Duanız Olmasa Ne Ehemmiyetiniz Var?
30 Temmuz'da bir tanesi: "Erbaş(Diyanet İşleri Başkanı), yağmur duası için Antalya'ya gidiyormuş. "Meteorolojiden tüyo almıştır" diyeceğim. Fakat 15 gün yağış yok Antalya'da..." diye tweet atıp, 1 Ağustos-15 Ağustos tarihleri arasındaki meteorolojik tahmini paylaşmış. Diğer bir tanesi: "Türkiye'de yaşayan herkes bilir ki; Ağustos'ta, Antalya yağmur yağmaz. Duaya değil, bilime inanın." Bir başkası: "Dua ile yangını söndüreceklermiş. İşimiz Allah'a kaldı desene..." Diğer bir başkası, "Bir de yangından dolayı yağmur duasına çıkanlar varmış. Gelde çıldırma..." vb cümleler sarfettiler. Tezvirat uzayıp gidiyor. "Batılı tasvir safi zihinleri idlâl eder." kaidesi gereği daha fazla nâhoş misale gerek yok.
Son 10 gündür devam eden ve bugün itibarıyla %95'i söndürülen, orman yangınlarıyla ilgili, güya olmayan beyinleri ve sapkın inançları ile yağmur duasına çıkan Müslümanlara bu şekilde sataşıyorlardı. Dua ile, İslam inancıyla akıllarınca istihza ediyorlardı. Ancak 7 Ağustos'ta Manavgat, Alanya, Serik, Gündoğmuş bölgelerine ve yangın soğutma çalışmalarının devam ettiği pek çok şehrimize yağmurun yağması, Bakara Sûresi 15. ayeti hatırlattı. "Asıl onlarla alay eden ve azıp saparak dolaşmalarına izin veren Allah’tır." Yağan yağmur, cuma günü yurt genelinde yapılan yağmur dualarına, Rabb'imizin icabet ettiğinin bir göstergesi ve bir şükür sebebi...
Dua: "çağırmak, seslenmek, istemek, yardım talep etmek, manalarında mastar olup, küçükten büyüye, aşağıdan yukarıya vâki olan talep ve niyaz" anlamında isim olarak kullanılır. Ayrıca Allah'a sunulacak talepleri dile getirmek, Allah'ın yüceliği karşısında kulun acziyetini itiraf etmesi, sevgi ve tazim duyguları içinde Allah'ın lütuf ve yardımını dilemesini ifade eder. İnsan, kendi bütün ihtiyaçlarına yetemeyecek derecede aciz olan ve Allah'a muhtaç olan bir varlıktır. İnsan, bu acziyetine binaen pek çok belaya, musibete, haddini aşan taarruz ve hücumlara mukabele etmek durumunda kalan bir varlıktır. Yangınların sayısal ve alansal büyüklüğü ve arazinin zorluğu insan gayretini aşan bir durumdaydı. İlahi, semavi bir söndürmeye ihtiyaç hasıl olmuştu. Müslümanların samimiyet ile acziyetlerinin farkına vararak yapmış oldukları dualar, hak katında cevap buldu ve yağmur yağdı.
"Bilime inanın!" diyenlerin, bilim olarak kabul etmiş oldukları meteorolojinin tahminleri alt üst oldu. "Antalya'da 15 gün yağış yok!" diyenlerin istihzâi söylemleri berhava oldu. "Ağustos'ta Antalya yağmur yağmaz!" diyenlerin önermeleri çöpe gitti. "Dua ile yangını söndüreceklermiş, desene işimiz Allah'a kaldı!" diyenler umarım bu edepsizlikleri ve yüzsüzlüklerinden dolayı utanırlar ama pek de ihtimal vermiyorum.
Keşke her işimiz Allah'a kalmış olsa... Zira kulların gücü, iradesi sınırlı. Kul, haksızlık edebilir, zulmedebilir. Ama Allah, âdili mutlaktır. Haksızlık ve zulüm etmez. Burada dikkat edilmesi gereken bir husus var. Dua iki türlüdür. Birincisi fiili dua. İkincisi kavli dua. Fiili dua, insanın niyet ve amacının gerçekleşmesi için kendi üzerine düşen mücadeleyi vermesi, çabayı sarf etmesi, üzerine düşen sorumlulukları yerine getirmesidir. 10 gün boyunca orman işçilerimiz, itfaiye erlerimiz, yetkililer, Azerbaycan'dan yardıma koşan gardaşlar ve halkımızın yerli ve milli duygulara sahip duyarlı kesimi yangını söndürebilmek için canla başla mücadele edip, alevlerin karşısına dikildiler. İnsan gücünü aşan noktada kavli duanın icabet/cevap bularak yağmurun gelmesi, bu fiili duaların da bir neticesidir. Sebeplere teşebbüs etmek fiili duadır. Sebepleri gerçekleştirdikten sonra, haddimizi bilerek Allah'a el açmak, samimiyetimizle yalvarıp rahmet hazinesinden istemek ise kavli duadır.
Kuran'ı Kerim'de, Furkan Sûresi 77. Ayet-i Kerimede: " De ki: “Duanız olmasa Allah size ne diye değer versin! (Ey inkârcılar!) Siz O’nun dinini yalan saydığınız için bunun günahı artık yakanızı bırakmayacak!” buyuruluyor. Sûrenin son cümlesi olan bu ayeti kerimede, insanın değeri yalnız Allah'a kul olup onun dışındaki varlıklar karşısında özgürleşmektedir. İnsan için en büyük yanlışlık ise gurura kibire kapılarak, Allah'ı unutması, egoist ve egosantrik duygularla kendisini ya da kendisinin keşfedebildiği, üretebildiği bilimi, bir halt zannederek, firavunlaşması ve kendini müstağni görmesidir. Firavunlaşan insan insanlık için en ciddi tehlike ve saptırıcılardan bir tanesidir.
Bilim, inanılacak bir mefhum değildir. Bilime iman edilmez. Bilim, insanoğlunun yeryüzündeki sünnetullahı keşfetme çabasıdır. Bilim değişkendir. Bilim, varsayımlarla hareket eden, deneme-yanılma yoluyla sonuca varmak isteyen çalışmalar bütünüdür. Dolayısıyla bilimi putlaştırarak tabulaştırmanın akılla izah edilebilir bir yanı yoktur. Kaldı ki meteorolojinin verileri bir tahminden ibarettir. Adı üstünde "hava tahmin raporu"dur. Ancak kendini entellektüel zanneden embesillerin, Allah'a, Allah'ın kudretine inanmadığından dolayı gözden kaçırdıkları bir husus var. İnsanoğlunun sadece tahminde bulunabildiği havayı/atmosferi yaratan, o havada gerçekleşen bütün hadisâtı iradesiyle kontrol eden yegâne güç Allah'tır. Kainatta kurulmuş, kodlanmış, sistematik bir düzen işliyormuş gibi gözüksede Allah; Hayy ve Kayyum olduğu için kainat üzerindeki her bir varlığa da anlık müdahelede bulunan ve iradesiyle kainattaki bütün fiziki yasaları devre dışı bırakıp, altüst eden gücün sahibidir. Havadaki nem oranı vb. verileri ölçerek oluşturulan hava tahminleri, Allah'ın iradesi ve idaresi karşısında yanlışlanmaya mahkumdur.
Şûra Sûresi, 28. Ayet, "İnsanlar bütün ümitlerini yitirdikten sonra yağmuru indiren ve rahmetini yayan O’dur. Gerçek dost ve koruyucu, her türlü hamde lâyık olan da O’dur." buyurmaktadır.