Kim Kullandı, Kim Kul Kaldı?
O kara geceden o meşum geceden bu yana geçen yıllarda aynı teyakkuz ve bilinç haliyle uyanık ve dikkatli olmanın mecburiyetini anlamış olmalıyız. Peki, Öyle miyiz?
Garip bir şekilde meseleyi politik mecralara taşıyan, çatışmayı iktidar ve onu sevmeyenler çizgisine getiren, sıradan bir tatil günü algısına döndüren anlayış 15 Temmuz’un anatomisini ve zihin yapısını tahlil ve tetkik etmemize engel olacaktır. Hiç eğip bükmeden bilmeye devam etmeliyiz ki; o geceyi planlayan zihniyet bu millete, sana, bana, toprağa, dine, inanca, bayrağa kast etmişti. Bunun lamı cimi yok.
Oluşturulan mağduriyet havası, dünya kamuoyunda FETÖ yapısının halen kollanıyor olması, bu yolla iktidarı ve cumhurbaşkanını güçsüz bırakma fırsatı, darbe teşebbüsünün sanki sadece Tayyip Erdoğan’a yapılmış yanılgısı millet olarak bilinç halimizi bulandırmamalı.
Malum işgal girişimi, darbe teşebbüsü ve ihanet çemberi ile birlikte birçok şeyi yeniden sorgulamak ve yeninden okumak zorunda olduğumuz aşikâr…
Aradığımız gerçeğin bizimki olmasını o kadar arzu ediyoruz ki diğer cümleleri dinleyip anlamaya fırsat bile kalmıyor. Mutlak gerçek ise; ölüm ve ölmek için namlusuna kurşun verilmiş silaha yürüyen adamın durduğu yer. O yerin ve orada duran kişinin düştüğü derkenar bizim kanılarımızdan çok daha gerçek olacak.
Bu teşebbüsün perde arkasında kullanmaya pek alışmış ve kullanılmak üzere ayar verilmiş birilerinin olduğu da gerçek. Nitekim “bu işin arkasında kim var” sorusunu herkes sormuş ve yine herkes kendi okuması ve zihin dünyasına göre cevabını vermişti.
Kim kimi kullanıyordu sahi, kullanılan kullanışlı olduğunu ne ara teslim etmişti kullanana? Kullanmak ve kullanılmak bu kadar basit ve sıradan olabilir miydi?
Kullanmak kavramı, Türk Dil Sözlüğünde “Bir şeyden belli bir amaçla yararlanmak, bir kimseyi bir hizmette bulundurmak, çalıştırmak” şeklinde ilk iki anlamıyla izah ediliyor. Demek ki bir işin kotarılmasında kullanan ve kullanılan olmak üzere iki el var. Biri hizmette bulunan diğeri hizmeti alan… İşin sonunda çıkan tablodan kim daha fazla faydayı umuyor ve kazanıyorsa o elin “kullanan” olduğu söylenebilir.
Dönüp bakalım; ABD 11 Eylül saldırılarından sonra Usame Bin Ladin figürü üzerinden başlattığı sürek avı sonucunda Irak ve Suriye hatta Afganistan’a kadar uzanan bir coğrafyayı içine alacak şekilde büyük bir alan açtı kendine. Sahi bu ABD değil miydi Ladin üzerinden Müslümanlara saldıran?
Peki, şimdilerde nasıl oluyor da Gülen ve cemaatine arka çıkıyor? Ladin’i kullanan da FETÖ’yü kullanan da aynı ABD değil mi? Ve her ne kadar onlar İslam’ı temsil etmiyor olsa da nitekim iki figür de İslam adıyla anılmıyor mu? Fethullah güzel cici Müslüman da Ladin öcü Müslüman mı? Burada Hak din İslam’ı onların temsil edemeyeceğini tekrar belirtmiş olayım. İki ayrı yapıyı iki ayrı şekilde kullanan ve her iki kullanışta da Müslümanlara saldıran ve zarar veren bir kafadan bahis açtığımız anlaşılmış olmalı.
Kullanmak, nitekim kendi amacınız doğrultusunda yapmanız gereken bir eylem olabilir. Kullanan, neyi nasıl kullanacağını ve neye ulaşacağını planlıyor ve biliyor olmalı. Ya kullanılan bu durumdan haberdar değil midir? Haberi olsa da olmasa da kullanıldığını fark edemeyenin bir mesuliyeti olmalı.
Yaşadığımız sürecin ısrarla dünya sistemi tarafından ABD’ye havale edilen taşeron örgütlerle hayata geçirilen bir hareket olduğunu iddia etsek ve son çağın istihbarat örgütlerince yürütülen savaşlar çağı olduğunu söylesek hata etmiş sayılmayız.
Hazin ve müşkül olan şu ki hangi taraf kazanırsa kazansın yani hangi istihbarat birimi hangi örgütü kurşun asker gibi kullanıp başarılı olsun, kaybeden bu topraklar oluyor. Tüm kullanışlı örgüt ve yapılar, aynı tohumun aynı hormonlaşmış artığı. Herhangi bir örgüt herhangi bir kazanç elde etmeyecek. Kendi patronuna hizmet eden uşaklar kendi sistemine kazandırmış olacak.
Bize düşen kullanılmak ve kullanmak üzere tahayyül edilen dünyevi ihtiras ve çabalardan uzak durup kul kalabilmek olsa gerek.