Mehmet Toker
Mehmet Toker Kabzımallık mı, Gaspımallık mı?

Kabzımallık mı, Gaspımallık mı?

Ülke olarak pek çok konuda olumlu adımlar atıp,  pozitif bir ivme yakalamışken meyve sebze hallerini kontrol altında tutan kişi, grup veya lobilerce toplumu provoke edecek ve devlet-millet çatışmasını körükleyecek bir takım görüntüler basına yansıyor. Tarlada üreticiden kuruşlarla ifade edilen rakamlara alınan meyve-sebze gibi temel gıda niteliğindeki pek çok ürün pazar tezgahlarında market reyonlarında kilosu minimum 10 TL üzerinde fiyatlarla satılıyor. Fiyatları yükselterek, patates-soğan üzerinden gerek siyasi iktidara, gerekse ülkenin ekonomi politikalarına ayar verip, kamu vicdanında infiale sebep olmak adına kamyonlar ve kasalar dolusu meyve ve sebzenin doğrudan çöplere veya çöp kamyonlarına atılmasına yönelik sabotaj görüntüleri basına yansıyor.

Meyve sebze fiyatlarındaki fahiş ücretlendirmenin önüne geçeceği ümidi beslenilen hukuki düzenlemeler ve "hal yasası" da bir türlü çıkmadı veya çıkarılamadı. Gıda manipülasyonunun gelmiş olduğu durum, sadece ekonomik bir mesele olarak değil, bir iç ayaklanma ve çatışmaya bile götürebilecek iç güvenlik meselesi olarak değerlendirilmelidir. Bununla beraber zincir marketlerin bazı ürünlerde tekelleşmeye yönelik uygulamalarını da bu kapsamda değerlendirmek gerekir. Tarlalardan veya üreticiden çok cüz-i fiyatlarla toplanıp, halka yüksek fiyatlarla arz edilen ya da sırf fiyatı yükseltebilmek için kamyon ve kasalarla ürünleri çöpe atmak suretiyle yapılan uygulamanın adı; "ihtikar, iddihar, ihtizan ya da inhisar" kelimelerine nispet edilebilir. Ancak yapılan operasyon, mezkûr dört kelimenin manasından ve içeriğinden çok daha pespâye ve adice bir uygulamadır. Zira ihtikar: "ticaret malının pahalılaşması gayesi ile istifleyip piyasaya arzını geciktirmek" demektir. İddihar ya da İhtizan:  "istifçilik, malı piyasaya sürmeme" manasında iken, İnhisar: "tekelcilik" mânâsına gelmektedir. Tonlarca  temel gıda maddesini sırf fiyatı artsın, enflasyona etkisi artsın diye çöpe dökmek bu kavramların bile ötesinde bir pespâyeliği, alçaklığı barındırmaktadır.

Hadis-i Şeriflerde sık sık geçen ihtikar kavramı, Kur'an-ı Kerim'de açık bir şekilde yer almaz. Ancak bununla beraber Kur'an-ı Kerim'de, Bakara Suresi 188. Ayeti Kerime'de ki: "Mallarınızı aranızda haksızlıkla yemeyin. Bile bile, günaha saparak, insanların mallarından bir kısmını yemeniz için onun bir parçasını yetkililere aktarmayın." ve yine Araf Sûresi 85. Ayeti Kerime de: "Artık ölçüyü tartıyı tam yapın. İnsanların mallarının değerini düşürmeyin. Düzene sokulduktan sonra yeryüzünde bozgunculuk yapmayın. Eğer inananlar iseniz bunlar sizin için daha hayırlıdır." ayetlerinin kapsamına ihtikar ve iddihar yasağının da girdiğini ifade edebiliriz.

İslam ticaret hukuku, "temel gıda ve ihtiyaç maddelerinin, şehri besleyen bölgelerden satın alınıp, depolanıp, pahalılaşıncaya kadar stoklanması, fiyatlar iyice arttığında ve ihtiyaç had safhaya ulaştığında yüksek fiyatla satmak için istiflenmesi" manalarındaki ihtikarı; gayrimeşru ve haram olan kazanç biçimlerinden birisi olarak ifade etmiştir. İnsanların zaruri ihtiyaçlarını sömürerek, az emekle, az sermaye ile kolay kazanç sağlama arzusuna dayanan bu fiil, neticede toplumun zararına sonuç verdiği gibi uzun süreçte devam etmesi sosyal bunalımlara da sebep olabilmektedir. Ki; Türkiye aleyhine, Türkiye içerisinde konuşlanmış ve dış merkezli bir takım lobilerin borazanlığını yapan kişi veya gruplar tarafından sıklıkla dile getirilen, "mutfakta yangın var!" söylemi toplumsal çatışmanın ve temel gıda maddeleri üzerinden devlete, millete ayar çekmenin en kestirme yolu olarak gözükmektedir.

Kabzımalların, gaspımal rolüne bürünüp, kast-ı devlet ve millete yeltenmesi hoş görülebilecek bir durum değildir. Yapılacak hukuki düzenlemeler, verilecek cezalar, bu karaborsacılığı, muhtekirliği engellemeye yetmeyebilir. Ticaret erbabına ahlakı ve Allah korkusunu öğretmek/özümsetmek gerekir. Selçuklu ve Osmanlı'nın Anadolu'da kalıcı olması, köklü bir kültür ve medeniyet kurması, Müslüman olmayan bölge halkları tarafından da hüsn-ü kabul görüp, baş tacı edilmesinin altındaki en önemli etken "Ahilik" teşkilatının varlığıdır. Ahilik teşkilatı şayet bugün varlığını sürdürebilmiş olsaydı; kamyon kamyon, kasa kasa taze meyve-sebzeyi çöpe döken kifayetsiz muhterislere, kabzımallıktan bir ömür boyu el çektirilir ve aleme ibret olacak şekilde had cezasına çarptırıldı.

Peygamber Efendimizin: "Dürüst tüccar, peygamberler sıddıklar (dosdoğru kimseler) ve şehitlerle beraberdir." Hadisi Şerifi, bugün tüccarlarımıza, kabzımallara kazandırılması gereken en önemli şuur ve bilinç olmalıdır. Ticaret deyip geçmemek lazım. Zira ticaret ehlinin ahlâkı, toplumdaki ahlak seviyesinin en bariz yansıması ve göstergesidir. Bugün dünya üzerindeki Müslüman nüfusun yarıya yakınını oluşturan Malezya, Endonezya, Hindistan, Pakistan müslümanlarının, ipek ve baharat yolları ile doğuya giden Müslüman tüccarlar sayesinde İslam'la şereflendiği tarihi bir hakikattır.

Ticarette dürüstlük ve kanaat, sadece yasa ve cezalarla sağlanabilecek bir husus değildir. İşin manevi eğitim boyutu asla gözardı edilmemelidir. Ahilik Teşkilatı, günümüzdeki Esnaf ve Sanatkarlar Odası pozisyonunda değil; manevi eğitimi önceleyen ve ticaret ahlakının yerleşmesi konusunda üzerine düşen manevi eğitimi yerine getiren bir kuruluştu. Ticareti, dünya işi olarak görüp, dini hayatın dışında kabul edip, dini değerlerin kapsamına almadığımız müddetçe gaspımallar kamyon ve kasalarla meyve-sebzeyi çöpe dökerken, halk market ve pazarlarda fahiş fiyatlara temel gıda maddelerini almaya mahkum olacaktır. Çöpe dökülen sadece domates, biber, patlıcan, patates, soğan  değildir. Toplumsal birlik ve beraberlik, istikrar ve istikbalimiz ve toplum huzurudur. Bilmem anlatabildim mi?

 

Önceki ve Sonraki Yazılar
Mehmet Toker Arşivi