Güçlü milli liderler sevilmiyor
Türkiye çok zor bir dönemi atlattı. Seçim döneminin hızı kesilip de siyasette normalleşme adımları atıldıkça o dönemin tartışmalarının ne kadar yüzeysel ne kadar yapay olduğunu bugün daha iyi değerlendirebiliyoruz.
Benzer tartışmalar önceki on yılın güçlü liderlerine karşı da devam ediyor. Son bir haftadır iki güçlü batılı lidere karşı topyekûn yeni bir saldırı başlatıldı.
Trump mesela, hakkındaki 37 suçlamadan dolayı mahkemede ifade verdi. Tutuksuz yargılanmak üzere serbest bırakıldı.
Aynı şekilde İngiltere başbakanı Boris Johnson da ateş altında. Yaklaşık bir yıldır sürdürülen Meclis Soruşturması bu hafta tamamlandı. Ancak, başına geleceklerin farkında olan Johnson Komisyon kararını açıklamadan hemen önce milletvekilliğinden istifa ettiğini ilan etti.
Böylece hakkında verilecek olan 90 gün süreyle milletvekilliğinden uzaklaştırma kararını geçesiz kılmış oldu.
Soruşturmayı yürüten Meclis Soruşturma Komisyonu, Başbakanın pandemi döneminde Parlamentoyu yanlış yönlendirdiği neticesine ulaştı. Yani başbakan Parlamentoya yalan söyledi dedi.
Suçlama pandemi döneminde başbakanlıkta verilen partiler nedeniyle pandemi yasaklarının çiğnendiği iddiası ile alakalı idi.
Aynı çatı altında görev yapan kişiler başbakanlıkta parti vermişler. Bu kişiler zaten aynı ortamda çalışıyor, birlikte görev yapıyorlar.
Parti denilen şey de bir şeyler yiyip, içmekten ibaret.
Normalde başbakanlığın rutin uygulamaları.
Benzer tartışmalar Trump’a yöneltilmiş, devletin gizli belgelerini özel mülkiyetinde bulundurma nedeniyle suçlanmıştı.
Görevden ayrılan kişiler belli belgeleri beraberlerinde götürebilirler. Görevden ayrıldığı dönemde olur da haklarında bir suçlama yöneltilirse kendilerini daha iyi savunabilmek adına yapar bunu çoğu kimse. Zira görevden ayrıldıktan sonra yeni gelen idare o kişinin savunma hakkını ve bilgiye-bulguya ulaşabilme imkânına saygı göstermezse sıkıntı mukadder olur.
Belgelerin başka başkanlar tarafından götürülmediğini kimse iddia edemez. Ama garip biçimde dava Trump hakkında açıldı.
Benzer tartışmalar İngiltere’de başka başbakanlara yöneltilmedi. Yine garip biçimde Johnson suçlandı.
İki siyasetçi de hakikaten güçlü kişilik yapısına sahip, kararlı liderler.
Halefleri ise tam tersi karaktere sahipler.
Biden demans hastası, zihni melekeleri yerinde değil. Bir tarafı Hindistan’a diğer tarafı Jamaika’ya dayanan Başkan yardımcısı Kamala Harris asıl gücü kullanan kişi durumunda.
İngiltere’de Johnson’dan sonra 6 haftalık başbakanlık yapan Liz Truss’ın yerine gelen Rishi Sunak da Hindistan asıllı.
İki ülkede de küresel sermayenin adamları iktidara getirildi. Zira ikisi de küresel finans şirketlerinden sonra siyasette kariyer yaptılar. Ayrıca, eski patronları ile ilişkilerini de kesmiş değiller.
Bizde de benzer tartışmaları geride bıraktık.
Küresel sisteme itiraz eden Cumhurbaşkanı Erdoğan görevden uzaklaştırılmak istenmiş, yerine İngiltere’den ‘temiz para’ getirecek biri göreve daha uygun bulunmuştu.
Seçmen bu planlara geçit vermedi.
Türkiye’yi dünyadan ayrı düşünemeyiz.
Anılan iki ülkede görevden uzaklaştırdıkları kişilere bir kulp takarak bir daha göreve gelmeleri engellenmeye çalışılıyor.
Trump ve Johnson yapılmak istenenlere boyun eğecek gibi durmuyorlar.
Tartışma ‘milli’ olanlarla ‘küresel’ olan arasında geçiyor.
Bu olayda Trump da Johnson da milli, yani Amerikan ve İngiliz halklarının menfaatlerini temsil ediyorlardı.
Yerlerine gelenlerse küreselciler için çalışıyorlar.
Türkiye’de kazanılan mevzi diğer ülkelere de örnek olacak.
Bu dönemde altı çizilmesi gereken nokta Türkiye’de seçimi kazanan milli güçlere ‘küreselci’ bakan ya da bürokrat dayatılmasın.
Küreselcilere imkan sağlanmasın.
Henüz bürokraside atama dönemi yeni başlıyor. Bakan yardımcılarından başlayarak bütün bürokrasinin değişmesi bekleniyor.
Değişim milletin yanında olanları getirme yönünde olsun.
Aksi halde sandıkta kazanılan zafer masada kaybedilir.