Mehmet Toker
Mehmet Toker Süresiz Nafaka Zulmü Ne Zaman Bitecek?

Süresiz Nafaka Zulmü Ne Zaman Bitecek?

5 yaşındaki Elizabeth'in entarisini alıp, 40 yaşında,190cm  boyunda, 100 kilo ağırlığındaki Pehlivan Ali'ye  giydirirsek, buna şahit olan herkes katıla katıla güler.  Elizabeth'e bir şey olmaz ama Ali'nin rezil olduğu da, çıplak kaldığı da yanına kâr kalır. Bugün ülkemizde yaşamış olduğumuz pek çok garabetin pek çok yanlışlığın sebebi de aynen bu.

İsviçre Medeni Kanunu kopyalayıp, Türkiye toplumuna "Aile Kanunu" diye giydirildiğinden bu tarafa, hem komik bir görüntü veriyoruz, hem de rezil olduğumuz yanımıza kâr kalıyor. 12 Mayıs 1988 tarihine kadar Türkiye'de boşanan eşlerden maddi durumu iyi olan eş ya da çalışan eş, çalışmayan eşine bir yıl süreyle nafaka veriyordu. Ancak 12 Mayıs 1988 tarihinden itibaren İsviçre'yi örnek alarak nafakayı süresiz kılan kanun Türkiye'de yürürlüğe sokuldu. Böylece otuzüç yıldır sürmekte olan, "erkeğe zulüm" başlamış oldu. Halbuki İsviçre bile süresiz nafaka uygulamasını, 01.01.2020 tarihinde kaldırarak üç aşamalı  hale getirdi. Ancak Türkiye hâlâ bu yanlışı yapmaya devam ediyor. Bu yanlıştan nemalanan kadınlar ya da kadınların sırtından siyasi ve ekonomik rant elde eden feminist oluşumlar bu konuda seslerini çok daha fazla yükseltip ciddi bir mahalle baskısı oluşturuyorlar.

Süresiz nafaka, Türkiye'de "en sağlam kale" olarak tarif edilen aile yapısının içerisine sokulmuş olan bir düşman ajanı görevini görerek kale kapılarını içerden açıyor. Sadece birkaç gün evli kalmış olan kimseler bile ömür boyu nafaka ödemek zorunda kalıyor. Bu durum insanları nikahsız yaşamaya, nikahsız birlikteliklere zorlayarak aile dediğimiz müesseseyi daha doğmadan öldürebiliyor. Nafaka ödemekte güçlük çekenler veya ödeyemeyenler icra davaları, hapis cezaları, psikolojik bunalımlar, ekonomik sıkıntılarla dolu bir hayata mahkum ediliyor. Süresi belirsiz bu borç, taraflar arasında özellikle mağdur olan erkeğin, eski eşine ömür boyu nefretine sebep oluyor. Boşanan bir erkeğin ikinci defa evlenmesi, yuva kurması imkansız hale getiriliyor. Çocuğu olmadan ayrılan bir erkek ikinci defa evlenip baba olma hakkından da mahrum bırakılıyor.

Öte yandan ömür boyu nafaka almayı garantilemiş olan kadın, tekrar resmi evlilik yapmaktan imtina ediyor. Aylık geliri belirli bir miktarın üzerine çıktığı zaman nafakası kesileceğinden dolayı, çalışsa bile gelirini, sigortasını daha düşük göstererek ya da sigortasız çalışarak hem Türkiye'deki işsizlik rakamının artmasına hem de devletten vergi kaçırmaya ve vergi kaybına sebep oluyor.Bu durum, ciddi anlamda bir milli güvenlik sorunu olarak ele alınmalı nafakayı süreli hale getirecek düzenlemeler ivedilikle yapılmalıdır.

Tek taraflı olarak kadını gözeten, aileyi dikkate almayan, kadınlara pozitif ayrımcılığı kutsallaştıran politikalar, maalesef erkeklere negatif ayrımcılığa dönüşmüş durumda. Öyle ki; ailenin bitmesinden sonra da mağdur olan maalesef  erkekler oluyor. İstisna olarak yani belki yüzbinde bir, belki  milyonda bir oranında da olsa nafaka ödeyen kadınların var olduğunuda söylememiz icab eder. İstisnalara kaideyi bozdurmadan değerlendirdiğimizde, erkek artık kendisi için yabancı olmuş bir kadına süresiz nafaka ödüyor, çoğu baba iştirak nafakası ödediği çocuğunu icra ile görüyor, çocuklarının velayetini alamıyor, tek bir iftira ile satın aldığı veya hâlâ senet,  taksit borçlarını ödediği evinden uzaklaştırılıyor, kişisel malları haczediliyor ve ödediği bedellerin bir tanesini eksik yaptığı veya zamanında yapamadığında da tazyik hapsi ile cezalandırılıyor.

Boşanmada sadece kadının mağdur olduğunu gündeme getirip, aynı mağduriyeti erkeklerin de yaşadığını görmemek, tek taraflı adaletsiz ve feminist bir bakış açısıdır. Boşanmış kadına; "Sen kendi kendine yetemezsin, artık kendi ayaklarının üzerinde duramazsın, sana yabancı olmuş bir erkeğin bakımına muhtaçsın!" anlamına gelen bu onur kırıcı süresiz nafaka uygulaması, günü kurtarma adına kadınların lehine gibi gözüküyor olsa da uzun vadede düşündüğümüzde hem kadınların, hem ailenin, hem de ailenin yapı taşlarını oluşturduğu toplumun aleyhinedir. Zira süresiz nafaka alan kadın, ikinci evliliğini hukuk dışı yollarla yapmakta ya da nikahsız birlikteliklere bir anlamda yönlendirilmektedir. Bu durum kadının haklarını daha da korunamaz ve kadını daha da savunmasız hale getirmektedir.

"İstanbul Sözleşmesi" kaldırılmış olsa bile o sözleşme kapsamında çıkarılan 6284 sayılı kanun ve 33 yıldır devam etmekte olan süresiz nafaka kanunu, aile müessesesini tehdit etmeye devam etmektedir. Bugün aile müessesesi ciddi manada alarm vermektedir. Öyle ki birlikte yaşadığı partneri ya da nikahsız yaşadığı sevgilisi tarafından şiddet gören ya da öldürülen kadınlar ki -bunun temeldeki sebeplerinden birisi de yine mezkûr kanunlar ve düzenlemelerdir- toplumun ciddi problemlerinden biri iken; boşanan erkeklerin süresiz nafaka ve yüksek tazminat yüzünden intiharı, hapis cezası almaları, ruhsal psikolojik bunalımlar yaşamaları ve toplum dışına itilmeleri hiç gündeme gelmemekte ve problem olarak bile görülmemektedir. Bazı kadınlar: "Nasılsa kocam beni boşayamaz, boşarsa tazminatla, nafakayla fitil fitil burnundan getiririm. Kanun bizden yana!" diyerek, bu durumu erkeklere/kocalarına karşı bir tehdit, şantaj ve zulüm unsuru olarak da kullanabilmektedirler.

Aile konusundaki tek problem süresiz nafaka zulmü de değil. Severek, isteyerek, ailelerinin rızasıyla 18 yaşını doldurmadan 17 yaşında evlenmiş olan ailelerinde mağduriyetinin de giderilmesi gerekmektedir. Kocalar tacizci ve tecavüzcü damgasıyla hapiste gençliğini çürütürken,  eşleri/kadınlar yalnız başlarına ya da babalarının evlerinde çocuklarını büyütmeye çalışıyorlar.

Dolayısıyla Medeni Kanununun sil baştan erkeği, kadını ve aileyi mağdur etmeyecek şekilde, aileyi ayakta tutacak, yüceltecek biçimde yeniden düzenlenmesi gerekiyor. Bu konuda gündeme almamız gereken düzenleme son yüz yıldan önceki bin yıl boyunca bu toplumu, aile yapısını, huzur ve mutluluk içerisinde yaşatan İslam Aile Hukukunun cari hukuk haline getirilmesidir. Zira hem çocukların velayeti, hem nafakanın süresi, hem evlilik yaşı, velinin velayeti gibi hususlarda İslam hukuku sadece kadın ya da erkeği değil aileyi yüceltecek biçimde, ana hatları(kırmızı çizgileri) Kur'an-ı Kerim'de ve Peygamber Efendimizin sünnetinde belirtilmiş bir hukuktur.  10 yaşındaki Elizabeth'in entarisi koca çınar Pehlivan Ali'ye uymadı,  uymuyor...  Her tarafından patlak veriyor. Komik ve rezil duruma düşen yine Pehlivan Ali oluyor. Yine Aile oluyor...

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi