Mehmet Toker
Mehmet Toker Uzaktaki Yakın Komşu Moğolistan (5)

Uzaktaki Yakın Komşu Moğolistan (5)

MUİS.
Moğolistan hatıralarımızı yazmaya devam ediyorum. Moğolistan Milli Üniversitesindeki ikinci günümüz Sabah  7.40 da başlıyor. Moğolistan'daki üniversitelerde dersler Türkiye'ye göre erken sayılabilecek bir vakitte başlıyor. Pazartesi  bölüm hocaları ile yapmış olduğumuz toplantıda bunu öğrendiğimizde de birazcık şaşırmıştık. 
 
Salı sabahı 07:40'ta amfiye girdiğimde, amfinin üçte ikilik kısmının dolu olduğunu görmek epey şaşırttı.  Moğolistan'da öğrencilerdeki saygı ve disiplin; belki de batı ülkelerinde öğrenci profilinin kaybetmiş olduğu ve en ihtiyaç duyduğu hususlardan bir tanesi diye de değerlendirilebilir. Dersimizin konusu "İslam Felsefesi Kültür ve Medeniyetinin Temel Özellikleri".  Anlatacağım dersin Moğolistan'da öğrenciler için bir ilk olduğunun ve birçok kavramla ilk defa karşılaşacaklarının farkındayım.  Çünkü İslam dinini, sadece CNN ve BBC'nin servis ettiği şekli ile bilen ya da sadece ara sıra duymuş oldukları bir ders konusu olarak gören 110-120 civarındaki  öğrenciye İslam düşünce sisteminin temelinde, inanç sisteminin ana ilkelerinden ve inanç ile düşünce arasındaki iç içe geçmiş etkileşimden bahsetmek elbette ki kolay değil. Bununla beraber dersi Türkçe anlatacak olmam ve Moğolca'ya tercüme edilecek olması normalde 120 dakika olan ders süresini bir anlamda 60 dakikaya indiriyor. Tercüman aracılığı ile anlatmak biraz daha sıkıcı olur diye endişelerim de yok değil. Ancak amfiye girdiğimde öğrencilerin hazır vaziyette olmasının yanısıra dersin hocası Prof. Yanjinsuren hanımın ve bölümdeki diğer hoca ve asistanların da bir anlamda öğrenci gibi amfide yerlerini aldıklarını ve büyük bir dikkatle, derse adapte olduklarını görmeyi kendi adıma sevindirici bir durum olarak da değerlendirebilirim.  Öğrencilerin adeta en ufak bir cümleyi, tek bir kelimeyi atlamaktan korkuyorcasına büyük bir dikkatle ve titizlikle not aldıklarına şahit oluyorum. Ben konuşurken bütün salon tabiri caizse ağzıma bakıyor ve tercümanımız Amantay Bey tercüme etmeye başladığı andan itibaren tüm salon not almaya devam ediyor.  Böylesine güzel bir ortamda ders anlatmak elbette her hocanın istediği bir husustur diye düşünüyorum. 
 
İslam düşüncesinin ana kaynağının Kur'an-ı Kerim olduğunu ve düşüncenin temelinde de Kur'an-ı Kerim'deki İslam inancının özü olan tevhid anlayışı olduğunu ifade ettikten sonra; insan-tanrı, insan-insanın iç dünyası(akıl-ruh-nefs) ile, insan-toplum ve insan-tabiat ile olan ilişkileri anlatmaya çalışıyorum.  İslam düşüncesinin, Tevhid inancı ekseninde nasıl şekillendiğini, nasıl geliştiğini, dilim döndüğünce ifade etmeye çalışıyorum. İslam Felsefesinin Eski Yunan Felsefesinden etkilenmekle beraber, Yunan Felsefesinde tartışılan konuları kendi özgü kaynağından hareketle yorumladığını; aklın vahiyden bağımsız olarak düşünmediğini ve düşünülemeyeceğini ifade etmeye çalıştım. Felsefi Düşüncenin bir anlamda,   İnsan-Tanrı ilişkisi bağlamındaki Tevhid inancı ekseninde inşa edildiğini; Tevhid'in, Tanrı üzerine üşünce üretiminde ve İslam Felsefesinin üzerinde kafa yorduğu tüm konuları etkilediğini ifade etmeye çalıştım. Düşünce sistematiğinin, Tanrı-İnsan ilişkisi bağlamında sadece "tevhid" anlayışı üzerine inşa edildiğini anlatmak, dinleyicilerin düşünce dünyasından da haberdar olmanızı gerektiriyor. Dinleyicilerin, sizin ifade ettiğiniz soyut kavramlara yükleyebileceği anlamları da hesaba katmanız, yani onların kavram dünyasının da farkında olmanız gerektiği bilinci içerisinde olmanızı gerektiriyor.  Zira ilk derste salonu dolduran 110-120 öğrencinin, ikinci derste ki 170-180 öğrencinin  yüzde yetmişinin Budist inanca sahip, geri kalanının Şamanist öğrenciler olduğunu bilmek ve onların zihin dünyasındaki Tanrı anlayışının ötesinde; aşkın, yüce, eşi benzeri olmayan, cismi-şekli olmayan, ortağı-yardımcısı olmayan, muhalifi olmayan tek ve mutlak bir tanrı inancını anlatabilmek ve doğru bir düşünce oluşturabilmek görüldüğü kadar basit değil. Çünkü insanın öğrenmesi, bildiği ile bağlantılı olduğundan dolayı öğrencilerin dünyasındaki Tanrı; Buda heykelinde tecessüm etmiş ya da "Anasır-ı Erba'a" dediğimiz toprak, hava, su, ateş maddelerinde var olan, hissedilen, tebeddün etmiş bir tanrı anlayışı olduğu için, Allah'ın varlığını birliğini ve onun üzerine üretilen düşünceyi ifade etmemiz elbette ki kolay bir şey değildi.
 
İnsanın, kendi varlığı üzerine ve akıl üzerine düşünmesi, düşünce üretmesinin de yine İslam felsefesinde tevhid inancının bir yansıması olarak değerlendirilebileceğini ifade ettik. İnsanın, diğer insanlarla olan ilişkisinde hukuki zemininde yine İslam'ın kapsamında olduğunu ama özellikle ahlaki ilişkilerin hukuktan üstün olarak değerlendirildiğini ve İslam anlayışında her zaman için" ahlakın hukuktan üstün olduğunu", ahlakın su-i istimal edildiği veya işlevselliğini yitirdiği noktada bir alt seviyeden hukukun devreye gireceğini ifade ettik. İnsan-tabiat ilişkisi bağlamında eski Yunan felsefesinde temel  problem olarak değerlendirilen "arke" probleminin, İslam dininde "kün fe yekün" ile karşılık buldunu, tabiattaki bütün varlıkların yaratılmış olduğunu, saygın olduğunu ama bununla beraber, Şamanistik anlayıştaki yada Budist anlayıştaki gibi kutsiyet taşımadığını, tanrı'dan herhangi bir öze sahip olmadığını, tanrının yaratmış olduğu ve insanlara emanet olarak istifadesine sunulan varlıklar olduğunu, insanların da bu varlıklar üzerinde sorumluluklarının olduğunu ifade etmeye çalıştık.  İnsanım kendin iç dünyası ile alakalı durumun,  İslam dininde ibadetlerle temin ve tesis edilmeye çalışıldığını dersimizin içerisinde öğrencilere aktarmaya çalıştık.
 
120 dakikalık zaman tabiri caizse göz açıp kapayıncaya kadar geçtiğini görmek bir anlamda da şaşırttı.  Zira tercüman aracılığıyla ders anlatmak sıkıcı olur diye düşünürken, bölüm hocalarının, asistanların, öğrencilerin ilgisi, tabiri caizse neredeyse nefessiz dinlemesi 120 dakikanın su gibi akıp geçmesine sebep oldu. Amfi, 1 dakika içerisinde boşalırken, ikinci dersi dinleyecek olan öğrencilerin tekrar 1 dakika içerisinde salonu doldurması Moğolistan Milli Üniversitesindeki bilimsel saygı ve seviyenin aslında en çarpıcı en bariz göstergelerinden birisi. İkinci derste öğrenci sayısı olarak birinci dersten çok daha kalabalık olduğunu görüyorum. Amfinin yaklaşık beşte dördü dolu.
 
Aynı dersi tekrar anlatıyor olmama rağmen, biraz önce ilk derste büyük bir dikkatle not tutan bölüm asistanlarının aynı dikkatle not tutmaya devam ettiklerini görüyorum. İkinci  dersimiz de, zamanın su gibi akıp gitmesi ile bitiyor.  Hem ilk dersin sonunda hem ikinci sonunda, öğrencilerin soruları belli başlı birkaç konu etrafında kümeleşiyor.  Bunlardan birincisi, Siyonistlerin güdümündeki Amerikan medyasının servis ettiği, "İslam ve Terörizm" konusu, ikincisi "İslam'da Kadının Yeri ve Statüsü". Ancak sorularda  bir şey ciddi anlamda dikkatimizi çekiyor. Moğolistan'da öğrenciler soruları ilmi bir endişe ile tamamen öğrenmek, işin doğrusunu ana kaynağından öğrenmek düşüncesi ile soruyorlar.  Ülkemizde veya Avrupa ülkelerinde bu ve benzeri konuları üniversite gençliğine anlattığımız da bu bağlamdaki sorular daha ziyade provokatif amaçlı sorulurdu.  Moğolistan Milli Üniversitesi'nde, soruların kendilerine servis edilen yanlış bilgileri tashih etme ve İslam'ın ana kaynağından bilgiyi teyit etme niyetiyle sorulduğunu rahatlıkla anlayabiliyoruz.
 
 İkinci ders çıkışında, amfinin dışında bir öğrencinin gelerek bize Türkçe soru sorması bizim için açıkçası bir sürpriz oluyor. 1 yıl Türkiye'de İstanbul'da yaşamış ve Türkçe'yi Türkiye'de öğrenmiş Tsetseg  yani Çiçek isimli öğrencimizin "tesettür" konusunda sormuş olduğu özel soru bizim için çok güzel bir sürpriz oluyor.  Türkiye ile Moğolistan'ın birbirine uzak ülkeler olmadığını, tarihi ve kültürel bağlarımızın, coğrafi uzaklığı aşarak bir anlamda gönül yakınlığına dönüştürdüğünü görüyoruz.
 
Öğleden sonra Mahmut Hakkı Akın hocamın ve Alpaslan Durmuş hocamın yüksek lisans seviyesindeki öğrencilere derslerini gerçekleştiriyoruz. Mahmut Hakkı Akın Hocam, "Türkiye'deki Din- Siyaset İlişkisi" konusunu, Alparslan Durmuş Hocam da, "Türkiye'de Din Eğitimi" konularını anlatıyorlar. Derste ortalama 15-20 civarında yüksek lisans öğrencisi var.  Yüksek lisans öğrencilerinin bir tanesi bir manastırda görev yapan Budist bir lama. Kendisinin Tayvan asıllı olduğunu öğreniyoruz.  Yüksek lisans öğrencileri ile olan derslerin sonundaki karşılıklı soru cevap şeklinde gerçekleştirilen bölüm çok verimli ve etkili oluyor. Zira yüksek lisans öğrencileri birazcık daha spesifik konularla alakalı araştırmaları ve merakları var.  Daha seçici davranıyorlar. İslam hakkındaki malumatları sadece küresel medyanın servis etmiş olduğu bilgilerle sınırlı kalmayıp onun da ötesinde araştırmaları ve merakları olduğundan dolayı çok daha hususi konular gündeme geliyor. Akşam üzeri üniversitedeki derslerimizi ve çalıştayları tamamlayarak Moğolistan milli üniversitesi'nden ayrılıyoruz.
 
Haftaya STK'larla toplantılarımız ve Cengiz Han anıtı Bilge Tonyukuk anıtları ve Nalayh ziyaretimiz var...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi