Hakan Bahçeci
Hakan Bahçeci Neden Ve Nereden Gider İnsan?

Neden Ve Nereden Gider İnsan?

Dünyaya gelmiş olmak gidecek olmanın da vesilesi güzel insan… Bir şiir olsaydı yazacağım, şaşalı ve ihtişamlı bir giriş olmazdı bu cümle. Şiir kendini böyle şeylere feda etmez zaten. Bir romanın bir filmin can alıcı sahnelerinden birinde etkileyici bir cümle olur muydu onu da bilmiyorum. Farkındayım, mevzuya giriş yapamadım çünkü gidiyoruz azizim, kayıp gidiyor elimizden ömür denen sermaye. Çünkü gidiyor ilk gençliğimiz, heveslerimiz, uğruna kavga edilen hayallerimiz. Çünkü gidiyor birer birer sevdiklerimiz. Çünkü gidiyoruz, gelmenin neşesi ve sırrına eremeden.

Hangi gidiş seni senden uzaklaştırıyor fark ettin mi paşam? Bir mevsim gidiyor sessizce; döktüğü yaprakları bırakarak ardında. Yapraklar kuruyor karışıyor toprağın bağrına da yaprağın düşerken bıraktığı ses hüzünlü bir beste oluyor. Kalem gidiyor, sözü yanına alarak. Öykülerin boynu bükük onlar da kalmak istemiyor. Kuşlar gidiyor, göçmen kuşlar; mesafe nedir dinlemeden, döneceğinden emin lakin dönerken de gitmeye geliyor pervasızca.

Nereden gittiğini sorgulamalı insan, neden gittiğinden önce. Yoksa tam tersi mi olmalı… Gidiş, elim bir hastalığın şifası değilse, o gidiş kalıyor taze bir yara derdinde.

Kendinden gidiyor biraz da insan her gidenin ardından. Peki ya giden? Eksiliyoruz azizim, omuzlarımız düşüyor, ince bir sızı gelip yerleşiyor. “Hem aynı yerde kalıp hem kendinden nasıl gider insan” dediğini duyar gibiyim. Aynı yerde kalıyorsun da misal dinlediğin şarkıların ağırlığı değişiyor, yağmurlar daha bir ıslatıyor ellerini, ellerin gidiyor dostum, bir fincanı eskisi gibi muhabbetle tutamıyorsun, ellerinden kayıp gidiyor uçurtmaların. Sonra sabahların gidiyor misal; onun olmayacağı bir sabaha uyanacağını biliyorsun ve bu bilmeler seni senden uzaklara götürüyor.

Gidenler bilirler mi acaba geride bıraktıklarını? Baban terk eder şu fani dünyayı, haberdar mıdır omzu düşen evladından, bilir mi nasıl da çaresiz kaldığını. Gidenler oldu dostlardan, kaç tanesi biliyor saçlarımıza aklar düştüğünü, belimizin büküldüğünü, gönlümüzün yorulduğunu? Bir kedim vardı, sessiz sakin, az yer az içer çokça yakınımda durur izlerdi saatlerce. Bir akşamüstü idi gittiğinde, ne ben bulabildim ne o geri döndü. O benden gitmişti ama kendinden çok beni eksiltti. Evladın gidiyor, eşin dostun gidiyor, yâr gidiyor… Senin gitmene rıza göstermeyen yok mu efendim?

Oysa her giden senden kalanları da alıp gidiyor. Kırık dökük de olsa anılar yığını, bir şarkı götürüyor misal. Hiç yoksa senin adın kalıyor onda, adını da alıp gidiyor. Çünkü sıradan bir isim olmaktan çıkmıştır adın ve insan adıyla hatırlanır. Adımı götürmeye gözün kesti de bende kalan ismini niye götüremedin?

Güzel hatırlanmak istiyor insan, eksiğiyle yükseğiyle, hatasıyla sevabıyla. Senden giden neden gittiğini biliyor olmalı nereden gittiğini bildiğini gibi. Güzel hatırlayacağı birinden neden gider insan? Gidenlerle eksilen yanımız, gidenin umurunda olmalı be Paşam, değilse kendimizden gide gide bir biz kalmayacak geriye.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Hakan Bahçeci Arşivi