İnsanın Düşünce Dünyası
Allâh tarafından yaratılmış olan her şey güzel ve iyidir. İslâm fıtratı üzerine yaratılmış bütün insanlar, top yekûn iyilik ile donatılmış olarak dünyaya gönderilirler. İnsanlar yaptıkları ile takdir veya tekdir görürler. Her birimizin iyi yönü olduğu kadar kötü yönleri de vardır, çünkü insan beşerdir, şaşar. Allâh’ın celâl ve cemâl esmaları insanlarda tecelli eder.
İyi ile karşılaştığımızda sevgi ile bakmayı bildiğimiz gibi, kötü ile karşılaştığımızda da Allâh'ın belirlediği sınırlar içinde hoşgörü ve anlayışla olaylara yaklaşmayı öğrenmeliyiz. Her şey düşünce sistemimize bağlıdır; düşüncelerimizi yönlendirebilirsek, bakış açımız değişir.
Bir insanın “kötü” olaylara karşı bakış açısı değiştiğinde, azabı da dertleri de azalır aksi taktirde insan kendi kendisine de zulmetmiş olur. “İnsanın kendine yaptığı kötülüğü kimse ona yapamaz.” sözünün perde arkası ise, kişinin kendi bakış açısıyla kendini harap etmesidir. Düşünceler kişiyi değil, kişi düşüncelerini yönetmesi gerekir.
İnsan, kendi düşüncelerinin dışında, onu etkiliyken çeşitli vesveselerle karşı karşıya kalır. Bu vesveseler şeytandan, insanın kendi nefsinden veya Kur’ân-ı Kerim’deki Nâs Sûresi’nde yazılı olan, “karşısındaki insan şeytanından” sadrına gönderilmiş olanlar ve ayrıca kendisine imtihan olarak gelen havâtırlardır. https://youtu.be/WUj9rDb__3g?si=zk999scyrVr5Nn0Y ( Prof.Dr.Nevzat Tarhan)
Bütün bunları Hak üzere tasnif edip değerlendiremeyen insanlar, bildiğimiz çok çeşitli ruhsal ve bedensel hastalıklara dûçar olabilirler. Tanınan psikolojik hastalıklar, kanser, demans ve Alzheimer’ın oluşmasında rol oynayan fiziksel etkileri de tetikler.
Bunları doğru tasnif edip doğru değerlendirebilmek için, Allâh’ın ve Resûlun’un Kur’ân-ı Kerim de ve sahih Hadislerinde, ondan sonra gelen büyüklerimizin bunlara dayanarak bizlere yapmış oldukları tavsiyelerini içselleştirip, bütün etrafımızda gelişen olaylara o pencerelerden bakarak düşünce sistemimizi oluşturabiliriz. Bu da bizlerin İmânını kuvvetlendirdiği gibi, çok sağlıklı düşünebilen bireyler durumuna getirir.
Peki, biziler Hak ve hakikat üzerine sağlıklı düşünebilir bireyler nasıl olabiliriz?
İlk olarak insanın kendi karakter yapısını ve meşrebini çok iyi tanıyıp analiz etmesi elzemdir. Bu da genel olarak, insanın kendi nefsini tanımasından geçer. Bu tanıma işini sadece kendi başına başara bilmesi tam olarak mümkün değildir. Bu meyanda insana yardımcı olabilecek birçok imkanlar mevcuttur. Bunları araştırıp bulup kendini tanıya bilir.
“Şüphesiz ki sen, yüce bir ahlâk üzeresin.” (Kalem Sûresi/4.Âyet)
Nitekim Hazret-i Âişe –radiyallahu anh-, kendisine Rasûlullâh’ın ahlâkı sorulduğu zaman: “Onun ahlâkı Kur’ân’dı.” buyurmuştur. (Müslim, Müsâfirîn, 139)
Allâh Rasûlu Efendimiz’e olan muhabbet, edep ve nezâketimiz, Sünnet-i Seniyyeʼsine tâbî olmamız, O’nu yakından tanımamız, gönüllerimiz için bir takvâ imtihanıdır. (Bkz. el-Hucurât, 3-4)
Kendisini tanımaya başladıktan sonra, kişi kendisinde var olan olumlu ve olumsuz düşünce tarzlarını da ortaya çıkarıp görmüş olur. Böylece insanlarla olan ilişkilerinde neyi doğru neyi yanlış yaptığını tespit eder ve daha sonraki davranışlarını bu olumlu düşünce sistemi üzerine kurmaya başlar. Aynı şekilde etrafında oluşan olaylara da bu düşünce sistemiyle bakar.
Sonuç olarak insan dünce tarzını değiştirdiği zaman hem kendisini hem de karşı tarafa zulüm yapmayı terk eder. Buda insanda zamanla güzel ahlâkı ortaya çıkartır. Aynı şekilde karşı taraftan da bunu yansımasını görür, ayna misali. Sen aynaya gülümseyerek bakarsan aynada sana gülümseyerek bakar.
“İnsanlara akıl seviyelerine, istidat ve durumlarına göre hitap edin.” Hadis (Ebû Davud, Edeb, 20; Münâvî, Feyzü'l-Kadir, 3/75) Muhatabın seviyesini gözeterek konuşmak İlâhî bir ahlâktır. Bazen muhatabın durumu bizim, onun seviyesine inmemizi gerektirir.
İnsanlar sosyal varlık olup bir arada yaşadıkları için birbirleriyle olan ilişkilerinde bu düşünce sistemini karşılıklı uygulayarak çok daha verimli ve huzurlu bir yaşam sürdürebilirler.
“Ve [ey Peygamber,] senin izleyicilerine yumuşak davranman, Allâh’ın rahmetinin bir eseriydi. Zira, eğer onlara karşı kırıcı ve sert olsaydın, doğrusu senden koparlardı. Artık onları bağışla ve affedilmeleri için duâ et. Ve toplumu ilgilendiren her konuda onlarla Müşavere et; sonra bir hareket tarzına karar verince de Allâh’a güven: Zira Allâh, O’na güven duyanları sever.” (Âl-i İmrân Sûresi / 159.Âyet)