Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Başımıza taş yağınca inanacağız

Başımıza taş yağınca inanacağız

Günlerdir Diyarbakır’da Narin’in öldürülmesini konuşuyoruz. Neredeyse bütün ailenin küçük kızın ölümünde parmağı var gibi görünüyor. Devam eden soruşturma için çok fazla yorum yapmaya gerek yok. Gerçekler kısa süre sonra ortaya çıkacaktır. Adalet sistemine kimsenin güveni kalmadığından herkes gerçek suçluların içeride bir şekilde “intihar” etmesini arzu ediyor. Sonrasında ise bir süre sonra her şey unutulacak. Çünkü Narin olayı ne ilk ne de son. Biz her seferinde ilk kez karşılaşıyoruz gibi davranınca o işler öyle olmuyor. Ahlâki bir çöküşün içerisindeyiz, sosyal medya başta olmak üzere çok fazla şeyi suçlarken kendimize bakmayı unutuyoruz. Her türlü rezilliğe alıştığımızdan artık şaşırma duygumuzu bile yitirdik. Kısa süreli tepkilerin ardından duyarsızlaşıyoruz. Silkelenip kendimize gelmemiz gerekiyor ama nasıl?

Önceden gazetelerin üçüncü sayfa haberlerinde benzer haberleri okuyunca şaşırırdık. Daha sonra ise TV kanallarında gündüz kuşağı programları çıktı. Şimdi ise her şey sosyal medyada… Bazıları gündüz kuşağı programlarının kaldırılması gerektiğini söylüyor. Ahlâki bozulmaya onların sebep olduğu düşünülüyor. Bence tam tersi o programlar sayesinde bazı ahlâksızlıklar daha net ortaya çıkarılıyor. Elbette kötü örnek olma durumu var. Durduk yere eşeğin aklına karpuz kabuğu düşürüldüğü de oluyor. Lakin günün sonunda o programlar yüzünden ahlâkımız bozulmuyor, ahlâkımız bozuk olduğu için o programlar yapılıyor, çok fazla izleniyor.

85 milyondan fazla insanın yaşadığı ülkede elbette toptancı bir mantıkta yargıda bulunmak doğru olmaz. Fakat günbegün daha kötüye gittiğimiz de bir gerçek. Tekirdağ’daki iki yaşındaki Sıla bebeğin başına gelenler, Narin’e üzülürken ikinci plânda kaldı. Detaya giremeyeceğim, merak eden bu rezilliği internetten araştırsın. Bunun gibi haber olan, üstü örtülen çok fazla şey yaşanıyor. İnanan bir insanda Allah korkusu olur. İnanmayan da ise bir ahlâk anlayışı. Günümüzde bu ikisini de kaybediyoruz. Kötü örnekleri kendimize referans göstererek içine düştüğümüz çukura meşruiyet kazandırmaya çalışıyoruz da öyle olmuyor işte.

Yaşanılan bu çöküşü ekonomi bağlamından ayrı şekilde düşünemiyoruz. İnsanlar ekonomik sebeplerden bir bunalımın içerisindeler. Kendilerince bir çıkış arıyorlar. Geleceği düşünmek yerine günü birlik yaşanmaya çalışılıyor. Durum böyle olunca da anlık hayvani hislerle hareket ediliyor. Böyle hareket edilmesinin sonuçlarını her gün gündüz kuşağında farklı örneklerle görebiliyoruz. Son olarak geçen hafta bu programlara katılan bir adam karısının onu başka kadınlara pazarladığını iddia ediyordu(!) Biraz daha baksanız daha neler var neler… Dedelerimizin, babalarımızın en büyük övünç kaynağı çocuklarını helâl lokma ile büyütmüş olmalarıydı. Az veya çok, yoksulluk içerisinde bile olsa çocuklarına haram yedirmemişlerdi. Şimdi ise kazanılan helâl lokmalara haram katılıyor. İnsanlar bankaların kucağında. Canı sıkılan kredi çekiyor. Bankadan kredi çekerek çocuğunu özel okula gönderenler var. Bu çocukları nasıl bir gelecek bekliyor?

AK Parti iktidarının en büyük çelişkilerinden birisi de bu. Çok uzun bir dönem kredi musluklarını sonuna kadar açarak milletin bankaların kucağına oturması sağlandı. Haram, helâl algısının olmadığı bir noktada tek kriter faiz oranları olunca ihtiyacı olan da olmayan da kredi çekti. Kimi ev, araba aldı kimi çocuğunu özel okula yolladı. Kredi çekip ev eşyasını değiştiren, tatile gidenler bile vardı. Toplumsal çöküntü bir anda gelmedi. Kırmızı çizgilerimiz zamanla esneyerek bir bir yok olmaya başladı. Günümüzde geldiğimiz yer ortada. Nereye doğru gittiğimiz ise meçhul. Herkes aile kurumunun hâlinden şikâyetçi. Beylik lafların ötesinde bir çözüm önerisi yok. Artık bu konuyla ilgili yazmaktan da yorulduk. Merak eden arşivimizde epey bir yazı bulabilir.

Aynı acıları çekmeye devam ediyoruz. Dün başka isimler üzerine konuşuyorduk bugün Narin oldu. Yarın mutlaka yeni isimler çıkacaktır. Allah korkusu veya ahlâk anlayışının olmadığı yerde adaletin devreye girmesi gerekiyor. Yapılan kötülüğün bir bedeli, caydırıcı cezası olmalı. Maalesef insanların adalete, yargıya olan güvenleri de sarsılmış durumda. Konunun muhatapları artık gereken adımları atmalı. Adım atılmadığı sürece bu çöküş daha da hızlanacaktır. Önlem almak için illâki gerçekten başımıza taş yağmasını mı bekleyeceğiz merak ediyorum…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi