Dr. Ramazan Tuzla
Dr. Ramazan Tuzla Muhtarlığa dair

Muhtarlığa dair

Zaman, birçok şeyi değiştirdiği gibi birçok kavramı da özünden kopardı ve sorgulanır hale getirdi.

Suçu, zamana attık fakat zamandan kastımızın, o zamanı yaşayan ve yaşanan her şeyden etkilenen insan olduğunu söylemeye gerek yok sanırım.

Evet, zamanı insan yaşadı ve bu zamana kadar ne oldu ise insan eliyle oldu.

Konuyu uzatmadan başlığımıza gelecek olursak; muhtarlık kavramı da insan elinden nasibini aldı.

Kelime anlamı itibariyle muhtar; ihtar eden, uyaran, düzenleme yetkisi olan seçilmiş kişi anlamlarını taşır.

Geçmişte hakkı verilerek muhtarlık yapıldığına elbette şüphe yoktur fakat içinde yaşadığımız zaman dilimi, muhtar için bu yetkilerin hiçbirini bugüne taşıyamadı. Öyle ki mahallesinin muhtarının kim olduğunu bilmeyen insanlar çoğunlukta artık.

Kavram olarak, muhtar ve muhtarlık günümüze kadar geldi fakat anlamını kavrama noktasında, muhtarlığı koyabileceğimiz bir yer kalmadı.

Yazının tam burasında şunu ifade edeyim ki bu yazı muhtarlık karşıtı bir yazı değil, bir durum tespitidir.

Türkiye’mizde 53 bin muhtarlık bulunmaktadır ve hemen önümüzde seçim var. Geçmişte, bila bedel bu yükü çeken insanların toplumun önünde giden insanlar olduğunu dikkate aldığımızda, şimdi maaş ödediğimiz muhtarlığın nasıl bir av partisine dönüştüğünü hepimiz görüyoruz.

Bu av partisinde bir tezat var ki; avcı kazanırken av kaybetmiyor. Daha doğrusu, avlanmak istenenin (seçmenin) umurunda olmayan bir süreç yaşanmaktadır, muhtarlık seçimlerinde.

Her seçimde ülkem kazansın, her seçilen ülkeme hizmet etsin isterim. Amma velakin fiili hizmet imkanının kalmadığı günümüzdeki muhtarlık için harcanan çabanın, devletimin hiçbir yerinde bir yaraya merhem olacak durumunun kalmamış olmasına da üzülürüm ve üzülüyorum.

Muhtarlarımız ve muhtar adaylarımız beni yanlış anlayabilirler fakat muhtarlığın fonksiyonsuz hale getirildiği günümüzde müessese olarak varlığını devam ettiriyor olmasının, bu ülke için nasıl bir maliyete karşılık geldiğini hesap ettikleri zaman, sanırım bana hak vereceklerdir.

Mesele elbette tek başına parasal maliyet değil fakat bir küçük hesap yapalım:

600 vekile ödediğimiz aylık maaş toplamı 90 milyon Türk Lirası iken, 53 bin muhtara her ay 900 milyon Türk Lirası maaş ödüyoruz. Yılda 12 milyar Türk Lirası eder. Bu 12 milyar ile neler yapılabileceğini düşünmesi gerekenler, devlet için planlama yapan ehliyetli(!) kişiler olsa gerek. Bizim gibi sıradan insanların bu paralara aklı ermez.

Geçmişte bu satırlarda, köy kavramını kaybetmemeliyiz demiştim. Takip eden dostlar hatırlayacaktır. Bunu derken, köydeki teşkilata da sahip çıkılması gerektiğini kastetmiştik.

Gariptir ki bizim; köyü kapatıp, köy muhtarını maaşa bağlama gibi bir kanun yapma tekniğimiz oldu. Elinden köyünü aldığımız muhtara sus payı olarak maaş veriyoruz, sanırım.

Kanun ile köyler mahalle oldu, muhtar maaşa bağlandı. Muhtara ise yapacak iş kalmadı. Yapacağı iş olsa bile fiili imkansızlık ve zamanın getirdiği şartlar, muhtarlığı fonksiyonsuz hale getirdi.

Bunları yazarak, işi başından aşkın muhtarlarımızı elbette kızdıracağız fakat bu meselenin, devletimin bir sistem ahlakına sahip olması ve ülkemin evlatlarının geleceği için konuşulması gerekiyor.

Bir ilçenin nüfusundan fazla nüfusu olan bir mahallenin muhtarının, belediye devreye girmeden mahallesindeki yolda küçük bir bakım yapma imkan ve yetkisinin olmadığını düşününce, ihtar eden, uyaran, düzen veren muhtarlık müessesesinin hal-i pür melalini anlamak zor olmasa gerektir.

Muhtarlık müessesesini bir yerel yönetim kuruluşu olarak görüyorsak ve devletin fonksiyonlarının yerine getirilmesinde muhtarı da bir uçbeyi olarak görüyorsak, mevcut görev tanımı ile muhtarlık yaptırmak, birbirimizi kandırmaktan öteye gidemez.

Ya mevzuatı değiştirerek muhtarlığa eski itibarını kazandırmalıyız ve seçtiğimiz insanlardan bir şeyler beklemeliyiz. Ya da çelik çomak oynamayı bırakıp muhtarlığı kapatmalıyız.

Bunlar değişmeden muhtar değiştirmek, muhtarlık için seçim yapmak kendimizi kandırmaktan ve hatta bir küçük mahallede dahi kutuplaşmaya hizmet etmekten öteye gidemeyecektir.

Bu mesele, elbette netameli bir meseledir ve kurduğumuz cümlelerin destek bulması da doğaldır, tepki çekmesi de.

Milletin evlatlarının ne düşündüğünü tespit etmenin en kolay yolu, devlet eliyle yapılacak bir kamuoyu araştırması ve sonrasında yapılacak yasal düzenleme ile referandum yapmaktır.

Çıkacak sonuç bize bir şey kaybettirmez fakat kazançlı çıkacağımız yönündeki hissiyatımı ifade ederek bitireyim.

Önceki ve Sonraki Yazılar
Dr. Ramazan Tuzla Arşivi