Mehmet Toker
Mehmet Toker Uzaktaki Yakın Komşu Moğolistan (4) 

Uzaktaki Yakın Komşu Moğolistan (4) 

Moğolistan Milli Üniversitesi.

Bundan önceki üç bölümlük yazımızda, Moğolistan'daki, özellikle Ötüken civarındaki, gezimizden bahsettiğimizden dolayı okuyucularımız, Moğolistan'a sadece gezmeye gittiğimiz kanaatine kapılabilirler. Ancak, gidiş amacımız Moğolistan Milli Üniversitesi, Felsefe ve Din Bilimleri Bölümü'nün daveti, TİKA ve Dost Eli Derneği'nin işbirliği ve organizasyonu ile gerçekleşen; Moğolistan Milli Üniversitesi'nde, İslam Dini'ni akademik açıdan anlatacak olmamız.  

23 Eylül pazartesi günü saat 10'da, öncelikle bu işbirliğinin koordinesini sağlayan Kazak asıllı  Müslüman Prof. Dr. Altangül Bolat Hanımefendinin üniversitedeki odası'na gidiyoruz.  Altangül Hanım, ekibimizi  gayet güler yüzlü ve samimi bir şekilde karşıladıktan sonra kısa bir bilgi veriyor.  Kahvelerimizi yudumlayıp, asıl bugünün ilk resmi toplantısını yapacağımız, Moğolistan Milli Üniversitesi Bilim ve Sanat Fakültesi Dekanı Dalai Zayabaatar Beyefendi'nin odasına geçiyoruz. Aynı zamanda Moğolistan Cumhurbaşkanının danışmanları arasında yer alan Dekan Bey, bizi gayet resmi bir hava ile karşılıyor.  Üniversite olarak, yurtdışındaki üniversitelerle  işbirliğine açık olduklarını, ancak bu işbirliğinin sadece ve sadece pozitif bilimler çerçevesinde kalması gerektiğini ve bunun herhangi bir dinin, herhangi bir kültürün Moğolistan'ın  dini yapısı ile alakalı bir tasarruf noktasına gelmemesi konusunda, gayet soğuk bir açılış konuşmasıyla bizleri karşılıyor. Böyle bir konuşma, ekibimizde  bir anda soğuk bir duş etkisi yapıyor. Ancak ekip başkanımız ve bu projeyi sahada organize eden Dost Eli Derneği Başkan Yardımcısı Mevlüt Yıldırım Bey, "bizim herhangi bir misyonerlik amacı taşıyan bir duygu ve düşünce ile gelmediğimizi, bu projenin tamamen akademik bir kaygı taşıyan, üniversiteler arası bir işbirliği projesi olduğunu" ifade ediyor. "İslam'ın; ana kaynaklardan, akademik seviyede, ilmi düzeyde öğrenilmesi, sadece Amerikan medyasının, Moğolistan'a tanıttığı şekli ile kalmaması için burada olduğumuzu ve bunun uzun soluklu bir işbirliğinin ilk adımı olduğunu" ifade ediyor. Daha önce Türkiye'ye gelmiş olan ve Türkiye'deki akademik ve kurumsal yapıyı yerinde görmüş, tanımış olan,  Felsefe ve Din Bilimleri  Bölüm Başkanı olan Prof. Dr. Gantuya Hanımefendi, biraz da, konumun ve yaşının da vermiş olduğu özgüven ile tabiri caizse, Sayın Dekanı, biraz önce kurmuş olduğu cümleleri kurduğuna pişman edecek şekilde kısa bir konuşma yapıyor. Konuşmasında özellikle bir cümle bizim göğsümüzü kabartıyor. "İslam Dininin rastgele bir öğreti olmadığını, özellikle Türkiye ekseninde, Diyanet İşleri Başkanlığı'nın çok güzel bir teşkilat yapısının olduğunu ve bu teşkilatın merkezi bir yapılanma ile, en yukarıdan aşağıya doğru, en ücra köylere kadar, İslam Dini'nin ana kaynaklardan,  doğru bir şekilde anlatılması ve yaşanması için Türkiye'de faaliyette bulunduğunu ve bu örnekliğin Moğolistan dini yapısına da uygulanması için örnek alınması gerektiğini" ifade ediyor. "Moğolistan'daki her bir Budist Manastırında veya tapınağında ya da her bir Şamanist Mabette birbirinden kopuk, hatta farklı,  birbiriyle organize olması mümkün gözükmeyen bu çok parçalı bu dini yapının, Moğolistan'a zarar verdiğini, ancak ve ancak Türkiye'deki Diyanet İşleri Başkanlığı  teşkilat yapısına uygun bir şekilde organize edilen, denetlenebilir, aynı zamanda içerisinde  dini eğitimi de beraberinde götüren bir yapının örnek alınıp, Moğolistan'ın geleceğe daha doğru ve daha organize bir dini yapılanma ile gitmesin de bu yapıdan faydalanabileceğini" ifade ediyor. "Ekibimizin, din adamlarından oluşmadığını, akademisyenlerden oluştuğunu ve bunun üniversiteler arası işbirliğini kapsayan, akademik bir çalışma olduğunu" ifade ediyor. Hatıra fotoğrafı çektirdikten sonra, Dekan Dalai Zayabaatar Bey'in odasından ayrılıyoruz.

Bir üst katta bulunan Felsefe ve Din Bilimleri bölümüne geçiyoruz. Bölüm Başkanı Prof. Dr. Gantuya Magsarjav Hanım, odasını aynı bölümde Prof. Dr. Sodnomdorj Yanjinsuren hanımla ve asistanlarıyla paylaşıyor.  Burada bize,  öğleden sonra başlayacak ve ertesi gün de devam edecek olan gireceğimiz, lisans ve yüksek lisans dersleri ile alakalı bilgilendirmeler yapıyorlar. Bu bilgilendirmelerin ardından, dostluğun pekiştirilmesi adına, bu projede yer alan heyet üyelerimize hediye takdimleri gerçekleşiyor.  Hediye de üzerinde projenin tarihleri yer alan bir bakır tas, gök mavi renginde bir ipek kaşkol ve "kurut" adı verilen, Moğolistana özgü, küçükbaş ve büyükbaş hayvanların sütü karıştırılarak, sütün mayalanıp kurutulması ile yapılan bir tür milli yiyecek olan peynir hediye ediliyor. Tabii ilk başta, bu hediyelerin sembolik bir anlam taşıdığını bildiğimizden dolayı, bu sembolik anlamların ne olduğunu soruyoruz. Bakır tas --ki Moğolistan, bakır madenleri çok zengin olan bir ülke- bolluğu, bereketi ifade ediyormuş ve bizdeki "Bir fincan kahvenin kırk yıl hatırı vardır" sözüne karşılık gelecek bir mana ifade ediyormuş.  Gök mavi ipek fular ise ömrün gökyüzü kadar sonsuz olsun, hayatın güzel olsun mânâsına geliyormuş.  Tabii bu aynı zamanda Budist bir inanışının da bir yansıması.  Moğolistan'a özgü peynirde Moğolistan'da size verilen değeri ve ikramı gösteriyor.  Bu sembolik olarak derin manalar ifade eden hediyelerimizi de aldıktan sonra ilk günün öğleye kadar olan bölümünü tamamlamış oluyoruz.

Öğle yemeği için üniversiteye yürüme mesafesindeki bir Özbek Müslüman kardeşimizin işletmekte olduğu lokantaya gidiyoruz.  Lokantaya girdiğimizde, bölüm hocalarının, hassasiyetle, yiyeceklerimizin helal kesim olması, haram her hangi bir katkı maddesi olmaması, noktasında restoran çalışanları ile yapmış olduğu diyaloglar ilgimizi çekiyor. Zira misafire verilen değeri, misafire gösterilen saygıyı ifade ediyor ki; bu gelmiş olduğumuz Özbek Lokantası da rastgele seçilmiş bir veya sırf üniversiteye yakınlığından dolayı tercih edilmiş bir mekan değil. Helal kesim etler kullandığı için ve işletmecisi de bir Müslüman olduğundan dolayı, Türkiye'den gelen Müslüman ilim adamlarından oluşan heyetimizi, böyle bir mekanda ağırlamayı uygun görmüşler. Burada Özbek pilavı ve Özbek kebapları ikram ediliyor. Yemeğimizi yedikten sonra, günün ilk dersi/öğleden sonra,  Iğdır Üniversitesi İlahiyat Fakültesi, Dinler Tarihi Dr. Öğretim Üyesi İsmail Başaran Hocamın dersi ile üniversitedeki lisans düzeyindeki derslerimizin açılışını yapmış oluyoruz. İsmail Başaran Hocam, "İslam'ın Temel Kaynakları; Kur'an ve Sünnet" konulu dersini dinler tarihçisi olmasının birikimiyle, Yahudilik ve Hristiyanlığın kutsal kitaplarıyla ve dini kaynakları ile karşılaştırmalı olarak öğrencilere aktarıyor.  Amfideki yüz elliye yakın öğrencinin, ilgisi alakası üst düzey. Öğrencilerin hiçbir şey kaçırmadan dinleme rikkati gözlerden kaçmıyor.  Verimli bir dersten sonra üniversitedeki ilk günümüzü tamamlamış oluyoruz.

Üniversiteden sonra, Din Hizmetleri Müşavirimizin ofisine geçtiğimiz zaman, Müşavirimiz Sabri Demir Bey, akşam bizleri,  Diyanet yurdumuzda misafir edeceklerini ve bize kazak yemeklerinden bir oluşan bir menü ikram edeceklerini ifade ediyor.  İkindiden sonra, akşama kadar olan süre içerisinde Alparslan Durmuş Hocamla beraber, Ulan Batur'un kalbi sayılan, Sukhbaatar Meydanı olarak da bilinen, parlamento binasının, Ulan Batur Valiliği'nin, Kültür ve Sanat Merkezi'nin, Devlet  Tiyatrosu'nun ve modern çizgilerle inşaa edilmiş olan iş merkezlerinin çevrelemiş olduğu meydana gidiyoruz. Meydanda dikkatimizi çeken, parlamento binasının duvarında yer alan ve koltukta oturur vaziyette tasvir edilmiş olan Cengiz Han heykeli oluyor.  Cengiz Han heykelinin hemen ön tarafında, sağda ve solda, birer atlı süvari heykelleri ve parlamento binasının sağ ve sol köşesinde de Cengiz Han'ın oğulları olarak yorumlanabilecek şekilde iki tane daha heykel dikkatimizi çekiyor. Meydanın ortasındaki kaidenin üzerinde, at üzerinde tasvir edilen, Sukhbaatar heykeli bu meydana ismini veriyor. Meydanda, seyyar fotoğrafçılar, turist olduğunuzu anlayıp hemen fotoğraf çekebilmek için yanınıza yaklaşıyorlar. Onun dışında meydanda en çok dikkatimizi çeken husus, meydanın bir köşesinde veya kenarında sayabileceğimiz, sarı çizgilerle ayrılmış sadece bir nokta dışında, sigara içilmesine müsaade etmiyorlar. Onun için tiryakiler şayet, Moğolistan'a giderlerse, caddede, meydanda sigara içmenin yasak olduğunu, sadece sigara içilecek alan diye işaretlenmiş, sarı çizgilerle çerçevelenmiş, yerlerde sigara içebileceklerini de bilmeleri gerekiyor. 

Akşam yemeği için Türkiye Diyanet Vakfı'mızın finanse ve deruhte ettiği, Ulan Batur daki iki kız yurdumuzdan birincisine misafir oluyoruz.  Bu yurtta otuz tane üniversite öğrencisi kalıyor.  Bunlar Kazak asıllı Müslüman öğrenciler. Hepsinin ailesi kırsalda yaşıyor. Fakir aile çocukları.  Bu öğrencilerin, yaklaşık yüzde altmışının, tıp fakültesi öğrencisi olduğunu duyduğumuz zaman, ülkemiz adına, ülkemizin Moğolistan'da yapmış olduğu faaliyetler adına, bir kez daha onur duyuyoruz. Menüde Kazaklara özgü -isim olarak sadece "Beş Parmağı" hatırlayabildiğim-  harikulâde yemekler var. Akşam yemeğimizi yiyip, yurttaki öğrenciler ile kısa bir hasbihal ettikten sonra, günün yorgunluğunu atmak için Ulan Batur'daki konakladığımız, konaklayacağımız istirahatgâhımıza çekiliyoruz.

Haftaya Moğolistan Milli Üniversitesindeki ikinci günümüz. -Biraz enaniyet yapayım, Allah affetsin!- Kendi dersimle alakalı hatıralarımız var...

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi