Yavuz Ağıralioğlu
Kelama hakimiyet, kemâl şahsiyet olmanın en temel gereksinimlerinden biridir, muhakkak.
Neyin söylenmesi gerektiğini, nasıl söylenmesi lazım geldiğini bilmekle başlayan söze hakimiyet, başlanmış sözün noktaya eriştirilmesinde cümlenin başı ile sonundaki namusunu korumakla mümkündür.
Söze hakimiyetin bir başka yönü ise, söylenmemesi gereken sözün mahremiyetini korumak ve dile mesai yaptırmamaktır. Bu kısım, aynı zamanda sır saklama ve nezaketin bahsidir.
Bu girişten sonra sözü; bu Milletin en kıymetli evlatlarından biri olan ve bu zamana kadar açıklığa kavuşturulamamış bir suikast ile ömrünün baharında bu dünyaya veda eden Muhsin Başkan’ın yol arkadaşı olduğuna şahitlik ettiğimiz Yavuz Ağıralioğlu’na getirmek, mecburiyetimiz vardır.
Rahmetli Muhsin Başkan’ın ardından söylenmiş en doğru cümleyi sanırım Yavuz Bey kurmuştu ve demişti ki: “Muhsin Başkanım, devlet kendisine ne zaman ihtiyaç hissetse ve ne zaman yardıma çağırsa, koşar yetişirdi. O, bir kez devletini yardıma çağırdı fakat devlet ona yetişemedi.”
Evet, böyle demişti Yavuz Bey ve yerden göğe kadar haklıydı. Muhsin Başkan, devletini bir kez göreve çağırmıştı fakat devlet, çağrısına yetişemedi.
Uzun zamandır takip ettiğim kelam ehli ve kaygı sahibi insanlardan biridir Yavuz Ağıralioğlu. Bu zamana kadar kurduğu cümlelerdeki nezakete, anlam bütünlüğüne, cümlesinin başı ile sonundaki ahengine şahit olduğum ender insanlardan biri olan Yavuz Ağıralioğlu’nun, siyaset arenasında ise kelamındaki nezaket yönünden tek olduğuna inananlardanım.
İrticalen kelam etme yönünden siyaset arenasında tek olduğunu düşünmekle beraber, konuşmalarında siyasetin kirli kokusuna şahit olmadığımı söylemeliyim. Belki bunda, şu an siyasi bir aktör olmayışının etkisi vardır, bunu bilmiyorum.
Bildiğim şu ki; Yavuz Bey’in gerçekleştirdiği söyleşilerin tamamında bu Milletin derdi ile dertlenmeyi, kelamın ötesine taşımış bir kaygı sahipliği ve vazife bilincini dinleyene aktarabildiğidir.
Hissiyatım odur ki Milletimiz 2000’li yılların sıkışmışlığına benzer bir süreç yaşamaktadır. Bu darlığı refaha dönüştürecek olanlar, şüphesiz ki yine Milletin evlatları arasından çıkacaktır.
İnancım da odur ki Türk Milletinin ufuk çizgisinde, bu Millete borçlu olduğu bilinciyle Milletine hizmet ederek kendine yer etmeye çalışan kıymetli evlatlardan biridir Yavuz Ağıralioğlu.
Adı şaibeye karışmış değildir. Adı, akçeli işlerle anılmış değildir. Adı, ökçeli kişilerin adları ile birlikte yan yana gelmiş değildir ve adı ağırlığını kaybetmiş değildir.
2011 yılında Büyük Birlik Partisinin kongresinde yaşanan olayları baz alarak Yavuz Bey hakkında menfi kanaat oluşturmak ise haksızlık olur. Tereddüt edenlerin 2011 yılındaki kurultay konuşmasını dinlemelerini istirham ederim.
Milletinin ve devletinin aleyhine gördüğü ortam ve oluşumlardan, hiçbir ikbal kaygısına düşmeden kendini uzaklaştırdığını da yakınen hepimiz biliyoruz.
Düşüncem, Yavuz Bey’in hesap insanı olmadığı, yönündedir. Bu Millete karşı hesabi davrananların çıkar hesaplarını çıkmaza sokacak olanlar, hasbi davranan kıymetli evlatlar olacaktır. Kanaatim odur ki Yavuz Bey de hasbi evlatlardan biridir.
Takdir edersiniz ki 2028’li yıllarda siyasi ahval ve siyasi aktörler çok farklı olacak. Tehlike çanlarının çaldığını söyleyenler bile var.
O zaman şimdiden yapılması gereken, bu tehlike çanlarını Türk Milletinin aleyhine çaldırmayacak evlatların önünü açmanın yollarını aramaktır.
Milletin istikbalindeki tehlike görüntüsü, şu günleri daha dikkatli geçirmeyi ve isabetli kararlar almayı zorunlu kılıyor.
İsterim ki rüzgar Türk Milletinden yana eşsin.
İsterim ki Türk Milleti rüzgarların önünde savrulmasın.
İsterim ki Türk Milleti kıymetli evlatlarından bihaber ve kıymetli evlatlarına karşı bikarar kalmasın.
İsterim ki Türk Milleti, slogan insanlarıyla kaybettiği zamanı, aksiyon insanları ile telâfi etsin.
Ve isterim ki Türk Milleti öksüz kalmasın.
İşte bu yüzden, bu saatten sonra Yavuz Bey’e dikkat kesilmek, fikriyatından haberdar olmak, ülkemizin derinleşmiş hastalıklarının teşhisine ilişkin beyanatlarını can kulağı ile dinlemek ve ortaya koyacağı aksiyonu gözlemek gerek, diye düşünüyorum.
Türk Milleti, her sıkıştığında kendi içinden kıymetli bir evlat ortaya çıkmıştır ve bu Milletin yükünü almıştır.
Yük olmanın değil yük almanın gerçek büyüklük olduğunu bilen kıymetli evlatlar da büyük adam olmanın eşiğine baş koymuşlardır.
Görelim günler nelere gebe…