Mehmet Toker
Mehmet Toker Sanal Alem, Sosyal Medya, Kimin Tetikçisi?

Sanal Alem, Sosyal Medya, Kimin Tetikçisi?

Müslümanlar olarak ciddi bir kuşatma altındayız. Bu kuşatma sadece Güney Sınırlarımıza ve Batı Komşularımıza yapılan askeri techizat, mühimmat ve savaş makineleri yığınakları ile gerçekleştirilmeye çalışılan bir kuşatma değil. Aynı zamanda siyasi, ictimai, ekonomik, kültürel, lugavi, dini ve ahlaki  olarak sanal alem ve sosyal medya üzerinden, televizyonlar, internet siteleri, iletişim araçları kullanılarak topyekün bir kuşatmanın merkezinde bulunuyoruz. Kuşatmayı yarıp çıkmak veya kendimizi savunabilmek adına yeterli donanımımız var mı, yok mu orası da büyük soru işareti?
 
Bir de içerideki işbirlikçilerin kale kapısını içeriden açmaya zorlamaları, ihanet teşebbüsleri var ki içeri ile mi uğraşalım dışarı ile mı uğraşalım, şeytan mı taşlayalım, tavaf mı yapalım ikileminde bırakıyor...
 
Oyun sanal ama oyunu oynayan çocuk ve gençlerimizin sürüklendiği intiharlar gerçek. Siteler sanal ama o sitelerdeki misyonerlik çağrıları ve bunun neticesinde imanını kaybetmiş, kendi toplumuna yabancılaşmış nesiller gerçek. Subliminal algı operasyonları neticesinde kumara, LGBTİ gibi iğrençliklere bulaşanlar gerçek. Kaybedilen paralar, yıkılan yuvalar, dağılan aileleler gerçek. Sanal alemde ki uygulamalar, birtakım propagandalar, subliminal mesajlar, özellikle dünya üzerindeki küresel satrancı tanımayan gençleri psikolojik sorunlara, psikiyatrik rahatsızlıklara itelemesi açısından dikkat çekiyor.
 
22 Şubat 2021 tarihli, "Kumar mı Daha Ölümcül, Korona mı?" başlıklı yazımızda: "13 Şubat 1998 tarihinde, Türkiye'de kumar oynamak, oynatmak, kumar oynayan kişilere yer temin etmek, kumarhane işletmenin yasaklandığını" belirtmiştik. "Aradan geçen 23 yılda yasak yer üstünde varlığını sürdürmekle beraber, kumarbazların yer altına indiğini ve illegal birtakım mekanların kumarhane olarak varlığını sürdürdüğünü" dile getirmiştik. Aynı şekilde sanal kumar denilen yani internet siteleri üzerinden ulaşılabilen oynanabilen oyunlar, bahis siteleri ve benzeri uygulamalar yüz binlerce gencimizi madden ve manen  olumsuz etkiliyor.
 
Bilgisayar oyunlarındaki kan, şiddet, vahşet, öldürme gibi aktiviteler bilinçaltına yerleşerek kişileri psikolojik olarak etkileyip, reel hayatında bilinçaltının dışa vuruma dönmesine sebep olabiliyor. Bize iletişim alanında teknolojik hizmet vermesi gereken siteler, internet dünyası, bizim kontrolümüz dışında, siyonist lobilerin kontrolünde, siyasi, ictimai, ekonomik, kültürel, lugavi, dini ve ahlaki  kuşatmayı hem içeriden hem dışarıdan zorlamaya devam ediyor.
 
Sosyal medyada ortaya atılan bir iftira veya yalan haber (Örneğin: Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş Hocamızın Ankara'da Amerikan Hastanesinde tedavi altında olduğu yalanı) çok kısa bir sürede binlerce kişi tarafından beğenilip, paylaşılıp, tahkirkâr bir üslupla yorumlanırken ve habere konu olan kurum ve şahıslara çok ciddi linç kampanyalarına dönüşürken, haberin gerçeği veya yalan haberi tekzip eden beyanlar, yalan haberin yüzbinde biri kadar bile itibar görmüyor. Dolayısıyla 1990'lı yıllara kadar, dünya üzerinde farklı kutuplar arasında varlığını sürdürdüğü kabul edilen "Soğuk Savaş" ve "Psikolojik Savaş" bugün sosyal medya üzerinden ve sanal alemde farklı boyutlarıyla varlığını devam ettiriyor. Ancak bu seferki soğuk savaş; siyonist lobiler, onların yardakçıları, onlara yardım ve yataklık yaparak kendilerini bu lobilerin şerrinden koruyacağına inanan kandırılmış ve bindirilmiş kıtalar ile siyonizmin yok edilmesi gereken hedef olarak koyduğu İslam dünyası arasında gerçekleşiyor.
 
Kültür emperyalizmi ve algı operasyonları sanal alem üzerinden en yıkıcı biçimi ile icra edilmeye devam ediyor. Gençlerimizin ödev yapmak, araştırma yapmak için girmiş olduğu sitelerde misyonerlik propagandalarından tutun biraz önce yukarıda saydığımız LGBTİ sapkınlığından, sanal kumara kadar, intihara sürükleyen oyunlardan, fuhuş, taciz, tecavüz bataklığına sürükleyen sitelere kadar, kültürsüzleştirme, kimliksizleştirme savaşının silahlarıyla bombardımana tutuluyorlar. Her türlü sapkın ve yıkıcı faaliyet, evvel-emirde siyonizmin tek kutuplu dünya projesine tetikçilik, taşeronluk yapıyor. Misyonerlik faaliyetleri, Siyonizme nasıl hizmet eder? diye bir soru, haklı olarak aklımıza gelebilir. Papa'nın Irak ziyaretinde de gördük ki Papa'nın, (a)Sistani başta olmak üzere Irak'taki yetkililere hediye ettiği madalyonun üzerinde, siyonistler tarafından kızıl elma haline getirilen "arz-ı mev'ud"  olarak nitelenen Fırat ile Nil arası coğrafyanın haritasının kazılmış olması gösterdi ki; Hristiyanların siyasi lideri Papa'nın bile esasen Siyonizme ve Siyonistlerin amaçlarına hizmet ettiğini görmüş olduk.
 
İnsanları köleleştirmenin, psikolojik olarak savunmasız hale getirmenin en kestirme yolu, insanları kimliksizleştirmektir. Bir insan nasıl kimliksizleştirilebilir? Resmiyette adını değiştirerek gerçekleştiremezsiniz. Bulgaristan seksenli yılların sonunda Osmanlı bakiyesi Türkler üzerinde bunu zorbalıkla denedi başaramadı. Zorla dinini değiştirerek, dini mekanlarını kapatarak yapamazsınız. Komünist rejimler hakim olduğu ülkelerde 70 yıl boyunca bunu denediler ama başarılı olamadılar. Silah zoruyla yapamazsınız. Sömürgeci kapitalist vahşi batı, Afrika'da Amerika'da milyonlarca insanı katlettiler, soykırım yaptılar ama yine de başaramadılar. Fakat insanlarda aidiyet bilinci oluşturan, kimlik kazandıran köklerinden -kültür, medeniyet, inanç, gelenek, din-, yumuşak saldırı dediğimiz ve aklını kullanmasını devre dışı bırakarak, tamamen menfaat odaklı, haz ve şehvet odaklı, bir takım fıtratı zorlayan faaliyetlerle kimliksizleştirebilirsiniz. İşte bugün sosyal medya ve sanal alem üzerinden yoğun bir şekilde yapılan algı operasyonları, sübliminal mesajlar, propagandalar insan aklının devre dışı bırakılarak, düşünmeyi engelleyerek ve kendini inkar etme yolunun önünü açmaya yöneliktir.
 
Kimliksizleştirme saldırılarının karşısında en büyük savunma gücü, milli kimliğe, milli tarihe, milli kültür ve medeniyete vurgu yaparak aidiyet bilincinin oluşturulmasıdır. (Kur'anı Kerim'deki, "Hizbullah, Sıbğatullah, Ümmet" kavramlarını aidiyet bilinci açısından okuyabiliriz.) Hepsinin özü, mayası ve çimentosu da dindir. Fakat geldiğimiz noktada bu savunma silahlarımızın da yeteri kadar çalışmadığını veya kimliksizleştirme, kültürsüzleştirme saldırılarına cevap verecek etkinlikte ve yetkinlikte olmadığını açık yüreklilikle söylememiz gerekiyor. Zira bizde öğretilen tarih köklerimizle bağımızı kesme, köksüzleştirme üzerine inşa edilmiş bir tarih anlayışı. Kültür ve dile gelince, en basitinden, içerisinde bulunduğumuz İstiklal Marşı'nın kabulü haftası münasebetiyle de sorabiliriz? Bugün lise ve üniversite düzeyindeki gençlerimizin yüzde kaçı İstiklal Marşı'nı yazıldığı alfabe ile okuyabilir? Yüzde kaçı sözlüğe bakmadan İstiklal Marşı'nın on kıtasını kelimesi kelimesine anlayabilir? Din Eğitimimiz, aidiyet ve kimlik oluşturmada maalesef günceli yakalayamadı.
 
Kuşatmanın büyüklüğünün ve boyutlarının farkına vararak hareket etmemiz gerekiyor. Kuşatmada kapının içerden zorlanmaması ya da açılmaması adına da sanal aleme ve sosyal medyaya dikkat etmek yıkıcı, bölücü, zehirleyici, kimliksizleştirmeci propagandalarından, topyekün halkımızı korumak gerekiyor. Konvansiyonel, kimyasal ve biyolojik silahlara sahip olmak bizi maddi olarak korusa bile sanal alem üzerinden yürütülen kimliksizleştirme savaşı'nda gerekli donanımı, bilinci kazanamazsak maddi olarak kazansak bile manevi olarak kaybetmeye mahkum oluruz. Oyun büyük ve kuralları koyanlar, maalesef hem suyu bulandıran hem de kuzuyu yemeyi kendilerine hedef olarak belirlenmiş olanlar. Yenilmemek için sekülerist, materyalist, hedonist, kapitalist hayat anlayışı  ucuzluğundan kurtulmamız, idealist olmamız gerekiyor. İdealist olursak, oyunun kurallarını belirleme noktasında yetkin olabiliriz. Yoksa hakikati, sanal üzerinden kaybettiğimiz zaman vahlanmalar ve tühlenmeler fayda vermeyecektir.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi