Dr. Ramazan Tuzla
Dr. Ramazan Tuzla Üç günlük dünya

Üç günlük dünya

Ömür, hafızada kalmışlığı oranında yaşanmışlık değeri taşır. Geçen zaman, ömrü zenginleştirirse bitmeyen zaman olarak kayıtlara geçer.

İnsan için ömür hafızada kalandır. İşte o hafıza yalnızca ömür sahibinin hafızası değildir.

İnsanın kalbe dokunan her fiili ömür sayfasında bir çizgidir. Ömrün sahibi o çizgiyi hafızasına bile almamıştır belki fakat o çizgi kalbine dokunulan tarafından çizilmiş olabilir ve ömür sayfasındaki yerini alır.

Baki kalan, gök kubbede hoş bir seda bırakmak, ömür sahibinin kaygısıdır ancak bu hoş sedanın bırakıldığını teyit etmek, ömür sahibinin elinde değildir. Bunu teyit edecek olan, kalbine dokunulanın beyanıdır.

O zaman şunu deyiverelim hemen:

Ömür sadece yaşayanın malı değildir.

Hepimizin bildiği üzere, ömrün sığdırıldığı dünya üç günlüktür, dört günlük değil. Öyle olsaydı, geçmiş hayat tecrübesinin ayak izlerini dört günlük dünyada görürdük. Fakat böyle bir dünya yok demek ki.

O üç günlük dünya, üstelik bütün insanlar için üç günlük değildir.

Kalbe dokunmayanların ömrü, sadece kendi anlatabildikleri kadardır ve bu zamana kadar yaşadıklarını üç gün boyunca anlatabilecek kaç insan çıkar aramızda?

Yaşadıklarının tamamı hafızasında yer etmiş kaç ömür sahibi vardır, insanoğlu arasında?

Daha dün ne yediğini unutan insanın geçen seneden ömrü için hafızasına katmış olduğu ne kadar güzellik olabilir, anlatabileceği?

O zaman şunu da deyiverelim?

Bir insana yaşını sorduğumuzda, o yaşına kadar yaşadıklarını anlatmak için ne kadar süre harcıyorsa, yaşı da o kadardır. Tabi ki en yaşlımızın yaşının üç gün olduğunu hesaba katarak cevap beklemeliyiz.

Ömrüne kattıklarını hafızasına da almış olan insanın yaşı, hafızasının diline ne kadar mesai yaptırdığı ile doğru orantılıdır, diyelim de matematik de bize gücenmesin.

Ömür üç günlüktür, diyerek, tıp ilmini kızdırdığımızın farkındayım, çünkü.

Üç günlük ömrün içine, yaşadığımız fakat unuttuğumuz hiçbir şey girmez, maalesef.

Zengin kişi, ihtiyacından fazlasını kazanmış ve biriktirmiş olan kişidir. Ömür sahibi olan kişi de yaşadıklarını hafızasında biriktirmiş olandır.

O zaman biz nasıl aşacağız, bu üç günlük ömür çıtasını?

Nasıl mı?

Ömrünü, ömrü ile sınırlandırmayan insanların yaptığını yaparak; ömründe iken kalbe dokunarak…

İşte o zaman üç günlük dünya, kalbine dokunduğun her insanın hafızası oranında genişleyecek ve hatta ömrün senin anlattıkların ile değil, senin için anlatılanlar ile zenginleşecektir.

Benzer bir meramı, kayıt dışı yaşamayı konu olan bir yazımızda ifade etmiştik. Yeri geldi bir daha tekrar edelim.

Kayıt altına giren insanlar, gök kubbede hoş bir seda bırakan insanlardır. Ve o insanların ömrüne, her yeni gün yeni bir şeyler katılmaktadır. Adları her anıldığında ömürleri bir arşın daha uzamaktadır.

Demek ki ömür, kalbe dokunan insan için ölüm ile de son bulmuyormuş.

Bizim Yunus, ömür için diyeceğini demiş:

“Ana rahminden geldik pazara.

Bir kefen aldık, döndük mezara.”

Biz de Bizim Yunus’a kardeş olma niyetiyle şöyle diyoruz:

Hayatın işte bu kadar kısa.

Alın teriyle dolarsa kasa,

Vefatın düğünlere denk olur.

Kefen gerekmez, sen etme tasa!

Dua ile bitirelim.

Kendim için yapacağım duayı, bu yazıyı okuyan dostlar kendi durumlarına uygun şekilde yapsınlar lütfen.

Kendim için yapacağım duayı şöyle söze dökeyim:

Ekmek kapısı olarak nasibine, kayıt dışı istihdam ile mücadele görevi düşen bu fakiri, sen kayıt dışı istihdam etme Allah’ım. Beni, insanların kalbine dokunabileceğim vazifelere yakın ve meyilli kıl. Ömrümü, ölüm ile ve yalnızca benim hafızam ile sınırlandırma Allah’ım!

Âmin…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dr. Ramazan Tuzla Arşivi