Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Kırmızının Peşinde

Kırmızının Peşinde

            Bir efsane gibi anlatılır “turkuaz” renginin bulunuşu; Beyşehir Gölünde güneşin doğuşu ile suda oluşan rengi isteyen Eşrefoğlu Süleyman Bey Eşrefoğlu Camiinden başlayarak beyliğin dört bir yanını çini sanatının en güzide eserleriyle bezemiş.

            Çini sanatı, Anadolu’nun renk ve desenleriyle bu toprakların tapusuna vurduğu mühür değil de nedir? İnce, narin, canlı ve estetik. Aynı zamanda metafizik dünyanın içsel yolculuğu… sabrın, vefanın, şükrün ve tevekkülün yansıması gibi çini sanatı.

            Toprağın, suyun ve renklerin bir usta elinde sanatsal bir ifadeye kavuşması ve neredeyse tüm mimaride, evde, mutfakta, çeyizde yer bulması arayışın, vuslat özleminin mücessem hali olsa gerek.

Özellikle Selçuklunun, topraktan yarattıklarıyla adeta bir müzeye dönüştürdüğü Anadolu toprakları, her dönem çini sanatının görsellik ve stil bakımından zenginleşmesine tanıklık etmiştir. Çini sanatı Kütahya ve İznik çinileri ile Anadolu’nun sesini dünyaya duyuran ve bu alanda dünyaya meydan okuyan bir zarafete ve nadirliğe bir sanat olarak kendine yönelecek gençleri beklemekte.

Başlıkta bahsini ettiğimiz “kırmızı” kaybolup gitmekten zorlukla kurtulmuş bir sanatın ender ve narin kırmızısı; çinideki Osmanlı renklerinden biri… İfadeye göre “ejderha kırmızısı” denen bu renk ustasının zihninde kaybolup gitmişken günümüz ustalarından biri arayışını vuslata erdirmiş. Bahsini ettiğimiz usta halen Kütahya’da yaşayan Mehmet Gürsoy Hoca.

Çini, kültürümüzün en köklü miraslarından bir tanesi. 16. Yüzyıl'da ortaya çıkıp 17. Yüzyıl'ın sonlarına doğru yavaş yavaş kaybolmuş. Ancak bu sanatı hala daha günümüzde yaşatan ve hatta dünya çapında başarısını kanıtlayan sanatçılarımız da var. Mehmet Gürsoy, UNESCO tarafından "Yaşayan İnsan Hazineleri" ödülünü almış bir çini sanatçısı.

Mehmet Gürsoy, 700 yıllık çini sanatını günümüze taşıyan en büyük ustalardan birisi. Öyle ki, UNESCO onu miras taşıyıcı olarak kabul ettiği için "Yaşayan İnsan Hazinesi" ödülüne layık gördü. Kendi ifadesine göre "Geçmişte yapılan çinilerin renkleri çok farklıydı. Yaptığım araştırmalarda geçmişteki desenlerin ve renklerin 17. Yüzyılda tarihe gömüldüğünü fark ettim. Kendi kendime bu tarihi sanat neden geçmişte kalsın, yeniden hayata neden geçmesin diye sordum ve kendim bunu başarabilir miyim diye yola çıktım" diyen Mehmet Hoca bildiği her şeyi öğrencilerine aktarma konusunda cömert davrandığını ısrarla belirtiyor.

“Çiçeklerin zarafetini fırçanın en ince ucu ile çizmeye çalıştım. Çini yapmak hayattan başka bir aleme geçiş demek bana göre. Toprağın üstüne çiçekleri inceden inceye nakşedersiniz." Bu ifadeler de Mehmet Hoca’ya ait. Bizden bahsetmiyor değil elbette.

Neden kırmızıdan bahsettik? Dediğimiz gibi kaybolan bir rengi tekrar çini sanatına kazandıran bir şahsiyetten bahsediyoruz. Gençlerimizin bu tür örnekleri daha yakından ve istekle takip etmeleri gerekli değil mi?

Sabırsız, neticeye çaba sarf etmeden ulaşmak isteyen bir nesille karşı karşıya olduğumuzu dillendirip duruyoruz diğer yandan sanatın ve sanatçının kaybolup gitmesinden korkuyoruz. Çini diğer birçok Anadolu sanatı gibi gençlere yol gösterecek rehberleriden biri değildir de nedir?.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi