Tutunmak
Hayata gelen her canlı ilk defa annesinin şefkat ve merhameti sayesinde hayata tutunma refleksi gösterir. O minik beden henüz hayata gözünü açtığı ilk andan itibaren anne nefesinin sıcaklığıyla ısınır. Annesinin sesini duyduğu anda yalnız olmadığını hisseder ve onunla yakın bir bağ kurar. Annesinin nefesi, sesi, bakışı ve sevgi sözcükleriyle bezenmiş ninnileri onun tutunduğu yegâne daldır. Rabbimiz o minik bedeni öyle muhteşem bir özellikle donatmıştır ki, acıkınca annesinin memesine sarılır; duyduğu korku ve endişeden annesinin el ve parmaklarına tutunarak kurtulmak ister. Üşüyünce kendi bedeninin bir parçası olduğunu duyumsadığı annesinin bedenine yaslanarak ısınmak ister. Bu refleksler ile istemli ve istem dışı tüm davranış kalıpları tutunmak eyleminin bizatihi kendisidir aslında.
Tutunma tutunan kişi ve(ya)canlının tutunma fiilini, tutmak ise tutan kişi ve(ya) canlının tutma fiilini anlatır. Sarılma ve sarma sözcükleri de, tutunma fiiline benzer anlamlar çağrıştırır. Netice itibariyle; sabır ve azimle bir şeye, bir yere tutunmak, o yere sığınıp(sarılıp) orada kalıcı olmak, ilkesel manada da doğru bir davranış biçimi olarak karşımıza çıkar.
Hayat rüzgârının önünde sağa sola savrulan kuru bir yaprak olmak yerine, fırtınalarla baş eden güçlü bir çınar ağacı olmak gerekmez mi? Çünkü zorluklar her zaman vardır ve yaşadığımız müddetçe de olmaya devam edecektir. Hayatın içinde gülmek olduğu gibi, ağlamakta vardır. Zenginlik olduğu gibi fakirlik, zorluk olduğu gibi kolaylık, hastalık olduğu gibi şifa, hainlik olduğu gibi sadakat, doğruluk olduğu gibi sahtecilik, güzellik olduğu gibi çirkinlikte vardır. Elbette hayat tekdüze değildir.
Zorlukların üstesinden gelmek için mücadele etmek yerine,” laf olsun torba dolsun” anlayışına uygun olarak yaşamak, “kolaycılık” olsa gerek. Aslında böylesi bir tutum bizim kolayımızı daha da zorlaştırır işimizi içinden çıkılmaz hale getirir. Çünkü önümüze çıkan ilk zorlukla boğuşarak onu dize getirmek varken, onunla mücadele etmemek ve bile isteye, ”lades” demek akılcı bir yol olmasa gerek. Bu zorluğu –kolay- iken, en baştan tuşa getiremezsek, o zorluğun ileri de bizi tuşa getirmesi kaçınılmaz olur.
En çok da; ilkesi olmayan, sarılamayan, sarılmayan, tutunamayan azim ve gayret göstererek hayatın zorluklarına göğüs geremeyen ve germeyenler, tıpkı rüzgârın önünde kuru bir yaprak misali savrulmaya mahkûm olurlar. Günümüzde hayatının baharında intihar ederek yaşamlarına son verenler, cinnet geçirip kendisiyle birlikte en yakınını ve yakınlarını öldürenler ne yazık ki azımsanmayacak sayılara ulaştı.
Tutmak, tutunmak ve sarılmak gibi sözcükler; sevgiyi, sabrı, azmi, ilkeli ve kararlı olmayı çağrıştıran sözcüklerdir. Rabbimizin nazarla baktığı gönlümüz sevginin korunağı, muhabbetin ilk ve son durağıdır. Bu müstesna yerde yaşayan en ulvi ve güçlü duygu olan sevgi tek tutunacağımız dal ve tek sığınacağımız liman gibidir.
Sizi sevgiyle selamlıyorum.