Vekil Deli Bekir
Deliliğin verdiği cesaret ile tertemiz ümitleri yanına alarak ve nice güzel hedefleri önüne koyarak çıktı yola. Aday adayı oldu, temayüle katıldı, yüksek bir teveccüh ile aday da oldu.
Bölgesinden partisinin vekil çıkarabileceği son sıradan aday yapıldı.
Ve çok çalıştı. Çalmadık kapı, uğranmadık yapı, sıkılmamış el, girilmemiş gönül bırakmadı. Gayretini gâyesine hizmetkar kıldı ve semeresini aldı.
Deli Bekir, artık milletin vekili idi. Yeminini etti ve çalışmalara başladı. Adı Deli olmasına rağmen kibir ile vakarın farklı şeyler olduğunu, etrafına kibrin kokusunu değil, vakarın saygı celbeden korkusunu yayması gerektiğini bilecek kadar akıllı ve ferasetli idi.
Günler günleri kovaladı. Bir gün, meclisteki ofisinde çalışırken özel kalemi kapıyı çaldı ve daha önce ön görüşme yapmamış ve görüşme talep etmemiş 3 kişinin görüşmek istediğini, uygun olup olmadığını sordu.
“Uygunluk ne kelime, buyursunlar”, cevabı ile özel kalem 3 kişiyi vekilin odasına aldı.
Selam sabahtan, hatır gönül sorgusundan sonra mevzu açıldı. İçlerinden tok sesli olanı söze başladı:
“Sayın vekilim! Biz bölgenizin seçmeniyiz. Sülale ve akrabalar olarak size destek olduk ve hep arkanızdayız. Oyumuzu partinize verdik.”
Bu sözleri duyunca, sanki ortalığı bir diyet kokusunun saracağını hisseden vekil Deli Bekir’in dilinden soğuk ve istemsiz bir ‘Teşekkür ederim’ cümlesi döküldü.
Tok sesli olan konuşmaya devam etti:
“Mâlumunuz üzere sayın vekilim, yeğenimiz şu kurumda memur. Duyduk ki sizin sorumlu olduğunuz kurumun genel müdürlüğü bünyesinde 3 adet daire başkanlığı kadrosu ihdas edilmiş. Teveccüh ve himmetinizle, yeğenimizin daire başkanlığı kadrolarından birine atanması için yardım ve talimatlarınızı bekliyoruz.”
Vekil, bu cümleleri bir talep cümlesi olarak değil bir emrivakinin varlığı hissiyatı ile dinlemişti sanki. Boğazına bir ağırlık çöktü. Bekledi, yutkundu, bekledi ve bir daha yutkundu.
Vekil, bundan önce birkaç tayin talebi ile karşılaşmıştı ve talep sahiplerinin haklılığına ve yasal mevzuatın uygunluğuna binaen elinden geleni yapmıştı. Böyle bir talep ile ilk defa karşılaşmıştı.
Boğazına çöken ağırlığın sebebi, vekillikte yeni oluşu muydu, yoksa böyle bir talebin bu kadar arsızca kendisine iletiliyor olması mı idi, kendi de bir anlam veremedi.
Ve zihnini topladı, söze başladı:
“Ben, bölgemizin insanının oylarıyla vekil seçildim, biliyorum. Bana destek verdiğinizi beyan ettiniz, buna da inanıyorum. Lâkin, ben bir diyetin muhatabı olmak için vekil seçilmedim, bunu bilesiniz.
Talebinize gelince; anlıyorum ki devlet kurumlarımız bir garabetin içine düşmüş. Bir kuruma atanacak idarecinin, o kurumun kendi dinamikleri ve kendi kültürü içindeki yükselme sistemi ile belirlenmediğini, talebinizden anlıyorum.
-Bir kuruma atanacak idareciyi milletvekili nasıl belirler?
-Milletvekili, o kurumun işleyişinden ne kadar haberdar ki, o kurumun işleyişini yönetecek insanın hangi kabiliyetleri üzerinde barındırması gerektiğini bilsin?
-Bir kurum kendi idarecisini yetiştirmekten aciz mi ki, beni o kurumun işleyişine müdahale etmeye, sözüm ona davet ediyorsunuz?
-Bir kurum; genel müdürünün, daire başkanının, il müdürünün, yardımcısının, şube müdürünün nasıl seçileceğini yasal mevzuat ile belirleme kabiliyetinden yoksun mu ki, benden idareci tayinine müdahale etmemi istiyorsunuz?
-Bu kurumun görevde yükselmeyi düzenleyen kuralları yok mu? Hangi görevlerin ne tür mesleki yeterliliğe, mezuniyete ve kıdeme ihtiyaç duyduğunu o kurum belirleyememiş mi?
-Sizin yeğeninizin üzerinde barındırdığı özelliklerinin, o kurumun daire başkanlığına atanmak için yeterli olup olmadığını benim bilmeme imkân var mıdır?
-O görevleri gerçekten hak eden yüzlerce insanın varlığı ortada iken, ben sizin yeğeniniz üzerinde karar kılarsam, bu adaletsiz tavrım arşı titretmez mi?
-Bir kurumun bankosunda en alt kademede çalışmaya başlamış bir memurun, o kurumun il müdürü, daire başkanı, genel müdürü ya da başkanı olabileceğine imkân tanıyan yazılı mevzuatı yoksa, biz nasıl ehliyet ve liyakatten bahsedeceğiz?
-Yüksek yerlerden birilerine müracaat ile makam mevki sahibi olacak yeğeniniz gibi kişiler yüzünden, birilerine müracaat imkânı bulamayan ya da bu tür müracaatları kendisine zul gören kamu çalışanlarının devletine küstürülme vebalini, ben nasıl üstüme alabilirim?
-Devletime hizmet için ihdas edilmiş her kadro, milletimin her ferdine açık kadro değilse, ben nasıl devlet ahlakından ve adil bir sistemin varlığından bahsedebilirim?
Bu talebinizi duymamış olayım. Ben, o kuruma genel müdür, bu kuruma daire başkanı, şu kuruma il müdürü, bilmem nereye yönetici atamak için vekil olmadım.
Ben, milletimin derdine tercüman olmak ve toplumsal faydayı sağlayacak işlerin içinde yer almak için vekil oldum. Var ise bir yanlış iş, onun yolunu kesmek için yola çıktım.
Ben, kişisel menfaat temini için çalınacak bir kapının sahibi değilim. Yeğeniniz için değil, bölge insanı için benim bilmediğim bir talebiniz var ise sizi dinlemeye devam edeceğim. Yok ise eğer, zamanım dar ve genel kurula katılmak zorundayım. Anlayışınız için teşekkür ederim.”
Dedi. Vekil, bütün bunları gerçekten dedi ve ortalık buz kesti. Ne ümitlerle gelen 3 kişi teşekküre bile akıl edemeden odadan çıktı.
Vekile konuyu açan tok sesli, diğer iki kişiye dönerek, “Bu çömezden vekil mekil olmaz, ben gideceğim yeri biliyorum.” dedi ve koridordan birlikte uzaklaştılar.
Dua: Böyleleri için gidecek yer bırakma Allah’ım! Bunlara, bu cevapları veren vekilimizle tanışmayı bize de nasip et Allah’ım!