Prof. Dr. Önder Kutlu
Prof. Dr. Önder Kutlu İstenmeyen adam

İstenmeyen adam

10 Büyükelçi tarafından içişlerimize karışma, adalet sistemimizi baskılama ve egemenlik haklarımızı göz ardı etme anlamına gelen ve bilinçli bir şekilde kamuoyu ile paylaşılan açıklama siyasal aktörler ve diplomatlar için bir turnusol kâğıdına döndü. İktidar, muhalefet, medya, siyaset, diplomasi hep test ediliyor. Bu dönemde kimin nerede durduğu büyük önem arz ediyor.

CIA Ajanı, Fetö destekçisi Osman Kavala hikâyesinden bahsediyoruz. Farklı aktörler açısından olayı değerlendirdiğimizde herkesin kendine yakışanı yaptığını gözlemliyoruz.

Olayın başından itibaren Cumhurbaşkanının tavrında milimlik sapma yok. Olay kendisi yurtdışında iken vuku bulmuştu. Gezi parkı olayları da o yokken uygulamaya konulmuştu.

Demek ki o ülkedeyken cesaret edemiyorlar. Bunu anlamlı buluyorum. Başkaca örneklerim de var ama şimdilik bu kadarla yetinelim.

Dışişleri Bakanına derhal talimat veriyor: ‘Ülkemize karşı düşmanca hareketler içine giren kişileri ülkemizde misafir etme lüksümüz yok’. Bir başka ifadeyle kendilerini anlarlarsa nezaketle ülkeyi terk etmeye davet, anlamazlarsa ‘istenmeyen adam’, Latince deyimle ‘personanongrata’ ilan ederek gönderelim diyor.

Bu ülkelerin kimileri dolgu malzemesi iken, kimileri ise kayda değer ağırlığa sahip. İskandinav ülkeleri ya da Yeni Zelanda gibi ülkeler mesela, talimatla görevlendirilmişler.

Kendisi açısından hiçbir hüküm ifade etmeyen AİHM kararını referans alarak Türkiye’ye dayatma yapmaya çalışan, diğerlerini de olaya dahil eden ABD önce kendisine baksın. Sanki yasama organı işgal edilen, kaç kişinin hayatını kaybettiği olaylar 25 bin asker gölgesinde Başkanlık devir-teslim töreni bu yılın başında kendi ülkelerinde gerçekleşmemiş gibi.

Peki, ana muhalefet ne yapıyor Türkiye’de? Ülkemizi ve yargı sistemimizi suçlamadan başka yaptıkları bir iş yok. Sanırsınız ki müstemleke idaresi.

Ancak, alınacak istenmeyen adam kararının meydana getireceği etkiyi hesaplamada güçlük çektiklerini de anlıyoruz. Acaba, ana muhalefetin işine yarayacak ağırlığı ortaya koyarak, Türkiye’nin ekonomisini, siyasetini, sosyal dengelerini sarsabilecekler mi? Yoksa sinek vızıltısı gibi gelip, geçecek mi? Daha da kötüsü Türk halkı devlet kararına itibar edip, destek verecek mi? Sürecin her yöne (ç)evrilebileceğini düşünüyorlar.

Diplomasi son zamanların en büyük sınavını veriyor. Anladığımız kadarıyla istenmeyen adam kararı almanın getireceği yükten korkuyorlar. Tarihte böyle bir şey olduğuna ya da olabileceğine ihtimal vermiyorlar. Kamuoyuna yansıyan haberlerin satır aralarından ciddi bir korku yaşadıklarını anlıyoruz. Cumhurbaşkanının kararlı tutumunu hepsinin anladığını düşünmüyorum, doğrusu.

Acaba bağımsız hareket etme refleksi ortaya koyabilecekler mi? Dış işleri bürokratları yüzde yüz millileşebildiler mi? Bu esas onları sınavı.

Medya, bildiğimiz gibi. Kimileri müzmin muhalif, kimileri ise artıları ve eksileri ile beraber değerlendiriyor.

En kritik boyut, Abdullah Gül’ün ortalığa çıkarak ‘ben buradayım’ demesi. Hem de Finlandiya’nın imzacı büyükelçisini kabul ederek, boy göstermesi. Bu şahıs hep böyle netameli dönemlerle mi anılacak? Gezi Parkı’nda da çıkıp, ‘sandık her şey demek değildi’, ‘sizi anlıyorum’ türü laflar etmişti.

Millet İttifakının cumhurbaşkanı adayı olamayacağı anlaşılınca, bir atraksiyon yapmışa benziyor. Bakın, ben buradayım mesajı vererek. İçerideki ve dışarıdaki mihraklara selam çakıyor.

Kabine tek ses olarak mesaj veriyor; Cumhur İttifakı partileri uyum içinde.

Toplum bir ajan üzerinden, onun maşasını elinde bulunduranların ya da hizmetkârı olduklarının hezeyanlarındanrahatsız.

Kanaatimce Cumhurbaşkanı, Türkiye düşmanlarına  ‘hodri meydan’, ‘açıktan oynayın’ diyor. Ülkemizin son yıllardaki kazanımlarını içine sindiremeyen, son olarak Afrika gezisi boyunca sömürgeci ülkelerin marifetlerini açıkça ortaya koyan ülke liderine karşı hem de yurtdışındayken tuzak kurma girişimine gerektiği karşılığı veriyor.

Birileri kabul etmese de ülkemize karşı adı konulmuş, deklare edilmiş açık bir savaş var. Yönetici kadromuz bu savaş şartlarının gereklerini yerine getiriyor. Kimse kimseyi kandırmasın: Ekonomimiz, siyasal menfaatlerimiz, daha da önemlisi hayat damarlarımız kesilmek isteniyor.

Siyasal aktörlerin tutumlarını bu gözle izlemeye devam ediyoruz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Prof. Dr. Önder Kutlu Arşivi