İyi ki Âhiret Var, İyi ki Hesap-Kitap Günü Var…
İman esaslarından birisi âhiret gününe inanmaktır. Âhir, son; âhiret, hemen bu dünyanın bir tık ötesi; âhiret günü ise İslam inancına göre bu dünyanın ötesinde yeni bir hayatın kurulacağı zaman dilimidir. Bu sebeple ölüm, ahiret duraklarının ilki olarak kabul edilmiştir. İnsan, bu dünya menzilini tamamladıktan sonra, ölümle birlikte ahiret menziline göç edecektir. Gerek Kur’an’da ve gerekse nebevi sünnette Allah’a imanla birlikte ahiret gününe iman art arda gelmiştir. Yüce Allah’a iman, dinin aslını, âhiret gününe iman ise dinin hakikatlerinin pratik hayata yansımasını ifade eder.
Her bidayetin bir nihayeti vardır. Yüce Allah’tan başka her şey fânidir. Ebedî olan sadece O’dur. Aklını kullanan her insan, “nereden geldim, nereye gidiyorum” sorusunu sormalı ve bu hayatın anlamını kavramalıdır. Yapılması gereken birinci vazife, Yüce Allah’ı tanımak, ikincisi de O’na olan sorumluluklarımızı yerine getirmektir. Bu bağlamda her insan bir oyuncudur. Rol alacağı oyunun adı ise “kulluk”tur. İyi bir oyuncu nasıl ki karakter olarak seçildiği oyunda muhteşem bir şekilde rolünü yerine getirmek isterse, kulluk oyununda da bize farklı roller biçen Rabbimize karşı hakiki sorumluluğumuzu yerine getirmeliyiz. Bize verilen emanet sahibine iade edildiği zaman herkes kendi oynadığı oyunun kamera kayıtlarını sevdiklerinin huzurunda ya sevinçle ya da utanarak izlemek zorunda kalacaktır. İşte her şeyin ortaya çıkacağı âhiret günü gelmeden başta Yaratana ve yaratıklara karşı mahcup olmamak için bize verilen bu verili hayatı en güzel bir şekilde değerlendirmeliyiz. Bu sorumluluk duygusunu da ancak âhiret gününe imanla sağlayabiliriz. Şu yaşadığımız dünyada hiçbir şey, başıboş ve anlamsız değildir. Bu kozmolojik sistemde her bir canlı türünün yerine getirdiği bir görev vardır. Bütün bu gerçekliğe rağmen, kendisine akıl nimeti verilen, peygamber ve kitap gönderilen, bu dünyayı yönetme sorumluluğu yüklenen insan nasıl olur da başıboş olarak yaratıldığını zannedebilir?
Eğer âhiret inancı olmasaydı, düzen değil kaos hakim olurdu. İşte öte dünya inancı, insana, bu dünya hayatında kendisine ve çevresinde bulunan tüm canlı-cansız varlıklara karşı yerine getirmesi gereken hak ve görevlerinin olduğunu hatırlatır. Zerre miktarı iyiliğin de, zerre miktarı kötülüğün de hesabının görüleceği âhiret gününe inanan bir Müslüman; asla doğruluktan, adâletten ayrılmaz, hakça olmayan paylaşımdan ve her türlü incitici söz ve davranışlardan uzak durur. Başkasının hakkını yemez, hileye, hurdaya, düzenbazlığa, aldatmaya, rüşvete, yalana, dolana ve başkalarına zarar vermeye niyet beslemez ve elini uzatmaz.
Yüce Allah, “mâliki yevmi’d-din”dir. Burada din, herkesin yapıp ettiklerinin karşılığını alması anlamına gelir. Bu bağlamda âhiret günü, herkesin karşılığını alacağı gün demektir. Kur’an’da âhiret gününe iman edenlerin toplumda yoksullarla, ihtiyaç sahipleriyle mallarını paylaşacaklarından; iman etmeyenlerin ise, yetimleri itip kakacağından, onlara yardım etmedikleri gibi yardım etmek isteyen kimselere engel olacaklarından bahsedilir. Biz yaşadığımız dünyada bu her iki karakterin tıynetini ve cibilliyetlerini yaşayarak görüyoruz. Âhirete imanı zayıf ya da hiç olmayan kimseler, “yoksullar açlıktan ölürse ölsün” inancını taşırken, âhiret bilinci taşıyanlar dünyanın neresinde bir mazlum varsa, onlarla ekmeğini ve aşını paylaşmaktan geri durmazlar. Bu dünyada bütün bir insanlığa her türlü zulmü reva görenler, âhirete olan imanları olmayan gözü dönmüş sapkınlardır. Gazze’de Müslümanlara karşı ölüm kusan makinalarının yanında açlığı bir silah olarak kullanan Siyonistler de bu sapkınların baş aktörlerindendir. İlk günden beri haksızlıkla kalpleri katılaşmış, Filistinli Müslümanların topraklarını işgal eden, gasp eden bu işgalcilerde âhiret inancı yoktur. Allah ve âhiret inancı olmayan insanlarda vicdanlar zifiri karanlıktır. İşte Gazze’de Siyonist İsrail ve ortaklarının yaptıkları soykırım, böyle bir ruh halinin eseridir.
Sonuç olarak, âhiret inancı, insana insanlığını, merhameti, şefkati ve adalet gibi değerlerin kıymetli olduğunu öğretir. İnsanda ümit duygularını yeşertir, acıları hafifletir ve güçlüklere karşı direnme gücü kazandırır. Âhirete iman, hayata anlam katar. İnsana amaçlı yaşamanın kapılarını açar. İnsanda ‘Allah’a rağmenliği’ besleyen dünyevileşme gibi kötü duyguları ortadan kaldırır. Ebedîlik düşüncesinin buraya, şimdi’ye değil, “öte”ye ait olduğunu insan bilincinde diri tutar. İşte bu inanç, insan yaşamını altüst edecek acı ve ıstırapları gönül huzuruna çevirir, İnsanı kendisiyle, çevresi ve toplumuyla barışık hale getirir. O halde 70 bin Filistinli Müslümanı çocuk, kadın, yaşlı, hasta demeden katleden, Gazze’yi enkaz yığınına çeviren Siyonist köpekler için yaşasın cehennem. Bu bela karşısında uyanmayan hala oyunda oynaşta olan Müslümanlara Yüce Allah uyanış versin ve çok yakın bir zamanda zalimlerin yakasından kuvvetli bir şekilde tutup hesap sormayı nasip etsin.
İyi ki âhiret var.. İyi ki ölüm ötesi hayatta hesap-kitap var…