Parçalanmış uluslararası sistem
Soğuk Savaşın sona ermesiyle tek kutuplu hale gelen küresel sistem, Rusya, Çin, Hindistan gibi nükleer olanlar başta olmak üzere potansiyel sahibi ülkelerin yükselişiyle yeniden şekilleniyor.
ABD’nin tüm sistemi tek başına yönetme isteği daha fazla sürdürülemezdi zaten. Sonuçta ‘dünya bir devlet tarafından yönetilemeyecek kadar büyük’.
Kendilerine alan açmak isteyen ülkeler geçiş dönemlerinde sık sık test edilirler. Sınavı başaran bir üst lige çıkar.
Türkiye’nin testi S-400 kararı ile oldu. Trump döneminde bir miktar sıkıntı yaşadı, Biden açıktan tehdit etti fakat çok şükür badire büyük ölçüde atlatıldı.
ABD’de en son yapılan Başkanlık değişiminin Türkiye açısından yıkıcı etkileri olacağı söylenmişti ama tam da öyle olmadı. Türkiye’nin, çekiştiği ve çatıştığı ülkelerlearasındaki kavga sonlandı.
Henüz her şey güllük gülistanlık değil. Ancak, sıkıntılı ilişkiler yaşanan BAE ve Suudi Arabistan gibi ülkelerle aradüzeltiliyor. Sırada Mısır var.
Uluslararası ilişkiler tam da bu. Bu bölünmüşlük, Türkiye gibi ülkelere çok ciddi fırsatlar sunuyor ve kapıları aralıyor.
Yeterki eylem ve söylem tutarlılığı olsun.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın en son yaptığı Suud seyahatibaşarılı geçtiği. Türkiye istediklerini aldı; Suudi Arabistan’ın Türkiye’den daha fazla uzak kalamayacağı anlaşılmış oldu.
Ülkeler kendi politikalarını uygulamaya devam edecekler. Kimse kimsenin yörüngesine girmeyecek, ancak ilişkilerdebir anlayış birliğine ulaşması bekleniyor.
Küresel sistemin sağladığı potansiyel fırsatları iyi değerlendirecek kadrosu, vizyonu, kaynakları olan ve doğru adımları doğru zamanda atabilen ülkeler bir üst lige çıkıyorlar.
İstikrar burada en önemli mesele: Evine çeki-düzen verememiş ülkelerin uluslararası sistemde hiç şansları yok.
Türkiye’de 20 yıllık Ak Parti iktidarı bunu sağladı. Diğer bütün etkenler aynı kalsa bile istikrarlı bir sisteme sahip olabilenin önleri açık olduğu görülüyor.
ABD’yi örnek olarak alalım: Dönem boyunca George W. Bush, Obama, Trump ve Biden. İktidar sırası bir Cumhuriyetçi, bir Demokrat, bir Cumhuriyetçi bir Demokrat biçiminde oldu.
Farklı öncelik ve ilkeleri olduğu için bu dört dönem boyunca biri yaptı, diğeri yıktı; birinin düşman olduğuna diğer dost, onun beğenmediğine diğeri yakın durdu.
Siyaset bu çerçevede ilerliyor. ‘Efsanevi Şansöyle’ denilen Angela Merkel’in sırrı da buydu. Uzun süre ülkesiniyönetebildi.
Türkiye’nin dış politikadaki çatışma ve rekabetlerinden makul başarılarla çıkabilmiş olması önemsenmelidir. Tanzimat’tan beri dışarıyla ilişkileri hiç bu kadar yoğun olmamıştı.
Kavala kararına Almanya ve bir dizi ülke çok olumsuz tepkiler verdiler. Ancak bu tepkinin ekonomiye ve ilişkilere olumsuz etki yapması beklenmiyor. Onlar açıklamalarıyla kendi iç kamuoylarını tatmin ettiler; gerekli reaksiyonu gösterdiklerini seçmenlerine göstermiş oldular.
Bizim siyasetçilerimiz de aynısı yaptı: ‘Almanya’nın Ankara büyükelçisini Dışişlerine çağırarak haddini bildirdik’ dediler.
Belki bu gerilim bir süre daha devam edebilir, ama unutulacak.
Değil mi ki, ülkeler karşılıklı olarak birbirlerine bağlı ve bağımlı, günün sonunda işler tatlıya bağlanacak.
Türkiye’nin küresel sistemde kabul edilebilirliği çok yüksek. Gerek savunma sanayiinde gerekse tedarik zincirinde kritik mallarla kendine bir alan açtı.
Önümüzdeki dönemde bölgemizdeki diğer ülkeler de kapımıza gelecekler.
Birileri hadsizlik yapıp, tarihi şahsiyetlere iftira noktasına varsalar da 19. asrın son çeyreğini yönlendiren akıl bugün de iktidarda.
Şartlar benziyor olsa da akıbet farklı olmak zorunda.