharın ikinci ayını yaşıyoruz. İç dünyamızda değişen bir şey yok, her gün başka bir gündemle gelse de gönlümüzün gündemi değişmiyor. Kimimiz heveslerinin peşinde, kimimiz sevdasının, inancının. Gerçekler çöl, vuslatlar serap. Biz insanlar bu ikisinin arasında dolaşıyoruz.
İçimizi iyi edecek olanın sanat olduğunu düşünen biri olarak, en büyük Sanatçı’nın eseri kâinata gözlerimi çevirip, kitaplar arasında gönül eğliyorum. Günün doğuşu, yağmurun yağışı, çiçeklerin güz rengine bürünüşü, kuşları telaşı, ayın ve yıldızların muhteşem şehrayini. Hepsi insanı alıp götürüyor bir yerlere. Bir de bu muhteşem görünüşün edebiyata yansımaları var ki bunlarda kitaplarda demetlenmişler. Bu metinlerde de insanın içine işleyen cümlelerle bambaşka manzaralar çıkıyor karşımıza. Şehrin hay huyundan, insanların malayani sohbetlerinden ve kendi arzularımdan, heveslerimden kaçıp kitapların dünyasına sığınıyorum. Yazarlarla sohbet ediyor, kahramanlarla arkadaş oluyor, tasvirlerin içinde kayboluyorum. Okumak, kendi duygu ve düşüncelerimi, başkalarının duygu ve düşünceleriyle zenginleştiriyor. Bir şiir alıp götürüyor kalbimi, bir olay alıyor aklımı, bir cümle günlerce düşündürüyor beni. Okumanın dingin suları bazen bilmenin ağırlığını taşıtsa da gönlümün gemilerine, sonunda bir limanın durgunluğuna varıp duruyor.
Önümüz kış. Sokaklar soğuk, gündüzler donuk, geceler uzun. Yağmuru, karı ıskalamadan, sıcak odalarımızda kahvenin, çayın eşliğinde kitap okuma melekemizi geliştirebiliriz. Hüznümüzü, hasretimizi, sevdamızı bileyleyebiliriz yazarların şairlerin törpülerinde. Hasretimizi sayıklarken, bizimle aynı şeyleri yaşayan kahramanlarla ünsiyet kurabiliriz mesela! Her şiirde giden sevgiliyi, her romanda sevda ateşimizi, her öyküde kalbimizin evrenini yeniden yaşayabiliriz. Aşkın aşkınlığını bu metinlerde betimlendiği gibi içimizde hissedebiliriz.
Yukarıda yazılı şiirimde anlattığım hasret duygusunu ömrümce yaşadım. Gerçekten de gerçekler çöl, vuslatlar seraptı benim için. Bu çölde dolaşırken her adımımı Mecnun’a atfettim, her serapta Leyla’ya yeniden âşık oldum. Ama ne yaparsam yapayım, hangi mevsimin içinden geçersem geçeyim hasreti hep içimde duydum. Bu yüzdendir ki ömrüm boyunca hasret şiirleri yazdım, söyledim. Okuduklarımla da bu hasreti emzirdim, beledim, büyüttüm. Hayat denizinin hangi dalgasından kaçarsam kaçayım kelimelerin limanında buldum huzuru.
Her güzel şeyde o güzeli yaşattım gönlümde. Kâinatta ve cümlelerin dünyasında o güzeli aradım ve bütün her şeyi yaratanı yüreğimin en derinlerinde buldum. Hayatı bir bilmece gibi önümüze atan Allah, o hayatın içine sırladığı tecellileriyle varlığını bize her dem göstermeye ve yaratmaya anbean devam ediyor. İnsan olarak acz içinde olsak da yaratılışın muhteşemliğine şahitlik etmekten memnun oluyoruz. Hayat bazen çok basit, bazen de çok çetrefilli olabiliyor. O yüzden bilmeye, bilgimizi geliştirmeye süreklilik kazandırmamız gerekiyor. Bir yandan da kalbimizin hakka yönelebilmesi için bu eşsiz dünya eserini gözlemlememiz kaçınılmaz bir şey olarak karşımızda duruyor.
Oku emrindeki sır da buradan kaynaklanıyor sanırım. Hayatımızın bitiminde bizim ömrümüz de kitaplaştırılıp haşrdan sonra elimize verilmeyecek mi?
Sevgiyle kalın.