Mehmet Toker
Mehmet Toker Rüşvetçilerin elini mi kesmeli, dilini mi?

Rüşvetçilerin elini mi kesmeli, dilini mi?

Fuzuli meşhur Şikayetname'sine "Selam verdim rüşvet değildir deyu almadılar, Hüküm gösterdim faydasızdır deyu mültefit olmadılar..." diye başlıyordu. Toplumda, devlet adına iş yapan memûrînin, bürokratik yapının bozulmasına ilişkin en bariz ve uç ifadelerden biri olan Fuzuli'nin bu ifadeleri, hem edebiyat, hemde siyaset tarihindeki yerini almıştır. Günümüze geldiğimizde özellikle toplum içerisinde belirli bir zihniyetin temsilcisi rolüne soyunan, kendilerini entellektüel, çağdaş, laik, kemalist, aydın hatta son haftaların moda tabiri ile "kuvay-i milliyeci" ilan eden malûm gürûhun tasarruf ve tasallutunda olan belediyeler sık sık rüşvet, yolsuzluk skandallarıyla, taciz tecavüz ve benzeri rezillikler ile gündeme gelmeye, basına ve ekranlara yansımaya devam ediyor.

Ne hikmetse kökleri dışarıda olan ya da dışarıdaki bir takım merkezler tarafından fonlanan medya, bu pespaye  düşüklüğü ve  gayri ahlakî skandalları görmezden geliyor ya da ısrarla örtbas etme çabası sergiliyor. Söyleme geldiği zaman dürüstlükten, doğruluktan, dem vuranların eylem noktasında tarih boyunca bütün toplumlarda yanlış olarak kabul edilen ve tedavisi en zor en eski toplumsal hastalıklardan olan rüşvet ağını, iltimas çarkını futursuzca işlediklerini döndürdüklerini görüyoruz. Basına yansıyan haberlerde neredeyse belediyenin önünden geçenden bile rüşvet almaya teşebbüs ettiklerini, belediyeye işi düşen herkesten az ya da çok talepte bulunduklarını, iş yapmak için bu yolu kullandıklarını okuyoruz, görüyoruz. Kendilerine emanet edilen makam, mevki ve yetkileri şahsi çıkarları adına menfaat sağlamak için kullandıkları ve bazılarının suçüstü derdest edildiği herkesçe malum. Ancak, toplumdaki sanki bu durumu normal gibi kabul etme, yeni tabirle kanıksama durumu normal değil. Özellikle bu zihniyete gönül vermiş olan güruhun "bizimkiler yanlış yapıyorsa bile doğrudur, vardır bir hikmeti...!" anlayışı ile hareket etmesi, çürümüşlüğün, bozulmuşluğun yaygınlaşmasını da beraberinde getiriyor.

Rüşvet kelimesi, haksız menfaat sağlamak için verilen ücret veya ödenen bedel manasındaki RŞV kökünden türeyen rüşvet kavramı, yetkiyi, görevi veya nüfuzu kötüye kullanarak sağlanan gayrimeşru menfaati ifade eder. Kur'an-ı Kerim'de rüşvet kelimesi lafız olarak geçmemekle beraber, yapılan iş ve işlem anlatılarak açık bir biçimde yasaklanmıştır. Bakara Sûresi 188. Ayeti Kerime'de: "Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Kendiniz bilip dururken insanların mallarından bir kısmını haram yollardan yemeniz için o malları hakimlere (idarecilere veya karar verme merceğinde olan yetkililere) vermeyin." buyurularak net bir şekilde haram kılınmıştır. Yine Kur'an-ı Kerim'de Maide Sûresi 42. Ayeti Kerime'de: "Onlar, hep yalana kulak verir, durmadan Suht yerler...!"  ifadesindeki "suht" kelimesi, rüşvet başta olmak üzere gasb, yolsuzluk, hile, kandırma vb. bütün haram kazanç yolları kastedilmiştir. Bu ayette ifade edilen "Onlar", Yahudilerdir. Çünkü Yahudiler, diğer milletleri Goyim olarak gördüklerinden dolayı onlardan rüşvet almayı, yolsuzluk yapmayı, hileli yollarla, gasp ederek veya faizle, Goyimlerin ellerindekini kendi menfaatleri için elde etmeyi normal olarak değerlendiriyorlar. Çünkü üstün sınıfız, seçkin sınıfız anlayışı bu şekilde davranmalarını bir hak olarak kabul etmelerine yol açmaktadır.

Bakara Sûresi 188. Ayeti Kerimedeki "Hükkâm(hakimler)" ifadesini sadece adliyelerdeki hakimler gibi anlamak ayetin anlamını sığlaştırır. Hükkâm, hüküm verenler demektir. Yani herhangi bir konuda olumlu olumsuz hüküm veren, görüş bildiren, herhangi bir konuda imza yetkisi olan, bilirkişilik, danışmanlık, ekspertizlik yapan  bütün herkes bu kapsamın içerisindedir.

Ne yazık ki toplumun %99'unun genel bir kabulle Müslüman sayılmasından dolayı, Allah'a, Ahiret Gününe inancı olmayan, ancak nüfus kayıtlarında Müslüman gözüken kimselerin yapmış olduğu her türlü ahlaksızlığın faturası da maalesef Müslüman topluma kesilmektedir. İnsanlığı, bu ahlaki düşkünlükten, bu melun fiilden kurtaracak oto kontrol mekanizması sağlam bir Allah İnancı ve Ahiret İnancıdır. Gören, işiten, haberdar olan, şahit olan ve hesap soracak olan bir Allah'a inanan bir insanlığın, Ahirette dünyadaki her bir fiilinin karşılığını ödül veya ceza olarak göreceğine inanan insanlığın, sadece dünyada daha konformist bir hayat yaşamak için böyle bir yola tenezzül etmesi düşünülemez. Sık sık rüşvet ve yolsuzluk haberleriyle muhatap olmamız, toplumda imani zafiyetin boyutlarını, derekelerini göstermesi açısından bir turnusol kağıdı görevini yapmaktadır.

Bazı Belediyelerde rüşvet skandallarının sıklıkla vuku buluyor olması, yeterli cezalandırmanın yapılmaması ve "rüşvetçi" aidiyet duyulan mahalleden olduğunda görmemezlikten gelinmesi veya sanki yaptığı doğruymuşcasına kollanılıp gözetilmesi iman zafiyetinin de ötesinde ahlak anlayışındaki çürümüşlüğün bir sonucudur. Bu kronikleşmiş, kangrenleşmiş toplumsal illete kesin ve etkin bir biçimde neşter vurulmaması beraberinde farklı krizleri, kaosları ve ictimai çöküntüleri de ortaya çıkarabilecek büyük yıkımlara sebep olabilecek bir durumdur. Rüşveti hediye gibi, yolsuzluğu marifet/iltifat dengesi gibi kabul eden ya da bir işin yapılabilmesi için kişiyi farklı yerlere zorunlu bağış! yapmaya zorlayan anlayış bu büyük cürümü yumuşatarak bir anlamda ahlaksızlığın normalleşmesini ve yaygınlaşmasını sağlamaktadır.

Bu konuda yapılması gereken, toplumda net ve kes(k)in bir dilin inşaası ve hakim kılınmasıdır. Amalı, fakatlı, lakinli cümleler gelecek dönemler için felaketin alt yapısını oluşturan cümlelerdir. Toplumun manevi değerlerinin korunması hem toplum sağlığı açısından hem de gelecek kuşakların istiklal ve istikbali açısından önemlidir. İstikbalimize kast etmeye kimsenin hakkı yok!

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi