Hasan Ukdem
Hasan Ukdem Okumanın yan etkilerine dikkat!

Okumanın yan etkilerine dikkat!

Aklı eren insanlar okumanın önemli olduğunun altını çiziyor hep. İnsanın bilgisi, yeteneği, karakteri, kültürü, mesleki başarısı okuyarak gelişiyor, değişiyor ve bir kıvama geliyor. Peki ama nasıl okumak? Asıl bu soruya bir cevap bulup, doğru okumayı hayatımıza almamız ve dünyamızı aydınlatmamız gerekiyor. Ben kitapları, günümüz ilaçlarına benzetiyorum, çünkü doğru seçim, doğru kullanım halinde bile yan etkileri olabilecek bir yapıya sahip olabiliyor kitaplar da ilaçlar gibi. Doğru okumanın birinci kuralı özüne sahip çıkmaktır. Bunu biraz açalım; öz, kendi inancını, tarihini, milletini iyi tanımak ve her olayı, her fikri, her düşünceyi bu minval üzere yorumlamaktır. Peyami Safa bir romanında “Zekanın en sivri noktası şüphe ve tereddüttür.” der. Bu şüphe ve tereddüttün de bir vehimden değil, bizim bilincimizden doğması gerekir. Bilincimizi ise, yukarıda belirttiğimiz şekilde özümüz beslemelidir. 
 
Her insanın hayatı, eline bir kitap, dergi, gazete almasa da okumakla geçer. Çünkü yaşadığımız dünya da sürdüğümüz hayat da Allah’ın mesajlarından oluşan metinlerden oluşur. Sabah uyanırız, ışık bir şey söyler, duygularımız, düşüncelerimiz, ihtiyaçlarımız bir şey söyler ve içgüdüsel olarak, biz bunları, doğru veya yanlış okuyarak kararlar alır, yön belirler hayatımızı şekillendiririz. Doğru okumanın önemi buradan doğar. İnsan, zamanda ve mekânda kendisini konumlandırırken, mutlaka mesajları doğru ölçülerde okumalıdır. Eserde, eser sahibini görebilecek feraseti yakalamalı ve kendi aczinin onun kudretinden doğduğunu görebilmelidir. Hazreti Süleyman (a.s.) bir gün rüzgâra kurulmuş keyifle yol alırken, aklından bir an bir düşünce geçer; bu rüzgâr ne güzel bir binektir. Güzelliğin kendinden bilinmesine içerleyen rüzgâr onu yavaşça yere bırakıverir ve der ki: Seni uçuran ben değilim ya Süleyman, ancak Allah’tır. O gün rüzgârın söylediği şeyi bugün dile gelse uçaklar, gemiler ve arabalar da söylerdi, hatta hal diliyle söylüyorlar da... Fani olan bir şeyden baki bir netice beklenmez. Kâinatta canlı cansız her varlık ömürlüdür ve de ölümlüdür. Bunu da okuyabilmelidir. 
 
İşte okumak eylemini böyle anlarsak, hayatımıza böyle alırsak doğruyu yakalar hakikate ereriz. Bu şekilde yazarların, şairlerin kendi inanç ve meşreplerine göre yazdıkları metinleri okurken, onların imanımıza zarar vermelerinin önüne set çekmiş oluruz. Çünkü bu kadar söz söyleyip, bir yerlere gelmiş insanların mutlaka, doğru ya da yanlış, bir fikirleri vardır. Doğru olanı alıp yolumuza ışık etmeliyiz, yanlış olanı görüp, yolumuza çıkabilecek karanlıklara dalmamayı öğrenmeliyiz. İnsan, nisyan ile maluldür derdi eskiler, işte bu sebepten dolayıdır ki, sürekli okuyarak dimağımızı diri tutmalıyız. 
 
Ne Tolstoy’un dünyada hakikat arayışı ne Huga’nun hristiyan inancı ne de Zweıg’in ateist bakışı bizi onların kitaplarından uzaklaştırmamalıdır. Onların sorularına kafa yormalı, cevaplarına ise şerh düşmeliyiz. Kanaatleri bizim için doğru olmasa da onların bir dehaya sahip olduklarını görebilmeliyiz. İman nasip işidir ama akıl, inanan inanmayan herkese verilmiştir. Çoğu zaman kendi aklımız yeterli olmaz hayatı, hakikati anlamaya. O yüzden yaşadıkları hayattan, ürettikleri fikirlerden, geliştirdikleri düşüncelerden kitaplar ortaya koyan insanların ne söylediğine bakmakta fayda vardır. İnsan her şeyi düşünemez. Bütün düşüncelerin birleştiği yer ise kitapların dünyasıdır. Bu dünyadan uzak durmak, hiç de akıllıca bir şey değildir. Bazen bir gazetede bir haber, bazen bir romanda bir cümle, bazen bir şiirde bir mısra insanın gününü aydınlatır, dünyasına anlam katar. Hayat pratikte yorucu ve zordur, bazen teoride mola vermek, dinlenmek gerekir. Her tecrübeyi yaşayarak edinemeyiz. Tecrübelerimiz ise bizim yazılmamış kitaplarımızdır.  
 
Okumanın bir yüzü de yazmaya bakar. Okuduklarından etkilenen kişiler, yazmanın da tadını bilmek ister. Yazmak da okumak kadar çetin bir yoldur. Hemen hemen aynı hassasiyeti göstermek gerekir. Yazmak, dilden çıkan söz gibi doğru çıkmalı ki, yazarı utandırmasın, günaha düşürmesin, cezaya muhatap etmesin. Yazmanın bir önemi de geleceğe yazılmış bir mektup gibi oluşundan gelir. Geleceğe ışık olayım derken, kendimizi karartmamanın derdiyle dertlenmemiz gerekir. Yazmak konusunu inşallah bir başka sefere bırakalım ve yeniden okumak konusuna dönelim.  
 
Okumamızın ana kaynakları, inancımızın temelini oluşturan külliyattan geçer. Biz bir Müslüman olarak Kur’an ve Hadisten beslenen bir okumanın oluşturulmasında çaba göstermeliyiz. Madem ki dünya fani, ömür geçici, o zaman insan yolculuğuna doğru bir rehber, doğru bir pusula bulmalıdır. Kabul etmek gerekir ki okumak meşakkatli bir iştir, disiplin ister gayret ister azim ister, en önemlisi sevgi ister. Okumak, bu kadar gerekli ve zorlu bir eylemken, aslında zevkine varanlar için müthiş eğlencelidir de. Zahmeti zevke de dönüştürebilirsiniz okurken. Hiçbir nimet külfetine katlanılmadan elde edilemez. Evlerimizde küçük de olsa bir kütüphanemiz, bir kitaplığımız olsun. Okumasanız bile arada o kitapları seyredin. En mühimi çocuklarınız görsün evdeki kitapları.  
 
Sevgiyle kalın. 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi