Emeklilik şafağı
Malum şafak saymak denilince bizde hep asker şafağı denilen ve askerlik yapma günlerini her gün için geriye sayış yöntemidir. Özellikle er ve erbaşlar için hazırlanmış küçük defter ve bloknotlar satılır. Her asker özellikle askerliği bitirmeye ve terhis olmaya son üç ay kala şafak saymaya başlarlar. Aynı ve yakın devreler şafak kaç diye birbirlerine hem soru sorarlar hem espri yaparlar. Bir yandan da gerilimli bir bekleme dönemidir. Askerlikten terhis olmaya giden yolun gün be gün km taşlarını saymak ve sorunsuz biçimde askerliği yakmadan bitirmek anlamına da gelir.
Buradan aldığım ilhamla ilk kez kendi adıma “emeklilik şafağı” saymak kavramını icat ettim. Emeklilik kararı aldıktan sonra hem kullanmadığım yıllık izinleri hem sağlık durumumu gözeterek 17.07.2023 tarihinde işi bıraktım. Bu süreçte sosyal medya üzerinden Türkiye’de ilk defa digital bir uygulama yardımı ile emekli olma tarihine endeksli şafak sayma uygulamasına başladım. Emekli şafağı adını verdiğim uygulamanın kökeni askerde şafak sayma geleneğinden ilham alarak geliştirdim. Literatürü daha önceki yıllardan taradığım için bu deyimi ilk olarak acizane ben kullandım.
Şafak sayma işlemi de modernleşti, askeri birliklerde kurallar dahilinde basit tuşlu telefonlar kullanılabiliyor. Özel merakı olanlar hariç kimse kırtasiyeciden gidip özellikle şafak defteri almıyor. İnternetten cep telefonuna ki artık telefondan çok entegre avuç içi bilgisayar demek lazım telefonuma ücretsiz bir geriye gün sayma programı indirdim. Bana her gün emekliliğe kalan günlerimi saat ve dakika dahil gösterdi. Emeklilik kararı alan herkes bu tür bir programı tavsiye ederim. Caps görüntü alıp sosyal medyada kullanmak, neşeli bir bekleyiş ve final yapmak bana ve takipçilerime hoş geldi.
Birdenbire sosyal medyada ve çalışma arkadaşlarım arasında rağbet gördü. Soranlara emekli olmak için kalan günlerimi sayıyorum dedim. Bu sefer EYT kapsamında bir sorun mu? Var dediler. Tabi ki yok ama insanlarda kişinin emekli olma tarihine kadar kalan son iş/çalışma günlerini bir bekleyiş gerilimini düşünmedikleri ortaya çıktı. 2023 yılı Mart ayı içinde yaşadığım kronik sağlık sorunları nedeniyle 1989 yılında intisap ettiğim memuriyet hayatından ayrılma kararı aldım. 34 yıl her düzeyde memur olarak çalıştım. Basit bir memur olarak çalışmaya başlayıp sınavlar ve mülakat merdivenlerini kendi performansım ile geçtim. Sadece mesleki birikim ve başarılara dayanarak en alt düzey basit memurluktan den başlayıp Vhki, Şef, Eğitim Uzmanı, re-organizasyon uzmanı, Şube Müdürü, İl Müdür Yardımcısı ve İl Müdürlüğü dahil orta ve üst düzey yöneticilik yaptım. Elhamdülillah sorunsuz bir şekilde kimse de bir ah ve helallik gerektirmeyen bir duruşla 17.07.2023 günü emekli oldum.
1989 yılından 2023 yılına kadar emeksiz (.!?) geçen 34 yıllık süreçte sadece işten eve evden işe gidip gelmedim. Demokratik kitle örgütlenmesi içinde önemli bir adım olan memur sendikacılığı kuruluş aşamasında aktif rol üstlendim. Emekçilerin konumunu iyileştirmeye ve örgütlenme hakkını almalarında yegâne örgüt olan sendikacılık çalışmalarına katıldım. 90’lı yıllarda işyeri sendika temsilciliğinden başlayarak sendika genel başkanlığı dahil birçok görev üstlendim. Emek platformu çalışmalarına uzman olarak katıldım. Sendikal eylemler, yürüyüşler ve mitinglere katıldım, organizasyonlar yaptım. Bir diğer önemli mecra ise mezun olduğum Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunları tarafından başlatılan sivil toplum kuruluşu çalışmalarında hem gönüllü hem resmi koordinatör olarak 2007’den 2023 yılına kadar Konya’da “Siyasal Buluşmaları” başlığı altında birçok konferans, çalıştay, anayasa raporu, anma programı ve iftar gibi etkinlikler düzenledim.
Emeklilikle beraber hem sağlıklı günlere hem de çalışma hayatının monoton git gel ve rutin davranışlar yapan bir insan otomatı olmaktan kurtuldum. Emekli deyip geçiyoruz ama belirli bir süre çalışma ve yaş nedeniyle prim ödeyen kişilerin çalışmaya son vererek vefat edene kadar sosyal güvence ve gelir desteği alması olayına kavramsal olarak bir göz atalım: Mesela ne demek emekli? emekli olamayıp çalışana ise mesela ne demek gerek. Emekçi mi? diyelim yoksa emeksiz mi? Türk dil kurumu sözlüğünde tekaüt kelimesi karşılığı olarak "eskimiş" manası verilmektedir. Birde işin şu tarafı var ki tüm kavramlarımız Osmanlıca orijinli olduğu için pek manasına vakıf olmadan kullandığımız birçok kelimeyi Arapça ve Farsça bağlamına bakmadan kullanıyoruz.
Tanzimat sonrası ise Fransızca ve günümüzde yer yer İngilizce kökenli veya hepsinin bir melez hali olarak dilbilgisi kurallarına pek te riayet etmeden üretilmiş kelimeler de söz konusu olabiliyor. Belki kavramlar ölçeğinde doğudan batıdan esinlenip durmak yerine birçok üründen ortaya çıkan aşure çorbası/tatlısı gibi çok derinliği ve anlamı olmayan emekli ve çalışan kavramlarını da yenilemek lazım. Bunun için dilbilimci olmaya gerek yok. Mesela 1923 yılında yapılan İzmir İktisat kongresinden “amele” tabiri yerine “işçi” kavramının kullanılması kararı gibi çözümler de mümkündür.
Tekaüt olma, tekaüt olana mütekait denilen kavramları tek düze emekli kavramı işe değiştirince (uydurunca) peki tekaüt, mütekait ve galat-ı meşhur bir kelime olan takavit ne anlama geliyor.!? İşin birde "hizmet" yönü var, sorsan memur arkadaşlara veya işçi personele şu kadar yıl hizmet ettim, hizmet kaç yıl? gibi sorularla "memur takımı" bir fark yaratır veya çok çalıştığına işaret eder. Peki bu hizmet neyin nesi, kimin fesidir. Aslında ücret karşılığı kamuda çalışmanın gavurcası "civil cervant" demek, yani kamu adına topluma hizmet eden çalışan demektir.
1994'lerde memur kavramını = sivil hizmetli filan diye literatürde görüp motamot İngilizceden çevirince memur arkadaşlardan ve sendikacı arkadaşlardan bizim kadromuz hizmetli değil diye yüksek sesle itirazlar olmuştu. Oysa kavram olduğu gibi doğruydu, memur toplumun hizmetkarı idi. Bizde memuriyet Tanzimat döneminden Cumhuriyet dönemine ve bugünlere gelirken yanlış bir evrim geçirmiştir. Bürokratik oligarşi denilen adeta toplumun efendisi veya jakoben bir tavırla özdeşleşmiştir. Bugün git yarın gel tavrında somutlaşan bu çizgi ile eline verilen kamu yetkileri ile memurun eline kadife ambalajlı demir yumruk verilmiş gibi algılanmaktadır. Kamu görevlisi halka hizmet için görev yapan biridir. Halk’a hizmet Hak’ka hizmettir şiarı ve telakkisi ile hizmet eden bir memur her kademe ve pozisyonda ne zadegan olabilir ne de karşısındaki insanlar birer köle ve bendegan kabul edilebilir.
Bu tavrı düzeltmek ve kamu görevlisi olan memuru halka hizmet eden halkçı bir zihniyete sahip çizgiye dönüştürmek ve memura iade-i itibar için sendika örgütü bir çözüm olabilirdi. 1990’lı yılların başlarında ilk memur sendikaları kurulurken ki bende kuruluş aşamasında İş ve İşçi Bulma Kurumu Genel Müdürlüğünde Memur-Sen Konfederasyonu kurucusu ve ilk üyesi oldum. Doğrudan Sultan-uş Şuara Necip Fazıl’ın dediği gibi sağa sola bakmadan bir adım öne çıkıp aktif rol aldım.
Ülkemizde kamu personeli olan memur ve işçilerin kime ve neye hizmet ettiği sorusu ise her dönemde muallakta kalmıştır. Personel rejimi ve memur kavramını Osmanlı devleti ve Selçuklular dönemine kadar götürerek ateşten bir gömlek olan sürecin irdelenmesi lazımdır. Hizmet demek devletin asli elemanı ve literatürde kamu ajanı olarak çalışan, üreten ve yetki kullanan bir kişi demektir. Bu kişinin yaptığı iş sadece bir fedakârlık ve hamaset üstlenme değil, millete zamanında ve yerinde ve kaliteli biçimde verilecek emeğin karşılığı olarak geçen bir ücret alınarak yapılan bir olgudur. Bu olguyu Osmanlı Sadr-ı azam/Başbakan Sait Halim Paşa Buhranlarımız kitabında ayrıntılı ele alır. Bu memuriyet işi kamunun/toplumun/devletin nitelikli yeminli bir çalışanı olmak gerekir iken, günü birlik çalışır görünme, devletten bir masa başı kapma işine dönüşmüştür diye yorumlar.
Aşık Daimi’nin bir halk türküsünde denildiği gibi yer damar damar, insan kısım yani emekliler de birçok gelir düzeyi potansiyelini içinde barındırıyor. (https://www.youtube.com/watch?v=4lRXAjFdABA) En düşük maaşa talim eden gariban ve proleter emekli kadar tabi ki tuzu kuru olan üst düzey bürokrat, kariyer meslek mensubu ve kuruluş yasası gereği çalıştığı kurum tarafından kendisine lojman, tatil köyü, yüksek maaş gibi imkanlar sağlamış burjuva karakterli emekliler de var. Evi, yazlığı, yeni model arabası olan şeklen memur/işçi emeklisi ise de aslen “en ziyade müsade-i mazhariyet” ile iyi ve rahat gün geçirmiş birileri de var. İnsan atadan dededen malı mülkü olan varlıklı biri de olabilir.
Şöyle bir perspektifi de göz ardı etmeyelim: 1980’lerden bu yana zaman zaman karşılaşılan konjoktürel ve kronik yüksek enflasyon ve kriz dönemlerinde çalışan memur/işçi ve emeklisi dahil zekât ve fitre verilir haline gelmesi ile de kamu çalışanı olmak kavramı aşınmıştır. Prestij ve itibar kaybı anlamında erken Cumhuriyet döneminde haşmetli bir memur olarak kız verilen, karneye mahkûm olmayan bir memur imgesi vardı. Tuz-şeker ve undan oluşan üç beyazı alabilen, kıyafeti düzgün ve istikrarlı maaş alan şehir kulübünde eşraf ile tavla atan memur tek parti döneminde çağdaş hayatı ve batılılaşmayı da temsil eden misyoner memur görevini de üstlenmişti. Bu anlamda devletin ideolojik değerlerini halka taşıyıcı bizim memur kitlesi çok partili hayatta bu konumdan çıkarak rahatlamış ise de bu sefer konjonktür gereği devletin memurundan partizan memura inkılap etmiştir.
1960-90 yılları arası ise önce siyasi sürgünlere sonra rütbe-i tenzillere mahkûm olmuştur. Bu trajik halini de sinemaya en iyi Kemal Sunal ve İlyas Salman komedi filmlerinde yansıtmışlardır. Semt pazarında limon, çorap satan ve idame-i hayat anlamında gelecek ay başındaki maaşa zor çıkan bir kitleye de dönüşmüştür. Ben kuruma girdiğimde pazarda satış yaparak ek gelir peşinde koşan arkadaşlar vardı. Son 25 yıl göz önüne alındığında belki bu düşkünlük içinde değiliz ama hayat pahalılığı, artan giderler “bordro mahkûmu” denilen asgari ücretli kesimleri ve tek maaşla geçinen emekli kesimleri olumsuz etkilemektedir. Hayat standartlarını ve tüketim sepetlerini sürekli azaltmak veya aşağıya çekmek zorunda kalmaktadırlar.
Şahsi kanaatim 17 milyona yaklaşan emekli toplum kesimi en fakirinden en zenginine 10 ayrı basamakta ayrıştırılabilir. Hepsinin ekonomik, sosyal, kültürel ve bölgesel niteliklerine, GSMH içindeki durumuna, mevduat dağılımından aldıkları paylara, kişisel birikimlerine, belediye meclislerinde görev alanlara, siyasal partiler içinde üye ve yönetici olanlara, yerel yönetimlerde başkan/muhtar olanlara vb. geniş ölçekte bakılarak sağlıklı bir analiz yapmak gerekiyor. Yoksa bir meyve suyu reklamında denildiği gibi Tamek’se koy sepete şeklinde “emekli” ise tamam türünden herkesi aynı sepete koyma yaklaşımı sağlıklı bir söylem ve değerlendirme değildir. Sigorta primi ödemeyen, yaşlılık maaşı alan ve ikinci bir gelir getirici işte çalışmayan anlamında emekli kelimesini kullanılır ise tutarlı olabilir.
Emeklilik psikolojisine tekrar dönersek kişilerin sosyal ve psikolojik dengesi içinde olumlu anlamda aktivite sergileme, yan gel yat özgürlüğü ve serbestlik dönemine karşılık geliyor. Rutin iş hayatının dışına çıkmak bazen de bir stres ve depresyon sürecine karşı geliyor. Eğer emeklilik dönemi ekonomik olarak kendine yeterlilik değil de gelir ve refah kaygısı gibi süreçlere dönüşüyor ise emeklilik dönemi bazı kişiler için sancılı geçebilir demektir. Şair Ersoy Oktay “ortasındayım hayatın” başlıklı şiirinde adeta emekli insan psikolojisi ile örtüşen bir bakış ortaya koymuş:
Ortasındayım Hayatın
Ortasındayım,
Bu bir türlü anlayamadığım Hayatın.
Tam ortasında.
Ne yeni heveslere, ufuklara açılasım var.
Nede tastamam tamamladıklarım aslında,
Araf provası yapar gibi ruhum,
Vicdanımla heveslerim arasında...Sanki Adım atmışım da,
Öylece dondurulmuş hayat.
Ne geçmişimden vazgeçebiliyorum,
Ne de yeni başlayışlar umurumda,
Ortasındayım yaşayamadığım hayatın,
Tam da ortasında…
Belki bir acı kahve molasında.
Hani dönmekle, devam etmek arasında kalırsın ya.
Vazgeçmek onurdur ya, devam etmek savaş.
Ne için savaştığını anlamadan,
Taraf seçmek zorunda kalırsın ya…
İşte öyle ortasında. Kala kalmışlığım,
Bakışlarımda ki boşluk,
Anlam verememenin değil inan,
Hayal kırıklığımın yansıması aslında.
Suskunluğumun derdi başını aşmış.
Öğrendiklerini hazma zorlanmakta.
Düşe kalka geldim buralara,
Ara vermiyor bu müthiş kavga, yavaşlamıyor da
Yediğim her tokatla anlamaktayım
Sahibiydim, zamanın zannımca, oysa,
Kayıt dışı kalmışım tüm olayların ortasında.
Aslında beni özgür bıraksalar
Ah bir bıraksalar….
Neyse.
Bak burada bile söz kaldı yarısında.
Ortasındayım bu yalan dünyanın,
Tamda ortasında.
Bütün mezarlar beni davet ederde, ruhum inatla hayata yapışmakta.
(https://www.antoloji.com/ortasindayim-hayatin-2-siiri/)
Siyasal Bilgiler Fakültesi mezunu olarak 34 yıl topluma hizmet vermiş bir bürokrat olarak çalışırken aldığım ücretin % 48’ini alıyorum SGK tarafından yürütülen aktüeryal dengenin ve aktif/pasif emekli denkleminin bozuk olduğu anlamına gelir. 3/5 yıllık kısa vadede emekli kişinin Gsmh içindeki konumunun küçülmesi ve satın alma gücünün erimesi riski vardır. Oysa emeklilikte normal maaşımın en az % 70’ini alırsam görece refah içinde olabilirim. Orta vadede tek gelir ile geçim kaygısı hissetmeden yaşayabilirim. Aynı durum bir ilkokul mezunu işçi veya ortaokul mezunu memur içinde geçerlidir. (bkz:https://www.yenihaberden.com/emeklilik-ikinci-bahar-ve-3-yas-teorisi-14939yy.htm) Değilse insanlar ya 65 yaşa kadar emekli olmazlar ya da emekli olur olmaz görece düşük maaş ile ikinci bir işte çalışırlar.
Hülasa sözün nihayete erdiği noktada Erzurumlu İbrahim Hakkı Hazretlerinin söylediği gibi: "Mevla Görelim Neyler, Neyler İse Güzel Eyler" ve "Ne kahrı dest-i adadan, ne aşinadan bil, Umurun Hakka tefviz et, Cenab-ı Kibriya’dan bil" düsturunu dilimize pelesenk eyledik. Müslüman bir insan olarak genel şiarım ise Ellhamdülillahi ala külli hâl demektir. Gün Ola Harman Ola, Kalın Sağlıcakla.!
Vay garibim emekli türküsü