Sosyal medya-2
Geçen haftaki yazımızı; “Bir dostuna yaptığı ziyareti sosyal medyadan paylaşmayan insanları, şu an ancak mezarlıklarda bulabiliriz” diyerek bitirmiştik.
“Bizi de öldürdün yahu” diyen güzel insanların varlığı, geçen haftaki sevincimizdi ve sayılarının artmasını diledim.
İnsan olmanın gereği olarak sergilenecek hassasiyet beden ve zihin sağlığı ile doğru orantılıdır.
Beden sağlığı yerinde olan insan, başka insanlar için fiilen bir şeyler yapabilir. Zihin sağlığı yerinde olan insan, başka bir insanın derdi ile hemhal olup, onun acısını dindirecek telkin yüklü sözlerin sahibi olabilir.
Araştırmalar da göstermiştir ki, sosyal medya kullanımı anksiyete, stres, duygusal tükenmişlik, depresyon, kıskançlık, özgüven eksikliği, düzensiz uyku, bağımlılık ve bedensel aktivite eksikliği gibi çok çeşitli rahatsızlıklara sebep olmaktadır.
Bütün bu rahatsızlıklara sahip olan bir bireyin insani hassasiyet sergilemesi, sergilese bile hassasiyetin gereğini yapabilecek zihinsel ve bedensel koordinasyona sahip olması mümkün değildir.
En güzel insani hassasiyetlerden biri olan ‘başkasının derdi ile dertlenebilme, diğergam olma, hemdert olma’ duygusunun görünmez bir düşmanı olan sosyal medya, insanı boş kaşıkla beslemeye devam etmektedir.
Sosyal medya platformlarından paylaşılan mesajların çokluğu ve hızı, kullanıcıya, paylaşılan mesajların doğruluğu hususunda bir kontrol imkânı ve zamanı vermemektedir.
Doğru olmayan bir mesaj çok kısa bir sürede milyonlarca insana ulaşabilmekte ve şayet mesaja konu bir insan ise, netice, insanın itibarının katline kadar gidebilmektedir.
Halbuki bir haber alınca, o haberin doğruluğunu araştırmadan kanaat oluşturmayacaktık. Böyle tembihlenmiştik. Oysa ki mesajın paylaşım çokluğu ve hızı, insanı, haberin doğruluğunu araştırma hassasiyetinden uzaklaştırmıştır, maalesef.
Netice, insanın masumiyetine saygının kalmaması ve kendini savunmaya fırsatının bırakılmaması şeklinde, derin bir yara olarak karşımıza çıkmaktadır.
Sosyal olan insan, diğer insanlarla birebir etkileşim içinde olan, göz teması kurabilen, acıyı da sevinci de o gözlerden sezebilen insandır.
İsmi sosyal olsa da tek bir insanla bile karşı karşıya gelmeden insanı sözüm ona sosyal yapan sosyal medya platformları, en güzel insani hassasiyetlerimizden biri olan göz ve beden temasının insan ilişkilerindeki rolünü sıfırlamış durumdadır.
Bu sıfırlamanın, insanın insandan korktuğu, tokalaşmanın tu kaka olduğu bir toplumsal algıya doğru götürdüğü, dolayısıyla insanı sıfırlamayı da beraberinde getireceği, kaçınılmaz bir gerçektir.
Göz teması kurmayı unutan bir insanın insani hassasiyetlerinin varlığını düşünmek, torbada kuş uçurmak kadar abes bir durumdur.
Şu husus dikkatlerden kaçmamalıdır:
Sermayenin hakimiyet kurduğu dünyamızda kapital sahipleri, insanı bireyselleştirerek toplumsal kaygıları sahipsiz bırakmayı amaçlamaktadırlar.
Bunu da en güzel şekilde medya araçları ile yapmaktadır. Bireysellik bencilliği de beraberinde getirmektedir.
Bencilliğin filizlenip boy verdiği toplumlarda, kamu yararı ya da toplum yararı kavramının esamesi okunmaz olacaktır. Bir insana ya da topluma faydalı olmanın verdiği haz unutuldukça, en güzel insani hassasiyetlerimizden biri de toprak olacaktır.
Bencillikle beraber kıskançlık hastalığının da kasları kuvvetlenecektir. Kıskançlığın, insanı nerelere kadar götürebileceği hususunda toplumsal hafızamızda çok derin yaralar vardır.
Sözün özü, sosyal medya, ismiyle müsemma olabilecek bir kitle iletişim aracı değildir.
Elbette teknoloji insan yararına kullanılabildiği ölçüde faydası maksimize edilir fakat sahiplik olgusu hesaba katılmadan teknolojik iletişim araçlarının, sorgusuz insan faydasına olduğunu kabul etmek, aşırı iyimserlik ve tedbirsizlik olur.
İnsan, insani hassasiyetlerini koruyabildiği ölçüde dünyayı güzelleştirir.
Bu hassasiyetlerin korunması ise yalnızca insanın kendi çabası ile mümkün değildir.
Bu uğurda, insana yardımcı olacak en önemli unsur, gizli ajandası olmayan iletişim araçlarıdır.
Maalesef bu da mümkün değildir.