Mehmet Âkif’in Kur’an Meâli
Üstad Ali Ulvi Kurucu Bey’in “Hâtıralar” adlı eserinde tarihe ışık tutacak birçok malzeme mevcuttur. Bunlardan birisi de Mustafa Kemal Atatürk tarafından Mehmet Akif’e sipariş olarak verilen Kur’an Meali’yle ilgili tartışmalardır. Rivayetlere göre M. Akif, bu meâli hazırlamış, Türkiye’de Türkçe Ezan Türkçe Kur’an furyası karşısında taşıdığı endişelerden dolayı kadim dostu Yozgatlı İhsan Efendi’ye emanet ederek duruma göre, kendisinden sonra yakılmasını vasiyet etmiştir.
Ali Ulvi Bey diyor ki hatıralarında, Şeyhülislam Mustafa Sabri Efendi’nin oğlu İbrahim Sabri Bey gerek Mehmet Akif’e, gerek Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a ve gerekse Babanzâde Ahmed Naim Efendi’ye karşı hissi davranırdı. Hatta O, Elmalılı hakkında iyi bir fıkıhçı, iyi bir felsefeci, iyi bir kelamcıdır ama iyi bir tefsirci değildir, dermiş. Bilindiği gibi Cumhuriyet döneminde Mustafa Kemal Atatürk tarafından halkın Kur’an ve Sünnet bilgisini yenilemek adına, Mehmet Akif’e Kur’an Meali hazırlama, Elmalılı Muhammed Hamdi Yazır’a Kur’an Tefsiri yapma, Ahmet Naim’e Sahih-i Buhari’yi şerhetme gibi görevler sipariş edilmiştir. İşte İbrahim Sabri’nin bu zatlara olumsuz bakışının altında bunlar yatmaktadır.
Mehmet Akif Bey’in Meâl’ini yaktıran adam kimdir?
Bu sorunun cevabını Üstad Ali Ulvi Kurucu’nun hatıralarından aktaralım:
“İbrahim Sabri Bey’in, Âkif Bey’i tenkidi, edebiyat ve şiir bakımından değildi. Osmanlı Devletini ve Hilâfeti yıkarak yerine kurulan yeni rejime karşı olan muhalefetini, sıkıntılarla geçen hayatı ve asabî hâli sebebiyle, artık şahsî meselesi haline getirmişti. Şimdiki tabirle “takıntı” yapmıştı. Bu yüzden, neye nasıl tepki göstereceği tahmin edilemiyordu.” (Hatıralar II, 153).
“(İbrahim Sabri Bey) aynı telaşlı, endişeli hali yüzünden, Yozgatlı İhsan Efendi Hoca’nın vefatı üzerine, masasının gözlerinden çıkan, Akif Bey’in Kur’an-ı Kerim Meâli’ni de baskı yaparak yaktırmıştı. Hâlbuki devir değişmiş, 1930’lu yıllardaki gibi, namazlarda Kur’an yerine bu meâlin okutulması tehlikesi ortadan kalkmıştı. İhsan Efendi’nin vefatı ve Meal’in ortaya çıkmazsı, 1961 yılında idi.” (Hatıralar II, 153).
Ali Ulvi Bey’in anlattığına göre, Yozgatlı İhsan Efendi bile yakmadığı bu meâli, kendisinin ölümünden sonra İbrahim Sabri Bey, hocanın vârislerine baskı yaparak yaktırıyor. Şimdi burada şu soruyu sorabiliriz?
Acaba M.Akif Bey’in Meâli yakılmasaydı da basılsaydı ne olacaktı?
Türkiye Müslümanlarının İslam hakkındaki bilgisi köklü değişikliklere uğrayacak mıydı?
Bu meal emsalleri arasında çok olağanüstü bir tarzda mı yapılmış olacaktı?
Elbette bu çalışma faydadan hâli olmayacaktı. M. Âkif damadı Ömer Rıza Doğrul’un “Tanrı Buyruğu” adını taşıyan meâl ve kısa tefsiri yazması üzerinde her halde tesiri olmuştur. En azından edisyon kritik yapmıştır. Kaldı ki, Mehmet Akif’in bazı âyet meâlleri, hem şiirlerinde, hem konuşmalarında ve hem de yazmış olduğu makalelerinde kahır ekseriyetle yer almıştır. Bu örneklerden onun meal’inin ilmi ölçüsünü çıkarabiliriz.
Burada üzücü olan durum, kendisine, vaziyete ya da konjonktürel şartlara göre icap ederse yakılması vasiyetinde bulunulan Yozgatlı Allâme İhsan Efendi birinci elden bu meâli koruma altına almışken, kendisinden sonra uzaktan olan birisinin niçin yakılması konusunda aşırı derecede ısrarcı olduğu, sorusudur.
İster istemez insanın aklına iki şey geliyor: Bu mealin yakılması hususunda etkili olan hususlardan ilki, ya İbrahim Sabri Bey’in yukarıda işaret etmiş olduğumuz muhalefeti simgeleyen takıntıları ya da ikincisi, Mehmet Akif’e biraz yakın ve fazla uzak durmanın verdiği hissî tavrın bir sonucudur.
Allah Celle Celaluh her şeyin muradını, içyüzünü ve maksadını en iyi bilendir, vesselâm. Yüce Allah hepsine rahmet eylesin.