Şenol Metin
Şenol Metin Ders alınmayan acılar yeniden yaşanır!

Ders alınmayan acılar yeniden yaşanır!

Son 30 yılın sendikal mücadele tarihinden yararlanarak bugüne dair bir değerlendirme yapmak istiyorum.

Ehli İrfan der ki;

‘Ders alınmayan acılar yeniden yaşanır.’

Eğitim-Bir-Sen’in 1992'de, Yedi Güzel Adam’dan Kudüs şairi Mehmet Akif  İnan tarafından kurulduğu andan 28 Şubat’a kadar Eğitim-Bir-Sen’i var eden çevrelerde ana gündem, Sendika kavramının meşruiyeti idi.Muhafazakar, mütedeyyin çevrelerde HilfulFudul’dan örnekliğini alan örgütlenme modeli hafızalarda olsa da, esas itibarı ile batılı bir çalışan örgütlenme formu olarak sendikal örgütlenme formunun hak-batıl mücadelesinde işlevsel ve meşru olup olmadığı hususu idi. Çalışanların büyük sorunları vardı. Sendikal alan, müesses nizamın işçi sendikaclığı ile sağ ve sol eli tarafından kirletilmişti. Devlet, cari laiklik anlayışının şaşı uygulaması sonucu muhafazakar, mütedeyyin kadrolara karşı mesafeli idi ve rejim gittikçe otoriterleşmekteydi. Sendikal örgütlenme formu üzerine kafa yormalarımız 28 Şubat'a kadar devam etti.

28 Şubat’ta devlet jakoben yüzü ile  karşımıza çıktı. 28 Şubat öncesinde dini, dindarları hatta muhafazakarlarımüteber görmeyen, yok sayan, dışlayan ve rejimde müessesleşen anlayış, 28 Şubat'la beraber dini, dindarları ve muhafazakarları siyasal, toplumsal hayattan tamamen tasfiye eden ve İslami sembollerle savaş açan bir rolü kendisine 1000 yıllık görev addetti. Devletin muhafazakar  ve mütedeyyin kadrolara yönelik hasmane tavrına karşı bu kimliğe sahip kadrolar Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen’de bir araya geldi, örgütlendi. Sendika batılı örgütlenme modeli olmasına rağmen,Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen pratiğinde milli, dini değerlerin savunan, mazlumların dayanışması örgütlenmesine dönüştü, milli iradenin istinatgahı haline geldi. Bu dönem, sendikanın sivil toplum rollerinin öncelikli olduğu bir dönemdir.

2002'de Ak Parti’ninseçimleden1. Parti çıkması, parlamentoda çoğunluğu sağlaması ve hükümeti kurması ile 28 Şubat’ın siyasal olarak tasfiye edildiği düşünürken, müesses nizamın Türkiye’den çokkolay vazgeçmeyeceği kısa bir süre sonra anlaşıldı. 28 Şubat'ın devletteki unsurları üzerinden ‘bu unsurların daha sonra FETÖ ile bağları deşifre oldu’ devam ettiğini gördük.

Siyasi iktidarın muktedir olmak için mücadele ettiği dönemde, kapatma davası ile uğraştığı dönemde, Eğitim-Bir-Sen’de örgütlenmesini daha nitelikli hale getirmeye,üyeleri ile bağlarını güçlendirmeye çalıştı.

2005-2006-2007 darbe süreçlerinde, Cumhuriyet mitinglerine karşı Milli iradenin yanında saf tutan, vesayetin Türkiye’yi tekrar kontrol altına almaması için mücadele eden Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen, ‘ortak akıl mitingleri’ ile ‘Darbeye dur de!’ mitingleri milli irade ile birlikte saf tutuşunu pekiştirdi. Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen’in safı o kadar netti ki;

Son Başbakan Binali Yıldırım,‘Memur-Sen, milli iradenin istinatgahı’ tanımlaması ile konumlanmayı veciz ifade etmişti.

2009'da başlayan Davos'ta ‘One Minute’ ile başlayan süreç önemli bir milattır.

2012’den itibaren yetki sorunu aşan Eğitim-Bir-Sen ve Memur-Sen tam inşa dönemine hazırlanırken bu sefermüesses nizam, global oligarşi adı her neyse ‘oneminute’nin rövanşını almak için  Mavi Marmara üzerinden bir operasyona başladı.Milli iradeye kasteden irade form değiştirdi,  asker ve yargıda konuşlu bürokratik aktörler üzerinden değil, tipi bize benzeyen ancak kontrol ünitesiTelaviv’de olan FETÖ üzerinden vesayet kurmaya çalıştı. Biz de doğal olarak bu sefer FETÖ’nun kurmak istediği vesayet ile çatışmaya başladık.  Telaviv’deki otoriteden‘izin alınmalı’ diyen okyanus ötesine karşı aklımız, kalbimiz ve reflekslerimiz Mavi Marmara ile birlikte oldu.

2012-13’te Pensilvanya, Aktif-Sen adlı sendika görünümlü yapı ile karşı hamlesini yaptı.

15 Temmuzda FETÖ Devlete savaş açtığında, Eğitim-bir-Sen ve Memur-Sen 3 yıldır  sahada zaten FETÖ ile savaşıyordu. 

2013’te Gezi’nin Türkiye’yi istikrarsızlaştırmaya yönelik, yönetilemeyen Türkiye kurgusuüzerinden bir operasyon olduğunu, Sorosçu bir yapılanma olduğunu haykırdık.

17-25 Aralık; Türkiye için bambaşka bir cerçeve idi, safımız yine belliydi. Milli irade…

2014’te, 2015'te Telaviv’den kontrol edilen Pensilvanya'dan yönetilen yapının Türkiye'ye yönelik operasyon kapasitesine ve stratejilerine dair kaygılarımızı kamuoyu paylaştık ve bunu 2015 Kasımında yapmış olduğumuz ilk kongremizde de kamuoyuna deklare ettik.

Sendikal tarihin 2016 sonrasını bir sonraki yazımıza bırakalım ve bugüne gelelim;

Geçen hafta içinde CHP Genel Başkanının;

  1. ‘Tüm KHK’lıları görevlerine 1 hafta içinde iade edeceğim.’ Diyerek FETÖ’ya meşruiyet alanı açan açıklaması,
  2. Gezi ve 15 Temmuz’un en önemli operatif kimliği Osman Kavala’ya özgürlük çağrısı,
  3. PKK’nın siyasi kanadı HDP’nin eski Genel Başkanı Selahattin Demirtaş’a özgürlük çağrısı,

üzerine düşünmek gerekiyor.                                                             

Vesayet yeni bir form kazanıyor ve tarih tekerrür etmekte…

Ama Bizim safımız belli, Milli irade ile birlikte, ya sizin safınız?

Kızıl Soros Kavala, Selahattin Demirtaş ile aynı safta bulunmak mı?…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Şenol Metin Arşivi