Dünyayı nasıl bilirsiniz?
Dünya, fiziki açıdan baktığımız zaman güneş sistemi etrafında belirli bir yörüngede deveran eden gezegenlerden bir tanesi. Canlı/biyolojik varlıkların yaşayabilmesi açısından şimdiye kadar bilimsel olarak tespit edilebilmiş tek gezegen. Üzerinde yaşayan insanlar açısından baktığımızda dünya: Yuvarlak bir yer. Zemini kaygan, ara sıra sallanan, titreyen, sürekli dönen ama kendine dönmeyen bir gölgelik. Bazıları için köşelerinin dönülmesi gereken çok köşeli bir mekan. Bazıları için aşılması gereken engeller, yenilmesi gereken rakip. Bazıları için sadist, zulmeden, güçsüze düşman, güçlüye dost acımasız bir tiran. Dünya, insanların kahir ekserisi için bir eğlence mekanı. Bazıları için lütuf, ikram, ihsan, ganimet. Bazıları için bir sonraki dönemeçten sonra ne getireceği belli olmayan bir labirent....
Dünya, insanlar hangi açıdan, hangi noktadan ve hangi gözlükle bakıyorsa o. İnsan bazen, dünyanın kendisine sunmuş olduğu soru(n)lar demetini dünya zannediyor. Belkide çoğu insan dünyanın soru(n)lar demetinden ibaret olduğunun şuurunda bile değil. Vahyin bilgisiyle bakıldığında, her şeyiyle imtihan. Sadece imtihan mekanı değil, imtihan sorularının, imtihan mekanının, imtihan zamanının bizzat kendisi, tamamı. Metafiziki açıdan değerlendirdiğimizde: bir yönüyle ayna, bir yönüyle perde. Hem ayna hem de perde. Dünyada olan ama dünyadan olmayan insanı imtihan eden ve dünyayı imtihan olarak yaratan mutlak varlığı gösteren bir ayna. Dünyadaki her bir varlıkta, her bir zerrede mutlak varlığın tecellilerini yansıtan bir yansıma, bir akis, bir hakikat. Diğer açıdan değerlendirdiğimizde aynı zamanda dünya ve dünyadaki bütün nimetler, bütün varlıklar, mutlak varlığı, onun tecellilerini, hakikatini görmemize engel olan, O'nu setreden bir perde.
Dünya imtihanında, Mümtehin'in(imtihan edenin) ölçmeye çalıştığı yeterlilik temel de şu: İnsan, perdeye mi takılıp kalacak? Perdenin desenleriyle, süsleriyle, renkleriyle oyalanıp, perdeyi aralayamayıp perdenin arkasındaki hakikati göremeyecek mi yoksa perdeyi sıyırıp o aynada görmüş olduğu her bir yansımanın, mutlak varlığı yansıtan bir sır olduğunun sırrına erebilecek mi? Sûretten sîrete ulaşabilecek mi? İnsanoğluna perdeyi aralaması gerektiğini, sıyırması gerektiğini telkin eden ise yine hem dünyayı, hem dünyadakileri yaratan, yüce yaratıcının bizzat kendisi. Bu isteğe ilk insandan bu yana iman/inanç deniliyor. Dünya aynasında hakikatin tecellilerini görüp aynanın sahibini ve tecellilerin menşeini, kaynağını kabul etme, iman.
Hakkın, hakikatin üzerini örtme, perdenin arkasına bakmama, hakkı hakikati kapatma, görmeme, inkar/küfür... Küffar, örten... Kalp aynasının üzerini basiretsizlik perdesi ile örten. Dünya aynasının üzerini, dünya perdesi ile örten insan... Mümin, kalp aynasından hak yansıyan insan. Perdelerin sıyrılma derecesine göre de iman, taklitten tahkike derecelendirilmiş. Aynanın parlaklığına göre aynadaki yansımaları doğru okumaya göre kulluk, samimiyet, şuur diye isimlendiriliyor. Tüm perdeleri sıyırıp gönül aynasını parlatan, insan-ı kâmil... Perdeye takılıp kalma, perdenin desenleriyle oyalanma, perdenin çiçeklerini hakikat zannetme, perdenin katları ile övünmeyse dünyevileşme. Yani imtihanda olduğunu anlayamama, gölgeleri gerçek zannetme körlüğü. Yansımaları hakikat zannetme yanılgısı. İllüstrasyonları mânâ ve öz kabul etme hastalığı. Sekülerizm. Dünyaperestlik...
Günümüzde dünya insanlığının içerisinde çırpınmakta olduğu durum, kısır döngü sekülerizm. Devasa bir labirent içerisinde, yatay düzlemde labirentin köşelerini dönme adına sürdürülen acımasız, kaidesi, kuralı, ahlâki ilkesi olmayan insanlık dışı bir savaş. Labirent duvarlarına kafayı vura vura insanlığın kendi helâkini hazırlaması ya da labirentteki her köşeyi dönünce bir şeyler başardığı algısı ve manipülasyonlarına kanarak zafer sarhoşluğu içerisinde atılan çığlıklar, naralar... Mum ışığında labirent duvarlarına vuran uzayıp giden gölgeleri devler zannederek kendi kendimizi kandırma hastalığı. Labirentten kurtulmanın çaresi, labirentin içerisinde dönüp durmak değil dikey boyutta yukarıdan gelen ipe sımsıkı sarılarak yükselmek ve labirente kuşbakışı, yukarıdan bakabilmektir. Labirentin sadece perdedeki desenlerden ibaret olduğunu görebilmek, perdenin hakkın ve hakikatinin önünde bulunan, sıyrılması gereken basit bir engel olduğunu fark edebilmek.
İlk insandan bugüne bütün dinlerin, bütün peygamberlerin mücadelesi özünde perdeyi sıyırıp, aynada hakikatin, mutlak varlığın zatını gösterebilmek. Bütün mücadele, dünyada olan ama dünyadan olmayan(dünyalı olmayan) insanı, dünyevileşmekten kurtarabilmek. Yoksa bu yer, çok daha fazla insan yer. Bu labirent, daha milyarlarca insan yutar. Perdenin desenleri çok insan oyalar. Oyalanmadan, takılmadan, yutulmadan kalabilmenin yolu, dünyada olup da dünyadan olmadığımızın farkına varabilmek. Bunun içinde dünyayı bütün her şeyiyle imtihan olarak görebilmek. Sadece dünya nimetlerinin yokluğunun, azlığının, sıkıntı, musibet ve meşakkatlerin imtihan olarak değerlendirilip; nimetlerin varlığını, çokluğunu, huzurlu, sağlıklı, mutlu bir hayatı imtihan olarak görmemek yine dünyayı anlayamamak demektir. sekülerizmin bir başka boyutu. Çünkü nimetlerin varlığı, o nimet verilen insanlara lütuf ve ikramda bulunulduğunun, torpil geçildiğinin göstergesi değil; bilakis, nimetlerin varlığı ve çokluğu imtihanın zorluğunun, açılması, sıyrılması gereken perdelerin katlarının fazla olduğunun bir göstergesidir. Bu bakış açısı, akl-ı selim ve kalb-i selim bir bakış açısı...
Günümüz dünyasındaki hakim kaosun sebebine gelince: perdelerin açılmasından rahatsız olanlar, aynayı bütünüyle kırmak istiyorlar. Dünyada olup, dünyadan olmayan insanın dünyalı olmasını arzuluyorlar. İnsanın perdede herhangi bir renk, bir desen olarak kalmasını istiyorlar. Ya da labirentin kıvrımları arasında koşturan, çeşitli köşelere serpiştirilmiş peynir kırıntılarını kapmak için yarışan farelerden ibaret kalsın istiyorlar. Dünyevileşme tam olarak işte budur. Bir kısır döngünün içerisinde, bütünün bir parçası olup, kendi varlığının şuurunda olmadan, esas vazifesini, asıl varediliş amacını bil(e)meme ve sıradanlaşma. Halbuki dünya, belirli bir süre kalacağımız, neticesinde süre bitince ayrılacağımız bir yer.
Allah'a ve Ahirete İman, insanı dünya labirentinden kurtaran, perdeleri aralayıp aynayı parlatan, insanı özgürleştiren hakiki güç. Dünyevileşmek, insanı kobay haline getiren zehirli bal. Asıl mesele, kobay mı olacağız, halife mi?