Gerçekler Alev Alınca
Gerçek, sana bana ya da ona göre değil azizim, olmamalı, olmasın da zaten. Gel gelelim “gerçek” artık insandan insana değişen bir emtia, bir menkul, bir madde oldu. Bu yüzden doğruyu bulup çıkartmak nerdeyse imkânsız. Aynı “gerçeklere” bakıp bunca farklı doğru nasıl çoğalıp dolaşıyor ortalık yerde?
Geldiğimiz nokta nedir biliyor musun; adam gerçeğin ne olduğunu biliyor lakin kendi doğrusu için gerçeği meze yapıyor.
Gerçek, meze olunca insanın elinde, doğrular doğru olmaktan çıkıyor. Doğrular kaybolunca yalan rüzgârı hüküm sürüyor. Azizim, rüzgâr nasıl ateşi harlayıp körüklüyorsa yalan da gerçeği yakıyor, yok ediyor. Oysa gerçek sana da bana da lazım. Doğruyu eğip bükmenin, kendine göre şekil vermenin en büyük zararını “gerçek” görecektir.
Yalan, gelip geçici hevesler gibi insanı kısa bir an mutlu edebilir, bir müddet konforunda yaşatır hatta sahibine çokça imkanlar da verir, kazandırır. Lakin, tüm bunlar olsa olsa ömrün kadardır.
Daha vahimi ne bilir misin azizim; yalanın bir vakit sonra normalleşmesidir, kabul ve sıradan görülmesidir, onsuz bir “söz” yoktur inancının kök salmasıdır. Gerçeğin, insanın elinde birden fazla doğrulara bölünmesi ve bu bölünmenin de bile isteye söylenen bir yalanla sağlanması söndürmesi zor bir yangını alevlendiriyor.
Alevler evet, ciğerimizi yakan, yüzlerce masum canlıyı, hayvanı, bitkiyi, çiçeği böceği kül eden yangınlar. Nasıl üzüldüğümüzü, neler kaybettiğimizi, felaketin nasıl da büyük olduğunu ifadeye söz nakıs kalacaktır. Bu millet bu toprakları vatan eylediğinden beri bin bir türlü afeti, savaşı, felaketi, ihaneti gördü. Çoğunu atlattı, el birlik dedi, vatan dedi, beraberlik dedi ama yalandan, dolandan, ihanetten, kurgudan çektiğini kimseden çekmedi.
Dolandırmadan soruyorum; neden bu kadar yalan, niye bunca sahtelik? Bu toprakların bu ülkenin bu devletin vatandaşısın. Yanan can… Mal, mülk, tarla, tapan… hepsi zarar görüyor, toprak zarar görüyor ya hu yeşil yok oluyor yeşil. Ortaya çıkıp asparagas bilgiler, kurmaca tiyatrolar, yanlış duyumlar üzerinden ortalığı ayağa kaldıran ve tek amacı ideoloji olan, yandaşlık olan, düşmanlık olan onca insan… Bu ağaçlardan kaç tanesini siz diktiniz, bu ormanlar bize dünden miras değil mi, biz şimdi eksek belki de ömrümüz kifayet etmeyecek tekrar orman hallerini görmeye.
Demem o ki kısa vadeli çıkarların, gündelik politikaların, hırsların, kıskançlıkların peşinde intikam duygusuyla attığın yalanların ülkeye yararı yok. “Helikopter niye az” sualini anlarız ama “hiç helikopter görmedim” sözünü ne yapacağız? “Bu uçaklar neden çalışmıyor” itirazı haklıdır ama “Bile bile bu uçakları kullanmıyorlar” demenin yeri neresidir. Ve dahası… Şunu da ifade etmek gerekir; yalan artık başvurulması gereken normal bir araç olmadan önce ve ivedilikle tedbir almak elzem görünüyor.
Gerçek alev alınca demişken, Konya özelinde; geçtiğimiz günlerde meydana gelen meşum ve menfur cinayet sonrası gerçeğin nasıl da alev aldığını tekrar gördük. Meram’da meydana gelen husumetli iki aile arasındaki vakıayı bilmeyen kalmadı. Tüm düzeltmelere rağmen ısrarla meseleyi bölgesel ve ırk tabanlı farklılığa çekmek tam da dediğimiz gibi gerçeği kendi çıkar ve ideolojik sahalarına çekmekten başka bir şey değil de nedir. Hele güya bir mizah dergisi Mevlana’yı da kapağına alarak güya ironi yapmış… Sorsan o da biliyor konunun ırkla, renkle, cinsiyetle bir alakası olmadığını ama onun doğrusuna hizmet eden ne ise onu alıyor yalancı.