Lavanta bahçeleri ve orman yangınları
Aslında bugün geçen pazar ziyaret ettiğim Karatay Belediyesi’nin lavanta bahçelerini yazacaktım, ancak bu pazar da Alanya’ya gidip gelince Akseki’de, Manavgat’ta gördüğüm yanmış ormanlarımızın hazin görüntüsünü yazmaktan başka bir şey yazmamın mümkün olmadığını anladım.
Geçen hafta lavanta bahçelerini gezerken; ne güzel bir hizmet, insanlar yararlansın, güzelliklerden kam alsın diye iyi düşünülmüş ve güzel de uygulanmış bir gezi alanı diye düşünmüştüm. Ne var ki yanan ormanlarımızdan yükselen ateşleri ve kızıl dumanları gördüğümde, bunun insan eliyle yapıldığını bilmenin öfkesini ta yüreğimde duydum. İyilik, kötülük karşısında hiç bu kadar ezilmemişti. İyiliğin gücü yapmanın zorluğunu gayretle yenerken, kötülük, yıkmanın kolaylığıyla hiçbir kuralı, yasağı, günahı düşünmeden ne çok genişlemiş meğer!
Orada tamamen yanmış alanlar, siyahlaşmış taşlar gördüm, biraz ötede yaz günü olmasına rağmen ateşin dokunmasıyla sararmış yapraklarla ayakta, mahzun, mazlum, mağdur ağaçlar gördüm; etraflarında, can veren börtüyü böceği, tavşanları, tilkileri, kurtları, kuşları, karıncaları ve daha nice hayvanatın ölümlerine ağlıyorlardı sanki. O sarı yapraklarının altında kararmış dallarını göğe açmışlar ve kendilerine bunu yapanları Allah’a şikâyet ediyorlardı sanki.
Yangın bölgelerine giremedim tabi, ancak yolda onlarca itfaiye arabasıyla karşılaştım, kimi Samsun plakalıydı, kimi Artvin, Yozgat, Gümüşhane... ve yurdun dört bir köşesinden şehirlerden akın akın geliyorlardı. Bu görüntü tam bir seferberlik görüntüsüydü. Bunların yanı sıra yine yurdun dört bir köşesinden getirilmekte olan büyük iş makineleri de yollarda ilerliyordu. Ayrıca yine onlarca saman yüklü tırlar, kamyonlar, kamyonetler gördüm. Öğrendim ki oralarda en çok ihtiyaç duyulan şey: Yanık kremi, su ve samanmış. Sadece bu üç kalem değil, birçok yardım malzemesi taşıyan araçlar oralarda mağdur olan kardeşlerimizin yardımına koşuyordu. Karadan yangına müdahale etmekte olan itfaiye araçlarına havadan da yangın uçağı ve helikopterlerle destek veriliyordu.
Sınırlarımızdan sızmak için yıllarca nice vatan evladını şehit ettiler, sivil halkın yoğun olduğu yerlerde bombalar patlattılar, halkın üzerine tank sürdüler, silah sıktılar. Kadınları, çocukları, hatta bebekleri öldürdüler. Müslüman ülkelerin birçoğunun şehirlerini bombaladılar, ülkelerini yağmaladılar, çocuk cesetlerini sahillere vurdurdular. Açıktan ya da gizli her türlü hainliği yaptılar, artık güçleri yetmediği için orman yakmaya başladılar. Bunları yapanlar hep aynı zihniyet.
Evet kötülüğün askerleri, her türlü silahla sahada. Peki iyiliğin askerleri nerede? Onlar bir avuç yardım severden ibaret değildir herhalde değil mi? Sandığımızda daha zalim ve çok daha vicdansız bir düşmanla karşı karşıyayız. Bununla baş edebilmek için kafa yormak, stratejiler belirlemek ve gayretimizi bileylemek zorundayız. Ama önce hayatlarımızı değiştirmeliyiz. Allah yokmuş gibi yaşayarak bu zalimlerin üstesinden gelemeyiz.
Alanya'ya girdiğimizde bir tarafta göğü yer yer sarmış bir duman ve yangına dökmek için denizden su taşıyan helikopterler, bir tarafta ise sahillerde denize giren, restoranlarda ve türlü eğlence yerlerinde bigâne insanlar gördüm. Beni sokmayan yılan bin yıl yaşasın darbı meseli değişmiş, sanki, beni yakmayan ateş hiç sönmesin olmuş.
Nasıl bir çağda yaşıyoruz, nasıl bir ruh yapısına sahibiz? Evet bu yurdun sahipleri bizleriz. Sadece kendi ülkemizdeki yardıma muhtaçların değil, bütün dünyadaki muhtaçların yanındayız. Kamyon kamyon, tır tır, gemi gemi yardım malzemeleri tedarik edip koşuyoruz, dünyada bir tane bile gözü yaşlı insan kalmasın diye. Burada sıkıntı yok. Sıkıntı içimizde türeyen hainlerin barınmasına imkân tanıyan bir vurdum duymazlıkta. Bu çok tehlikeli bir durum. Neremiz ağrıyor, acıyorsa canımız orada olmalı.
Bir avuç toprağı güzelleştirmek için lavanta yetiştiren bir iyiliğe karşı ormanları yangın yeri haline getiren kötülük. Biz iyiysek, iyiliğin yaratanı ile bağımızı güçlendirmek zorundayız. Ticaretimizi düzenleyip, ibadetimizi samimiyet eksenine oturtmalıyız. Şu soruyu ciddiyetle kendimize sorup, hakiki bir cevap bulmalıyız, biz bunca felakete niçin muhatap oluyoruz?
Elbette bu yangınları çıkaranları, çıkaranlara emir verenleri lanetleyeceğiz. Onlarla sonuna kadar mücadele edeceğiz, ancak unutmayalım ki bu dünyada cüzi iradeyi insan gösteriyor. Kendi göbeğimizi kendimiz kesmek mecburiyetindeyiz.
Son olarak bu devleti yönetenlerden bir isteğim var: Teröristler için, tecavüzcüler için, kadın cinayetleri için ve yangınları çıkaranlar için vs.. idam cezasını yeniden getirelim.
Sevgiyle kalın.