Mehmet Toker
Mehmet Toker İnsan, insanın kurdu mudur?

İnsan, insanın kurdu mudur?

Herkes her şeyden şikâyetçi. Herkes birbirinden şikâyetçi. Fırsatçılıktan, açgözlülükten, vurdumduymazlıktan, işgüzarlıktan, kraldan çok kralcılıktan, ehliyetsizlikten, liyakatsizlikten, anlaşılamamaktan, değer görememekten, etiketlerden, fiyatlardan, kiralardan, fırsatçılıktan, karaborsacılıktan, huysuzluktan, geçimsizlikten, ön yargılardan, nadanlıktan… Uzar gider bu liste. İnsanlar, diğer insanlar için dünyayı yaşanmaz kılıyor.

“İnsan, insanın kurdudur” (Homo homini lupus) Böyle söylemiş Thomas Hobbes beyefendi. Hobbes’a göre insan doğal durumda arzu ve isteme gibi duyumlara sahip olan, arzunun nesnesine ulaşmaya çalışıp haz duyusunu yakalamaya çalışan ve bu ulaşma çabasını güç ile elde edebilen varlıktır. Hobbes, insanın içinde yaşadığı toplum hayatını, doğal durumu savaş durumu olarak tasvir eder. Savaş durumunda tüm bireylerin sınırsız haklara sahip olması, gücünü istediği gibi kullanmakta özgür olması kaos ortamını oluşturur. Hobbes’un temsil ettiği Batı Düşüncesinde insanlar kurt gibidir ya boğar birbirini ya da elma kurdu gibi kemirir diğerinin menfaatlerini. Paylaşamaz ekmeğini. Paylaşmak yoktur. Kanaat yoktur. Büyük bir hazla hep daha fazla anlayışı hâkimdir. Benim olsun, başkasının olmasın. Sonra çatışmalar, kavgalar, huzursuzluk toplumun bütün bireylerini kapsar. Her kes birbirini rakip ve öteki olur görür. Yabanileşir yabancılaşır ve düşmanlaşır.

Vahşi batı, vahşi kapitalizm, Egoizm medeniyeti... Çatışmadan, kavgadan, gürültüden rant elde edenlerin kurguladığı bir toplum ve biz böyle bir toplumda kendi değerlerimizle var olma mücadelesi vermek zorunda kalıyoruz. Zira egoizm ve güçlünün güçsüzü sömürmesi anlamındaki kapitalizm, her şeyi maddeden ibaret gören anlayış maalesef dünyaya sadece kan, gözyaşı ve zulüm getirdi. Sömürerek semirenlerin dünyası. Öldürerek yaşayanların, ezerek yükselenlerin, zulmederek makam ve güç devşirenlerin dünyası. Bu durumu aşmanın yolu belki çok zarif, nezih, naif ahlaki ilkeleri yeniden toplum hayatına hâkim kılmaktan geçiyor. Toplum olarak bize dayatılan batılılaşma/muasırlaşma/Avrupalılaşma/ güya medenileşme sözcükleri arkasında kaybettiğimiz husus belki de kendimiz olmaktı. Kendimizi kaybettik. Elmasları, cam bilyelerle değiştik ve o bilyelerle de birbirimizi oyunda ütmenin mücadelesini veriyoruz. Îsâr üzerine kurulmuş olan medeniyetimizi terk ederek, “İnsan insanın kurdudur!” anlayışının hâkim olduğu bir medeniyetin zihni kodlarını hayatımıza taşıyıp “Yeni Bir Dünya!” kurmaya çalıştık. Kurmaya çalıştığımız dünya tıpkı vahşi Batı gibi bizi de vahşileştirmeye, yabanileştirmeye, yabancılaştırmaya başladı. Ben merkezli hayat anlayışının temelinde İblis ve firavun vardır. İblis Medeniyeti, firavun zihniyeti. Ben merkezli bu dünyanın bu hayat anlayışının odağında insanın bizzat kendisini ilahlaştırması, hevasını ilah edinmesi ve çıkarlarına tapması vardır. Kendi çıkarları için diğer insanları harcamaktan çekinmeyen bu vahşi anlayış insan egosunun tanrısallaştırılmasıdır. Bugün şikâyet etmiş olduğumuz hususların tamamında insanoğlunun kendini nefsini ilahlaştırması, çıkarlarına tapması söz konusudur ve kendi çıkarları için her yolu mubah görme anlayışı yatmaktadır. Torpil, rüşvet, iltimas, sahtecilik, zimmet, irtikâp, hortumculuk, tefecilik, faiz, hırsızlık, gasp, adam öldürme ve diğer tüm haram ve günahların zihni arka planı kişinin menfaatine tapması ve egosunu tanrı edinmesidir. Bu anlayış, kul hakkı, kamu hakkı diye tarif edilen bütün hakların çiğnemesine ne yol açmaktadır.

Bütün bu sorunların çözümü esasen üç kelime. Birincisi Îsâr, halden anlamak, empati... Îsâr, “diğer insanların faydasını kendi faydasına tercih etmek, bir kimse kendisi ihtiyaç içerisinde bulunsa bile sahip olduğu imkânları başkalarının ihtiyacını karşılamak üzere kullanması, başkasının yararı için fedakârlıkta bulunması ve kişiyi kendi nefsine tercih etmesidir”. Bu erdemi sağlayan, iç dünyasında bu anlayışı yerleştiren kişiler kıskançlık duymazlar, haset etmezler, kendi çıkarları için diğer insanları kırıp dökmezler, üzmezler, diğer insanların zararına sebep olabilecek davranışlardan uzak dururlar. Şahsî menfaatlerinden, zevklerinden fedakârlıkta bulunurlar. Diğerkâmlığı hayatımızın dışına attığımız, ittiğimiz için hayatın boşluk kabul etmeyeceği gerçeğinden hareketle yerini egoizm egosantrizm hastalıkları aldı. Bunun da temel nedeni ahiret inancımızın zayıflaması ve dünyayı ahirete tercih etme hastalığının salgın haline gelip tüm dünyayı ve içinde Müslümanları da etki altına almasıdır diyebiliriz. İnsanların insan olmaktan bile yorulduğu günümüzde, kendimizi karşımızdakinin yerine koymak, halden anlamak, ön yargılarımızdan sıyrılmak, dinlemek ya da güncel bir ifadeyle empati kurmak. Çok mu zor?

Şayet bugün insanlar halden anlamış olsa, kendisini karşısındakinin yerine koyabilme erdemini kuşansa; ev sahipleri 2.000 ₺ kirayı 10.000 ₺ yapamaz. Üreticiden 3₺’ye aldığı domatesi, biberi, patlıcanı markette 30 ₺’ye satamaz. Fırsatçılık yapamaz. İhaleye fesat karıştıramaz. Karşıdaki insanı dolandıramaz. Yerine getirmeyeceği vaatlerde bulunamaz. Şiddet uygulayamaz, başkasının işine taş koyamaz, yükselmesine engel olamaz, arkasından kuyu kazamaz. İftira atamaz, montaj-şantaj yapamaz. Bunlar olmadığında da topluma huzur gelir, güven gelir. Bugün bakan, milletvekili, vali, belediye başkanı, hâkim savcı, müdür, av sahibi, satıcı, emlakçı, galerici, marketçi, manav vs. toplumda karar verici, yürütücü, uygulayıcı pozisyonundaki her bir birey kendisini o kararlardan etkilenecek kişilerin yerine koyarak karar alsalar söz söyleseler, icraat yapsalar daha yaşanabilir bir toplum inşa edebiliriz.

Kendimizi karşıdakinin yerine koyamadığımızdan dolayıdır bugün git yarın gel zihniyeti. Basit bir işin yokuşa sürülme sebebi. Kendimizi karşımızdakinin yerine koyamadığımız içindir öfkemize hâkim olamayışımız. Şunu bilmek gerekir ki İslam medeniyetinde ahlak hukuktan üstündür. Îsâr, halden anlamak, empati kurmak, kendimizi karşımızdakinin yerine koymak, karşımızdakini nefsimize tercih etmek bu medeniyetin en önemli ahlaki ilkeleridir. Bu ilkeler çökünce maalesef beşeri hukukun bütün yaldızlı mahkemeleri, maddeleri bir araya gelse toplumun yaralarını saramıyor. Bataklığı kurutmuyor, tek tek sivrisinek avlamamaktan öteye gitmiyor. Sivrisineklerde toplumu sıtma etmeye devam ediyor. Haşr Sûresi 9. ayeti kerimede kelimeyi anlayabildiğimiz zaman toplumda iç huzurun, barışın, güvenin, istikrarın yeniden inşa olduğuna hep beraber şahit olacağız.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi