Prof. Dr. Önder Kutlu
Prof. Dr. Önder Kutlu Kibir siyasette değil, bürokraside

Kibir siyasette değil, bürokraside

Cumhurbaşkanı Erdoğan geçtiğimiz hafta partisinin genişletilmiş il başkanları toplantısında ‘bize gönüllere dokunmak yakışır, kibir değil’ mealinde bir uyarıda bulundu. Konuşma esasen siyasete karşı yapılsa da ben ikazı farklı şekilde anladım.

Söylenmeye çalışılan şeyin hem ‘kızım sana söylüyorum, gelinim sen işit’ olarak değerlendirilmesi gerektiğini düşünüyorum hem de ‘bürokrasiye göz, kulak olunması’ gerektiği şeklinde yorumluyorum. Siyasete ‘vurun abalıya’ mantığıyla çok fazla yüklenildiği, oysa asıl güç sahiplerinin atamayla gelen bürokratlar olduğuna inananlardanım.

Siyaset ister TBMM’de veya belediye meclislerinde olsun isterse parti kademelerinde nihayetinde uygun kişiler tarafından seçim yoluyla yerlerine oturuyorlar ve oy verenlerin desteği devam ettiği müddetçe orada kalıyorlar. Destek bittiğinde ise koltuklarını terk ediyorlar.

Bürokrasi öyle değil. Atamayla gelmeleri nedeniyle sadece kendilerini atayan makamı mutlu, mesut etmeleri yeterli. Toplum, millet, seçmen kaygı ve hassasiyetleri yok.

Ama kullandıkları yetki millete ait. Kaynaklar toplumun. Bu nedenle de son derece dikkatli olmaları gerektiğini bilmeleri hatta ötesine geçip, gerçek güç sahibi olan milleti memnun etmenin yollarını aramaları bir mecburiyet.

Ancak, üzülerek söylememiz gerekiyor ki bürokrasi bu bilinçte değil. İyi örnek ve uygulamaları kastetmiyorum, toplumla ilişkilerini ölçülü biçimde yürütenler çok sayıda mevcut. Onlar işlerini yapıyorlar.

Öte yandan ilişkide olduğu, hizmet etmek durumunda olduklarına karşı son derece kibirli olanların bulunduğu da biliniyor. Bunlar siyasete ve bürokrasiye karşı olan bakış açısını sıkıntıya sokan tipler.

Kamuoyu kötü örnekler, işini iyi yapmayanlara bakar. İşini yapmak bir erdem değildir. İlişkide oldukları insanlara makul biçimde yaklaşmak bir üstünlük olarak değerlendirilmez.

Ceza kanunlarının kötülere karşı yapıldığı gibi, kibir eleştirileri de kötülere karşı yöneltilir. Olması gereken zaten olmalıdır.

Son dönemlerde ulaşılamayan, maiyetindekileri ve toplumu aşağılayan, israf içinde yüzen tipler çokça bulunabiliyor. Bu tipler her tür kurumda görülüyor. Belki din hizmetleri, belki yerel yönetimler belki de yükseköğretim olabilir.

Merkezi yönetimdekilerin daha masum olduklarına inanırım, çünkü başlarında bakan, bakan yardımcısı, genel müdür ya da başkan gibi üst yöneticiler bulunduğu için buralardaki bir hadsizlik hemen göze çarpar.

Ayrıca, bu tipler en üst yöneticinin seçimle makama geldiği yerel yönetimlerde daha az bulunur. Buralarda bir daire başkanı, başkan yardımcısı ya da müdürün kibrine müsaade edilmemesi beklenir.

Fakat daha çok yerinden yönetimdeki bürokrasiyi bu kategoride değerlendirmek mümkün olmaz. Hesap verme sorumluluğunun gelişmediği, insani gelişmişliğin yerlerde süründüğü kurumlardan aynı davranışı beklemek çok zordur.

Aziz Nesin’in Zübük romanında geçen ‘it kervan peşinde yürürken, kervanın gölgesini kendinin zannedermiş’ cümlesi durumu izah ediyor sanırım. Güç kendinin değil, ama kendinin zannediyor.

Cumhurbaşkanı bu tiplere geçit verilmemesi gerektiğini, bunlara müdahale etmenin ehemmiyetini vurguladı. Kamuoyu ile bu bilgi paylaşıldığına göre, hisse alması gerekenlere bir uyarı da yapılmış oldu.

Anlayan anlar, anlamayana anlatılır, diye düşünüyorum.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi