MİHRAB HİZMETLERİ
Arapça’da mihrâb, “savaş” anlamına gelen “harb” mastarından türemiş bir isim olarak, câmide imamın namaz kılarken cemaatin önünde durduğu, kıble tarafındaki duvarın ortasında bulunan, oyuk, girintili yere denilir. Kıbleyi sembolize eden mihrabın çoğulu, "mehârîb"tir. (34/Sebe’ 13). Camilerde yer alan bu bölüme, savaş âletine benzetilerek mihrap denilmesi; şeytan, kötü düşünce ve arzularla savaş yeri kabul edilmesindendir. Ayrıca, ev, çadır ya da herhangi bir oturma yerinin başköşesine de mihrâb denmektedir. ( İsfehânî, Râgıb, el-Müfredât, İstanbul, 1986, s. 160).
Kur’an-ı Kerim’de “mihrap" sözcüğü farklı ayetlerde geçmektedir: “Zekeriyya Meryem'in bulunduğu mihrâba her girdiğinde onun yanında yiyecek bulurdu.” (3/Âl-i İmrân 37). Bu âyette geçen mihrâb, Mescid-i Aksa’nın bünyesinde bulunun ve Hz. Meryem’in Allah’a ibadet ettiği odanın adıdır. Nitekim şu ayetlerde de mihrabın mabed olduğu te’yit edilmektedir: “Zekeriyya mabedde (mihrâb) namaz kılarken…” (3/Âl-i İmran 39). “Zekeriyya mabedden (mihrâb) kavminin önüne çıktı" (19/Meryem 11). “Ey Muhammed! Sana davacıların haberi geldi mi? Hani onlar duvardan Davud'un ibadet yeri olan "mihrâba" tırmanmışlardı” (38/Sâd, 21). Görüldüğü gibi bu her üç ayette de mihrâb, diğer ilahi dinlerde, mabede verilen genel bir isim olarak kullanılmıştır. Kur’an-ı Kerim’de sadece bir yerde “mehârîb” şeklinde çoğul olarak geçen mihrap, köşk ve saray anlamına gelmektedir. (34/Sebe’ 13).
İslam dininde mihrap, sadece din görevlilerinin namaz kıldırdığı mahal değil, genel anlamda ilimde mütebahhir, muktedabih, yani otorite olan “imamın” görev yaptığı mekânın genel adıdır. Burada hizmet yapan kimse, kişiyi Allah’ı anmaktan alıkoyacak olan başta nefis olmak üzere, şeytan ve heva ile mücadele etmeli, manevi bir önder olarak dünya meşgalelerinden ve düşünce dağınıklığından kendisini soyutlamalıdır. Çünkü mihrap hizmetleri, böyle soylu ve asil bir duyarlılığı gerektirir.
İslam literatüründe imam, hem camide cemaate namaz kıldıran ve hem de topluma din-dünya işlerinde yol gösteren bir şahsiyettir. İşte bu manada mihrâb da, hem caminin içini ve hem de dışını birlikte temsil eden bir adlandırmadır. Din görevlisi, sadece camide değil, cami dışı din hizmetlerinin de önderi ve öncüsü olmalıdır. Bilindiği gibi geleneğimizde, bu hizmetleri yürüten kimseye hayrın hizmetkârları manasına, “hademe-i hayrat” denilir. Dolayısıyla, gönüllü din hizmetleri görevlisi, salt caminin içiyle yetinmemeli, geniş yelpazeli din hizmetlerini, caminin dışındaki insanlara da götürmelidir. Bir nevi o, bulunduğu alanda sosyal nafilelere ağırlık veren bir kimse olmalıdır. Çünkü önder konumunda bulunan imam, çok önemli bir kamu hizmeti görmektedir. Yerine göre o, bir hastanın ilacını, bir fakirin odun ve kömürünü tedarik etmeli, sokakta engellilerin sorunlarıyla yakından ilgilenmeli, gerektiğinde düğün salonlarında ahlak konulu konuşmalar yapmalı ve çevreye duyarsız olanların öğretmeni olmalıdır. İmam, bütün bu sosyal aktivitelere öncülük yapan bir gönül eridir.. Bütün bu hizmetler alanında imamlarımız oluşturulacak bir fonla desteklenmelidir. Hiç kuşkusuz bu tür sosyal içerikli din hizmetleri, asr-ı saadette ensar ile muhacir arasında gerçekleştirilmiş olan muâhât projesinin çağdaş dünyada yeni bir versiyonu olarak görülmelidir. İşte o zaman gerçek anlamda mihrâb, sadece caminin bir bölümünü değil, asıl işlevi olan iyi insan yetiştirme makamı olarak bütün bir yeryüzü sathını temsil etmiş olacaktır. Onun için mihrâb, mecazi anlamda bir Müslüman için bütün bir yeryüzüdür.