Mehmet Toker
Mehmet Toker Balık Kavağa Çıkar mı?

Balık Kavağa Çıkar mı?

Osmanlı mekteplerinin duvarlarında şöyle bir söz yazdığı rivayet edilir: "Burada hiçbir balık uçmaya, hiçbir kuş yüzmeye zorlanamaz!" Osmanlı'yı hazmedemeyen, bir takım Ehl-i Fudalâ, söz'ün Einstein'e ait olduğu yada  Köy Enstitüleri'nin duvarında yazdığını işkembe-i kübradan sallasa da eğitimin hakikatini belirtmesi açısından isabetli bir sözdür.
 
Eşitliği, adalet zannetme yanılgısı maalesef eğitim sistemimizde de kendisini bariz bir şekilde göstermektedir.  2001 yılında Çorum ilimize bağlı şirin bir köy kahvesinde, dilim döndüğünce, Allah'ın yarattıklarına adaletle muamele ettiğini, rızık verdiğini anlatmaya çalışırken kahveden bulunanlardan birisi: "Hocaaa!" dedi. "Allah adildir, Allah adildir, deyip duruyorsun da bu nasıl adalet arkadaş? Ben ağalara ırgatlık yapıyorum. Ben niye ağa değilim?  Dedim: "İşte tam da sizin dediğiniz yer Adalet. Şöyle düşünelim. Bu köydeki herkes ağa olsaydı işçi kim olacaktı? Ya da herkes işçi olsaydı, işveren olmasaydı, nerede çalışıp, kazanacaktınız? Herkes fabrikatör olsa, kim işçi olacak? Herkes işçi olsa kim fabrikatör olacak?  Allah insanları farklı fıtratlarda, kabiliyetlerde yaratmak sûretiyle, insanları bir anlamda birbirine muhtaç ederek toplum hayatının devamını sağlamıştır. Eşitlik, adalet değildir. Adalet, her hak sahibine hakkını vermektir. Bu toplum hayatında da, eğitim hayatında da, ekonomik hayatta da böyledir. İnsanlar kendi haklarına razı gelmeyip başkasının hakkına göz diktiği zaman kaos, kargaşa ve çatışma meydana gelir. Sen kendini patronuna muhtaç görme. Patronun, senin ona ihtiyacından daha fazla sana muhtaç. İşçi işverene muhtaç olduğu kadar, işveren de işçiye muhtaç. Bu eğitim hayatında, ekonomik hayatta, sosyal hayatta, hayatın bütün alanlarında da böyle. Allah dileseydi insanları fabrikasyon bir üretimle tek düze yaratabilirdi.  Ama Allah, her bir insanı farklı karakterde, kabiliyette, maharette  yaratmak suretiyle toplum hayatının devamlılığını sağlıyor." demiştim.
 
Eğitim sistemi, bu adaleti sağladığı, bu çeşitliliğe ve toplumun devamlılığına katkı sağladı müddetçe doğru bir eğitim anlayışı, yaklaşımı ve sistemidir. Günümüz dünyasında toplum, sadece diplomalı insana ihtiyaç duymaz. Zanaatkarlara, sanatkarlara, fizik/beden gücüne de ihtiyaç duyar. Diploma, insanın yeterli olduğunu, eğitimli, kabiliyetli olduğunu göstermesi açısından yeterli değil. 4+4+4 sistemi, 8 yıllık kesintisiz eğitim ucûbesini bertaraf etmek için biraz aceleyle ya da MEB'ndaki çöreklenmiş bürokrat vesaire olarak önceki dönemlerde kadrolaşmış olan eski dinozorları ürkütmeden, korkutmadan değişimi sağlayalım düşüncesiyle alınmış bir karardı. Ancak bu sistem, katsayı zulmüne maruz kalmış meslek liselerinin ya da zanaatkar olmak isteyen gençlerin önünü açmadı. Bilakis tıkadı. Zira sanayilerde, ara eleman gerektiren iş kollarında, bugün çok ciddi anlamda bir kaht-ı rical yaşanıyor. Bazı zanaatkarlık gerektiren meslekler, hem teknolojiye yenik düşüyor hem de altyapıdan eleman gelmemesinden dolayı tarihe karışmak üzere.
 
Mesleki eğitimi özendirmek, gençleri zanaatkar yapabilmek adına, en son ilan edilen kararla, 4 Şubat'a kadar, ortaokul mezunu olup, liseye kayıt yaptırmayan veyahut kayıt yaptırıp liseye devam etmeyen ara sınıflar dahil, gençler; mesleki eğitim veren liselere kayıt yaptırması durumunda bugüne kadar devam etmiş sayılacaklar, sigortaları yapılacak ve her ay devletten 1276 TL ve üzerinde burs alarak lise diploması almaya da hak kazanacak. Yaş şartı aranmaksızın bu durumda olanların Mesleki ve Teknik Anadolu Liselerine kayıt yaptırması gerekiyor. Neden? Çünkü üretim alanında, sanayileşme alanında son 20 yılda iyi bir ivme yakalamış olan imalat sanayi eleman yokluğundan ve sıkıntısından dolayı atması gereken hızlı ve büyük adımları atamıyor.
 
4+4+4 eğitim sistemi, 18 yaşına kadar bütün gençleri lise mezunu yapmayı hedefleyen bir sistem. Ancak bu durum bazı kuşları yüzmeye, bazı balıkları uçmaya, bazı filleri de ağaca tırmanmaya zorluyor. Mahir bir zanaatkar olabilecek on binlerce gencimiz, hiç ilgisini çekmeyen, ilgi duymadığı, alanlarda gençliğini tüketiyor. Lise diplomasını aldığında da herhangi bir meslek sahibi olamayan vasıfsız eleman olarak işsizler ordusuna eklemleniyor. Mahir bir zanaatkar olacak bir cevher heba oluyor.  Halbuki ilokuldan sonra, ortaokul seviyesinden itibaren çocuklarımız, gençlerimiz fıtratlarına, maharetlerine, ilgi alanlarına göre yönlendirilmiş olsalar ve  bir çoğu modern dünyada karşılığı olmayan teorik eğitimin yerine, kabiliyetlerini ortaya çıkaracak pratik eğitim almış olsalar, toplumun geleceği açısından çok daha farklı kazanımlar elde edebiliriz.
 
Geçen ay yayınlanan istatisliklere göre, Türkiye genelinde 15 yaş ve üzeri yaştaki kişilerde işsiz sayısı, geçen yılın kasım ayında bir önceki aya göre 39 bin kişi artarak 3 milyon 777 bin kişiye çıktı. İşsizlik oranı önceki ayla aynı kaldı ve yüzde 11,2 seviyesinde gerçekleşti. İşsizlik oranı geçen yılın aynı ayına göre ise 1,8 puan azaldı. Diğer taraftan İŞKUR, yüzbinlerce açık pozisyondaki meslek ve zanaatkarlık gerektiren işe aylardır başvurunun yapılmadığını ilan etti.  Bu şu anlama geliyor bir taraf ekmek bulup katık bulamazken, diğer taraf elindeki katığa ekmek arıyor, bulamıyor.
 
Bunun temel sebeplerinden birisi, okumayacak olanları dahi, 12 yıl boyunca sıralarda zorunlu olarak oturtmak suretiyle hem öğretmenlerin, Milli Eğitim'in enerjisi boşa harcanıyor, hem de farklı alanlarda inkişaf gösterecek kabiliyetleri köreltmek mânâsına geliyor. Bu toplumun doktora, öğretmene, mühendise, veterinere, memura,  ihtiyacı olduğu kadar; inşaat işçisine, kaportacıya, boyacıya, kunduracıya, terziye, marangoza, tornacıya, çobana da ihtiyacı var. Bu denge bozulduğu zaman toplumdaki adalet anlayışı da bozulur.
 
Şunu da ilave etmek gerekiyor. Çıraklık ve kalfalık vahşi kapitalist anlayışın bakış açısıyla çocuk işçiliği, çocukların emeğinin sömürülmesi değildir. Çıraklık ve kalfalık bir zanaat sahibi olabilmek için reel ortamında pratik eğitim modelidir. Bu eğitim modelini suistimal eden ustalar var diye kem görmek ve hayat hakkı tanımamak; öğrenciye söven, öğrenciyi döven öğretmenlerden dolayı tüm okulları ve milli eğitimi kapatmakla eşdeğerdir.  Mesleki eğitim konusunda önemli kararlar almış, farklı açılım ve atılımlarla bu alanı yaklaşık 10-15 yıllık bir fetret döneminden sonra yeniden canlandırmaya çalışan bir bürokratın, Milli Eğitim Bakanlığı görevini deruhte ettiği bu dönem, zanaatkarlık eğitiminin, devletin sırtına kambur olmaktan kurtarılması ve katsayı zulmü ile yok edilmeye çalışılan mesleki eğitimin toplumda yeniden hak ettiği değeri alabilmesi açısından bir fırsattır. Fırsatı kaçırırsak yarın bir gün kendi insanımız işsizler ordusunda rakam olmaya devam ederken, inşaat, tekstil, sanayi, hayvancılık, ziraat vb. sektörlerde farklı milletlerden işçiler, ustalar, teknikerler istihdam etmek zorunda kalabiliriz.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi