Soykırım ve Katliama Maruz Kalmaya Hazır mıyız?
07 Ekim 2023 tarihinde, siyonist satanist terör örgütü İsrail'in; Gazze'ye saldırılarının başladığı günlerde bu ilhak, katliam ve soykırımın Gazze ile sınırlı kalmayacağını önce Filistin topraklarının tamamının işgal edileceğini, akabinde de siyonist satanist terör örgütü İsrail'in güya vaat edilmiş topraklar idealini gerçekleştirene kadar ateşi tüm bölgeye yayacağını birçok aklı selim sahibi siyasetçi, gazeteci, akademisyen ve kanaat önderi kimseler dile getirmişti. 1897'de İsviçre Basel'de yapılan Dünya 1. Siyonist kongresinden bu yana adım adım işleyen bir plan var. Nablus Muharebesi neticesinde Filistin, Suriye, Irak topraklarının İngilizlerin hakimiyetine geçmesi ve 1947'ye kadar otuz yıl boyunca İngilizlerin bölgeyi idare etmesi, akabinde sûnî devletçikler! kurdurularak fiili olarak bölgeyi terk etmesi de bu plan kapasamında idi. Osmanlı'nın içerdeki hain işbirlikçiler ve dışarıdaki siyonizme hizmet eden devletlerin saldırıları sonucunda yıkılması dahi bu planın bir parçasıydı.
İşgal ve soykırımın başladığı günlerde, mutfak, yatak odası, tuvalet arasındaki üçgende yaşayan, günlük hazları, şahsi çıkarları dışında herhangi bir düşüncesi olmayan; vatan, millet, istiklal ve istiklal gibi ulvi düşüncelere ideallere uzak yaşayan güruhtan adeta koro halinde: "Bana ne Filistinden yaaaa... Ben Arap mıyım? cümlesi yükseliyordu. Filistin'deki soykırım bir yılını doldururken ateş Lübnan'a sıçradı. Görünen o ki Lübnan'la da sınırlı kalmayacak. Zira İsrail terör örgütü, Suriye'yi de yavaş yavaş kaşımaya başladı. Suriye'de güya kendilerine tehdit olan bir takım güçler olduğunu ve kendi meşru müdafaa hakları olarak Suriye'ye de saldırabileceklerini dillendirmeye başladılar.
Uluslararası toplumun soykırıma karşı sessizliği maalesef İsrail terör örgütüne İngiltere ve Amerika'nın vermiş olduğu siyasal, askeri destekten daha fazla güç veriyor. Son iki haftadır Lübnan'da gerçekleştirdiği iletişim cihazlarının patlatılması suretiyle yapılan toplu suikastler, akabinde nokta atışı füze saldırıları gösteriyor ki; Lübnan'a saldırıyı, İsrail terör örgütü istihbaratı çok önceden en ince ayrıntısına kadar ve kapsamlı bir şekilde çalışmış. MOSSAD'ın aynı çalışmaya 11-12 yıldır iktidarsız/istikrarsız olan Suriye'de, Irak'ta, Ürdün'de ve Türkiye'de yapmadığına dair kimsenin iyimser düşünme hakkı söz konusu değil. Ülkemizde bunca kripto Yahudi, İsrail hayranı mason kafalı kiralık şahıs, İslam ve Türk düşmanı "Başımızda Osmanlı sarığı görmektense Yahudi kipası görmeyi tercih ederiz" anlayışında zihnen, kalben yabancılaştırılmış kimseler varken; İsrail'in Türkiye'de bu istihbarî çalışmaları yapması çok da zor olmamıştır.
İsrail'in bölgedeki en büyük destekçisinin hatta ortağının İran olduğu; Lübnan'da Hasan Nasrallah'ın öldürülmesiyle bir kez daha net bir şekilde ortaya çıkmış oldu. Arap İslam Konseyi Sekreteri Muhammed Ali El-Hüseyni’nin, Nasrallah öldürülmeden 4 gün önce yaptığı; "Vasiyetini yaz! Çünkü Kudüs'e girme hayallerin seni aldattı. Ortakların da seni sattı!" sözleri işin içerisinde bir İsrail- İran işbirliği olduğunu göstermesi açısından manidardır. Bir yıldır Filistin'deki soykırıma sessiz kalarak hatta perde arkasından destekleyerek iki yüzlülük gösteren batıl dünyanın bu tutumunun; Lübnan'daki saldırı ve katliamlarda da aynı şekilde sürdüğüne şahit oluyoruz. Lübnan, direniş noktasında Filistin kadar sağlam bir direnç göstermeyebilir. Zira Filistin'de işgale karşı tek sesli, kemikleşmiş, 76 yıldır tecrübeli bir sabır söz konusu iken; Lübnandaki çok parçalı, işgale karşı direniş tecrübesi olmayan sosyal yapı, Lübnan'ı daha kolay bir lokma haline getirmektedir. Lübnan'ın işgali ve Lübnanlıların soykırımla yok edilmesi Filistin kadar sürmeyecektir. Suriye zaten parçalanmış durumda.
BM'nin, Amerika, İran, İngiltere, Fransa hatta Çin'in desteğiyle bu ateşin Türkiye'ye sıçraması çok uzak değil. Savaş kapıda. Ateş Türkiye'ye sıçradığında gördüğümüz düşmana karşı ordumuza ve devletimize güvenimiz tam. Ancak içimizdeki kripto siyonistlere ve kendi tarihine, milletine, devletine, geleneğine, inancına düşman haline getirilmiş faydasızlara karşı ne yapacağımız, nasıl bir tavır ve tutum geliştireceğimiz ciddi anlamda bir muamma. Ateş Türkiye'ye sıçradığında; toplumun belirli bir kesiminin ordumuz, devlet ve milletimiz aleyhtarı, işgal taraftarı bir duruş sergileyeceği durumuyla karşı karşıya kalacağız. Bu bir tahmin, önsezi, kehanet veya keramet değil. Ordumuz ne zaman PKK terör örgütüne karşı sınır ötesi operasyonlar çerçevesinde Suriye veya Irak'a girdiğinde, terörü yok etme noktasına geldiğinde; "savaşa hayır!" gösterileri yapan siyasetçi!, gazeteci!, aydın!, entelektüel! iş insanı! sanatçı! şarkıcı! akademisyen!lerin bu tutum ve davranışlarına aynı şekilde olası bir Türkiye-Siyonizm savaşında da gündeme getirecekleri "görünen köyün uzağı olmaz" ya da "görünen köy kılavuz istemez" atasözlerinin tezahüründen yapılmış bir uyarıdır. Ordumuza, son yirmi yıldır geliştirilmiş olan savunma sanayimizin ürünü olan konvansiyonel ve teknolojik silahlarımıza, radarlarımıza, elektronik harp altyapımıza, istihbaratımıza güvenimiz tam. Ancak günümüzde savaş sadece cephede yapılmıyor. Ulusal ve sosyla medya ne kadar yerli ve milli? Türk ordusunun PKK'ya yönelik yaptığı operasyonlara bile karşı çıkan, imza toplayan, gösteri yapan kendilerini modern, çağdaş olarak gören, Mehmetçiğimizin terörü bitirme noktasına geldiğinde iç karışıklık çıkaran, ağacı, köpeği bahane ederek sokaklara dökülen, "savaşa hayır!" sloganları atan, bildiri yayınlayan, pasaportlarını taşıdıkları ülkeleri Türkiye'ye müdahaleye çağıran gürüha nasıl güvenebileceğiz? Ya da "Rakı, balık, Ayvalık!" kafasında yaşayan, AVM'deki Amerika ve İsrail menşe'li yeme-içme mekanlarını lebaleb dolduran, doğru düzgün boykot yapmayı bile beceremeyen, gündelik hazlar peşinde koşan, futbol takımı taraftarlığını yaşam felsefesi haline getirmiş olan, cebindeki ya da banka hesabındaki parasını kıblegâh edinmiş olan insanlarla; arkasında uluslararası soykırım ve katliam örgütlerinin olduğu bir düşmana karşı savaş nasıl olur? Bu konu üzerinde düşünülmesi gereken ciddi bir soru işareti.
Siyonist katillerin hedefinin tüm insanlık olduğunu artık görmemiz gerekiyor. Gözümüze mil çekilmeden gözümüzü açmak zorundayız. Yoksa yarın çok geç kalmış oluruz...