İpek Özkayaalp
İpek Özkayaalp İradeyi Nasıl Kullanmalıyız?

İradeyi Nasıl Kullanmalıyız?

Dünya kocaman bir sahne, oyuncuları ise bizleriz; öyle bir sahne ki her tür senaryoyu görmek mümkün. Senarist belli; kiminden celâli, kiminden cemâli zuhur ediyor. Akıl nimeti denen akıl melekesi ile kişi kendisine verilmiş olan iradesini kullanarak seçim yapıyor. Her ne kadar herkesin kaderi (rolü) ezelden belli olsa da, Allâh kişinin iradesi ile seçim hakkını serbest kılıyor.

“Ve insana uğrunda çaba gösterdiği dışında bir şey verilmeyecektir; ve zamanı geldiğinde kendisine çabası [nın gerçek anlamı] gösterilecek, ve sonra ona tam karşılığı verilecektir; ve [bütün mevcudatın] başı ve sonu Rabbinin katındadır; [sizi] güldüren ve ağlatan yalnız O’dur; ölümü getiren ve hayatı bağışlayan yalnız O’dur.” (Necm Sûresi / 39-44 Âyetler)

Peki irade nedir?

İrade insanın sorumluluğunu ve Allâh ile olan ilişkisini tanımlar. İslâm'da, insanın iradesi ile günah ve sevaplar arasında seçim yapabilmesi, hesap verme sorumluluğunun temelini oluşturur. Gerçek irade sahibi olmanın temeli ise Nefsini bilmekten geçer.

İradenin birkaç boyutu vardır; bu boyutlarda insanın kendi yaşamını şekillendirme kapasitesi ve özgürlüğü, yani bir bireyin karar verme, seçim yapma ve bu seçimleri eyleme dönüştürme yeteneği de cüzi olarak bulunur. (Kehf Sûresi/39. Âyet)

İrade boyutlarına gelince

Psikolojik Boyut: İrade, bireyin kendi davranışlarını kontrol etme, isteklerini erteleme veya engelleme gücüdür. Psikolojide "irade gücü" (WillPower) olarak da bilinir ve kişinin hedeflerine ulaşmak için zorluklarla başa çıkma, disiplin ve kararlılık gerektirir.

Felsefi Boyut: Felsefede, irade özgürlüğü (FreeWill) tartışmalarının merkezinde yer alır. Bu tartışmalar, insanların kendi eylemleri üzerinde ne derece kontrol sahibi olduğunu, eylemlerinin ne kadarının kendi iradeleriyle ne kadarının dış etkenlerle (kader, kaza, genetik, çevre vb.) belirlendiğini sorgular.

Sosyal ve Etik Boyut: İrade, ahlaki kararlar almakta önemli bir rol oynar. Bireyin kendi değer yargılarına göre doğru ve yanlış arasında seçim yapabilme yeteneği, toplumsal normlara ve etik ilkelere uyum sağlamasında belirleyici olabilir.

Günlük yaşamda irade, sağlıklı alışkanlıklar edinmek, kötü alışkanlıklardan kurtulmak, hedefler belirlemek ve bunlara ulaşmak için disiplinli olmayı gerektirir. İrade, karar verme süreçlerinde ve kişisel gelişimde kilit bir unsurdur.

“SİZ EY imana erişenler! Allâh'a karşı sorumluluk bilincinden uzaklaşmayın ve hep doğru sözlü kimselerden olun!” (Tevbe Sûresi /119.Âyet)

Bu âyet konuştuğumuz vakit, irademiz ile Hak olan doğruları konuşmamızı ve bütün hâl ve hareketlerimizde doğru olmayı bize öğütlüyor.

“…Yalancılardan olma!” (Hac Sûresi/ 30. Âyetinden)

Bu âyet ile de konuştuğumuz vakit ve dahi bütün ilişkilerimizde irademiz ile yalancılardan olmamamız gerektiği vurgulanarak emrediliyor.

Yalan, gerçeği bilerek ve isteyerek çarpıtmak veya gizlemektir.

İşte yalanın İslâmi ve sosyal boyutları:

İslâmi Boyut: İslâm'da yalan söylemek büyük günahlardan biri olarak kabul edilir!

Hz. Muhammed (s.a.v.) de birçok hadisinde yalanın Müslüman'a yakışmadığını ve kıyamet gününde yalancıların yüzlerinin kapkara olacağını belirtmiştir. Ancak, barışı sağlamak veya insanlar arasındaki ilişkileri düzeltmek amacıyla söylenen "mübarek yalan" kavramı da bazı İslami kaynaklarda tartışılır.

İnsanlar çeşitli nedenlerle yalan söyleyebilir:

Kendini Koruma: İnsanlar, belirli bir durumdan kaçınmak, cezadan kurtulmak veya sosyal ya da fiziksel zarardan korunmak için yalan söyleyebilir. Örneğin, bir hata yaptıklarında bunu gizlemek için yalana başvurabilirler.

İmajı Koruma: Kişisel imajını veya itibarını korumak amacıyla yalan söylenebilir. Kimse başkalarının gözünde kötü gözükmek istemez ve bu yüzden bazen gerçekleri saklayabilirler.

Empati veya İyilik: Bazen insanlar, başkalarını incitmemek veya onlara yardım etmek amacıyla "beyaz yalan" denilen yalanları söyler. Örneğin, birinin hastalığını hafif göstermek ya da birinin duygularını incitmemek için.

Manipülasyon: Bazı insanlar, kendi çıkarları için başkalarını manipüle etmek adına yalan söyler. Bu, kişisel kazanç, güç veya kontrol sağlamak için yapılabilir.

Korku: Yalan, bir şeyden korktuğumuzda da ortaya çıkabilir. Bir olayın sonuçlarından ya da birinin tepkisinden korktuğumuzda, gerçeği saklamayı tercih edebiliriz.

Psikolojik Nedenler: Bazı insanlar, patolojik yalancı olarak bilinen ve yalan söylemeyi bir alışkanlık haline getirmiş olabilirler. Bu durum genellikle daha derin psikolojik sorunlarla ilişkilidir.

Kolaylık: Bazen yalan söylemek, gerçeği açıklamaktan daha kolay ya da zaman kazandırıcı olabilir. Örneğin, bir işi yapmadığını kabul etmek yerine, "yapamadım" demek gibi.

Sosyal Uyum: Toplumsal beklentilere uymak ya da sosyal çevrede kabul görmek için yalan söylenebilir. Bu, özellikle bir grubun içinde olma ya da beğenilme arzusu ile ilişkilidir.

İnsan doğası karmaşık olduğundan, yalan söyleme nedenleri de bireyden bireye değişir ve genellikle birkaç nedenin kombinasyonundan kaynaklanır.

Sosyal Boyut: Sosyal ilişkilerde yalan, güveni zedeler ve toplumda güvensizlik ortamı meydana getirir. İnsanlar arasındaki iletişim ve ilişkilerin temelini güven oluşturur; yalan bu güveni tahrip eder.

Yalan, toplumsal barışı ve iş birliğini bozar. İş hayatında, eğitimde, aile ilişkilerinde ve arkadaşlıkta yalanın keşfedilmesi, ilişkilerin kalıcı hasar görmesine yol açabilir.

Modern psikoloji ve sosyoloji, yalanın bireyin ve toplumun ruh sağlığı üzerindeki olumsuz etkilerini de araştırmıştır. Yalan söyleyen kişilerde stres, kaygı ve suçluluk duygusu gibi psikolojik sorunlar ortaya çıkabilir.

Özetle, yalan hem İslâmi açıdan hem de sosyal açıdan zararlı ve kabul edilemez bir davranıştır. Her iki boyutta da dürüstlüğün ve doğruluğun teşvik edilmesi, sağlıklı bireyler ve toplumlar için esastır.

Önceki ve Sonraki Yazılar
İpek Özkayaalp Arşivi