Hasan Ukdem
Hasan Ukdem Kendinden yola çıkarken

Kendinden yola çıkarken

Felaketim şu ki ben zaman zaman kendimi bulan adamım.

Ahmet Hamdi Tanpınar

İnsan ansızın karşılaşır kendisiyle; bazen bir sokakta yürürken, bazen biriyle sohbet ederken, bazen bir kuşun ötüşünde, bazen bir çiçeğin kokusunda… Uzar gider bu ihtimaller. Çoğu tanımaz kendini geçer gider. Ancak felaket tanıyanlarındır. Felakettir, çünkü insan en çok kendisi karşında acizdir. Başkalarına rol yapabilir, yalan söyleyebilir, geçiştirebilir ama kendine rol yapamaz, yalan söyleyemez, geçiştiremez. Yalnızlığını gideremez, arzularını yerine getiremez, isteklerini karşılayamaz. Zira insanın hayal gücü sınırsız, kendi acizdir.

Büyük yürekli insanlar, bilgeler, âlimler, sanatçılar karşılaştıkları zaman kendilerini tanırlar ancak. O an doğan felaketin getirdiği kaostan da bambaşka dünyalar inşa ederler. Hayata şekil verenler, yol gösterenler ve iç dünyamıza yolculuklar yapmamıza sebep olanlar, işte bu adamlardır. Büyük eserler bunların yüreğinden neşet eder. Allah’ı, insanı, dini, hayatı ve dünyayı onları okuduktan, dinledikten sonra daha iyi kavrarız. İçimize renk veren, inancımızı artıran ve kendimize tahammül gücünü yükleyen hep bu büyük yürekli adamlardır.

Muhammed İkbal “Göğsünün içinde yıldızları aşıp geçecek bir yol vardır. Lakin sen kendini tanımıyorsun. Bir kere de tohum gibi gözünü kendi içine aç ki, yerin altından bir fidan olup yükselesin” der. Kendini tanımayan insanlar için ne büyük bir ipucudur bu söz. İnsanın kendi sırrına vakıf olması ve taşıdığı potansiyelin farkına varması ne büyük bir nimettir. Ancak bir taraftan da buna çok az kişinin erişebildiğini görünce ne büyük bir yalnızlıktır da denebilir. İşte zirvelerin yalnızlığı diyebileceğimiz bu durum felaketin ta kendisidir. İkbal’in sözüne geri dönersek, yıldızları aşıp geçecek yoldan yürüyüp gerçeğin izinden hakikate erecek mutluluğu bulmak zorunda olduğumuzu bilmemiz gerekir. Burada Kutsi hadiste geçen Allah’ın “Ben bir gizli hazineydim, bilinmek istedim sözünü hatırlayıp tekrar düşünürsek daha sağlıklı bir çıkarım yapabiliriz.

İnsanın kendisiyle karşılaşmasından ve onu tanımasından sonra gerçeğin peşine düşmesine ve hakikati bulmasının onu mutlu edeceğini anladıktan sonra akla şu soru gelebilir. Peki, tek başına bilmek yeterli olur mu bu yolda maksuda varmak için? Elbette hayır. Çünkü her bilen, bilgisinin peşine düşmez, bunun yanında bir şey daha gereklidir. Onu da İmam Rabbani’nin şu sözünden yola çıkarak anlamaya çalışalım. “Aşkına düştükleri kadardır insanların yolları.” Evet, dünyada neye, kime âşıksa insan yolu da ona göre bir yön bulup boyut kazanıyormuş demek ki.

Tanımak, bilmek, aramak ve yola çıkmak tek başına yeterli olmuyor görüldüğü gibi. Aynı zamanda insanın bir de motivasyona ihtiyacı ortaya çıkıyor. En büyük motivasyon da aşktır. Ne demişti Neşet Ertaş: “aşk ile koşan yorulmaz” İnsan çabuk vazgeçen bir varlık. Usanan, bıkan ve sürekli değişiklik arayan bir yapıya sahip. Bu yüzden konsantrasyonunu kaybetmemesi lazım. Bunu sağlayacak da yaptığı işi, yürüdüğü yolu ve varmak istediği hedefi sevmesi gerekiyor.

Sevmek deyince orada durup biraz düşünmeli sanırım. Günümüzde çok farklı bir insan beğenisi çıktı ortaya. Derinlikten çok yüzeydeki, asaletten çok görüntü canlılığı, helallikten çok erişilebilirlik ön plana çıktı sanki. Bekleme sabrı kısaldı, hatta ortadan kalktı. Bir arzu, bir istek demlenmeden, olgunlaşmadan muhatabını buluveriyor ve maalesef olmadan daldan düşen meyveler gibi telef olup gidiyor. Daha kendini bile tanımayan insanlar bir de başkalarını tanıdığını sanarak çıktıkları yolda karşılaştıkları zorlukları aşmakta yetersiz kalıyorlar. Oysa hayat bir sabrın etrafında yeşerir. Tohumun bir süreye ihtiyacı vardır. Dal budak salmak için bir emeğe muhtaçtır. Sabır gösterilmeden, emek harcanmadan elde edilen şeylerin ham olmasına, olgunlaşmamış haline şaşırmamak gerekir.

Çok güzel bir söz vardır eldeki bir kuş, daldaki dört kuştan iyidir diye. Bu kanaatin güzelliğini anlatır ve doğrudur da. Ancak insan daldaki kuşları da ele geçirecek bilgiye, sabıra ve maharete sahip olmalıdır. Bu kendi içinde vardır da. Fıtratında kendine verilmiş olan hazinelerin farkına varması bu konuda başarıya ulaşması için yeterlidir.

Konumuzu toparlayacak olursak, insan kendini bilmeli, dünyayı bilmeli, niçin yaratıldığını bilmeli ve bir yol belirlemelidir günün sonunda nereye varacağına dair. Bütün bunlar için de neye, kime âşık olacağını iyi tayin etmelidir.

Sevgiyle kalın.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hasan Ukdem Arşivi