İstanbul'u dinliyorum, gözlerim kapalı…
Hemen unutup gündelik hayata dönerek meydanı boş bırakacağımızı mı sandınız, hayır, sık sık hatırlatacak ve yeni İstanbul Belediyesini yakinen takip edeceğiz !
Dünyanın en güzel şehri, Fatih sultan Muhammed Han’ın emaneti İstanbul’a ne olacak bakacağız !
Büyükşehir Belediye Başkanlığı, 25 yıl aradan sonra el değiştirdi fakat, biraz ilginç bir sonuç oluştu. Belediyenin Meclis Üyeliklerindeki çoğunluk, yüzde 70 nisbetinde AkParti’de kaldı dolayısıyla Komisyonlar da böyle oluştu ve bir de Hükümet yine AkParti’de !
Tüm İştirakler-Belediyenin kurduğu Şirketlerin yönetimi keza, bu yüzden birileri zırlamaya başladılar bile...
İyi de Avrupa’da bir ülke büyüklüğünde ki şehrimizi neler bekliyor, hizmetler ne olacak, altyapı organizasyonları, ulaşım, yollar, kaldırımlar, otoparklar, tarihsel doku, mimari yapı, kentsel dönüşüm, bu şehre mahsus sosyal doku, Büyükşehir Belediyesinin sosyal faaliyetleri, İstanbullunun 25 yıldır elde ettiği kazanımlar sürecek mi, ne olacak ?
Yeni metro hatları, yenilenecek binalar, kentsel dönüşüm, ilave güzergahlar, kamulaştırmalar, Belediyenin İstanbullunun hayatını kolaylaştırmaya yönelik devam eden faaliyetleri ve süregiden projeleri ne olacak ?
Israrla yazıyorum, bir yerlere ulaşır mı bilemem ama bunların hepsini unutun !!!
Çünkü marifet iltifata “değil” cezalandırmaya tâbiymiş meğer…
Kanal İstanbul projesi olsun, yeni yapılan Denizaltı Tüpgeçidi olsun, yeni Metro Hatları olsun, kısaca İstanbul halkının kullanımına ve konforuna matuf tüm yatırımlar “behemehal” askıya alınmalı !!!
Aynen öyle, bilhassa İstanbul'a keza Ankara'ya yönelik, merkezi Hükümet tarafından yapılacak tüm yatırımlar geçici olarak askıya alınmalı ve önümüzdeki 5 yıllık dönemde İstanbul ve Ankara “hizmet-yatırım” öncelikli İllerden çıkartılarak bugüne dek ihmal edilmiş Doğu-GüneyDoğu Anadolu başta olmak üzere İç Anadolu, Karadeniz vb. yani öncelikle İktidarın 25 yıldır bu 2 şehirde yaptığı hizmete karşılık olduğu gibi “nankörlük yapmayan” diğer bölge-şehir halklarının taleplerine öncelik verilmelidir!
Bu saatten sonra ağzınızla Albatros tutsanız, bu şehirlerdeki çoğunluk insanların en erken 5 yıl boyunca Parapsişik döngülerle evrilerek yaktığı Şizoid beyninden fışkırttığı küfran'ı nimetlerinden dolayı nedamet duymalarını “beklememelisiniz” ki duymayacaklar da…
Bilakis bu iktidar ne hizmet yaparsa yapsın, bu şehirlerde yaşayan malum kitleler bu saatten sonra tüm bu hizmetlerden doğacak “duble satış primini” onca kirli ilişki ve altyapılarına rağmen yine de Belediye Başkanlığına layık gördükleri malum zevata ve müntesibi oldukları camiaya yazacaktır !
“Bakınız” bunlar dikkate alınmazsa olacakları üstteki cümle bazında, bir kenara özellikle not edin lütfen !!!
Ha, bu hizmetleri ve/veya yarım kalan çalışmaları aynen devam ettirirsek, bu şehirlerde yaşayan bir kısım malum güruhun da bu nimetlerden her daim "müşteki" olmalarına rağmen "istemem yan cebime koy" kabilinden otlanmasını, pardon faydalanmasını sağlarsak ne olur?
Kanaatimce şu olur, 5 yıl sonra daha büyük “hüsran olur” ve yeterince ahmaklık yapmamışız gibi kerameti kendinden menkul, bugüne dek en ufak bir başarı hikayesinde yer almamış, (hadi torpil geçeyim) kendi çocuklarının dışında kimsenin kahramanı olamamış adamları kendi elimizle birer Olimpiyat Şampiyonuna çevirmiş oluruz !
Tersi olur da bu ekstra hizmetler verilmezse ne olur ?
İktidar açısından menfi hiçbirşey olmaz ki zaten ne yaparsak-yapalım bir türlü mutlu edemediğimiz Paranoid-Şizofren “Terör Sevici” belli güruhlar 30 yıldır söyleyip yaptıkları gibi ve Belediyecilikle ilgisi de olmadığı gibi bizi yine ;
"Diktatörlük yapmakla”
“Konuşma hürriyeti vermemekle”
“Basın özgürlüğü vermemekle”
“Bireysel özgürlükleri kısıtlamakla”
“Üç çocuk baskısı yapmakla”
“İçki içmelerini yasaklamakla”
“İstedikleri gibi giyinmelerini yasaklamakla”
“Atatürk Heykellerini yıkmakla”
“Laik olmamakla”
“Rakı balık yapmamakla”
“23 Nisan törenlerinde don gösteren etek boyu giyinmiş kız öğrencilerin dansetmesini engellemekle”
“Özel hayatlarına müdahale etmekle”
“Cinsel tercihlerine müdahale etmekle”
(Burayı özellikle belirtmeliyim)
“İ..ne olmalarını engellemekle, Lezbiyen-Gay-Biseksüel-Transgender-TransSeksüel-TroleybüsSeksüel-İnterSeksüel-Sandviçseksüel olma güdülerini engellemekle"
vs. vs. vs. daha birçok şeyle suçlamaya devam edecekler…
Nitekim Chp’nin ve Hdp’nin destek verdiği LGBTİ eylemlerinde aynen böyle olmuştu-olmakta-olacak...
E canım bu camianın insanına ne olacak, onlar da bu nedenle hizmetlerden yoksun mu kalsın-kalsın tabi, sabredecekler…
Sıkıldıysanız, beyninizden gözlerinize inen bir uyuşukluk varsa, araya şöyle bir es koyalım da uyanın !
Siz var ya siz ey Millet, iyi alıştınız siz bu rahata…
Söğüt gölgesi mi burası, anne-babanız 65 yaşını geçti diye, yok öyle Bedava Ulaşım, Beleş Otobüs, Metrobüs, Vapur, Marmaray…
Her bayram herkese Köprüler-Otoyollar sebil, oh kekâ var mı öyle 3 köfte 5 kuruşa...
Oysa eskiden bir kalite vardı İstanbul’da, öyle elini kolunu sallaya-sallaya bir Belediye Tesisine giremezdin, şöyle bir hizaya gelirdin, disipline olurdun, sıkardı biraz…
Beltur Sosyal Tesisleri Turing’deyken, mesela Çamlıca Tesislerinde Çay içen, Dondurma yiyen adamı Konsolos zannederdik, ya şimdi ?
Sıradan İstanbullu vatandaş, cebindeki telefondan masasını ayırtıyor, çoluk-çocuk akşam yemeğini Çorba, Salata, Pastırmalı Paçanga, denize nazır Balık Izgara eşliğinde Belediye tesislerinde yiyor, sınırsız çayını-suyunu içiyor, eskiden olsa 50-100 TL ödeyeceği otopark yerine çıkışta İspark’a 8-10 TL verip evine dönüyor, üstelik mahalle kebapçısından daha ucuza hesap ödüyor !
Buyurun size Getto Kültürü !
Yahu birisi bana söylesin, böyle banallık olur mu, ne hale gelmiş, bitmiş İstanbul ?
İşte tüm bunlar, hep Akparti Belediyeciliğinin “yavan, sığ, sosyetik yaşamdan anlamayan yozlaşmış kafa yapısı” köylü bunlar…
İyisi mi bırakalım "herşey daha güzel olacak” sa, varsın olsun, hem kötü mü belki de eski güzel günlere yeniden döner Nostalji yaşarız…
Ne bileyim mesela ;
25 yıldır özlediğimiz, homurdayan ama su akıtmayan musluklarımız olur, eskisi gibi veya haftada 4-5 gün aktığında rengarenk (genelde kahverengi tonları) akan sularımız olabilir…
Dini, Fıkhi ilmimiz artar, su akmadığında Teyemmüm’le hangi ibadetler nasıl yapılır, Cenabet’ken neler yapılmaz, hepsini kısa sürede öğrenmiş oluruz !
Hem şu da var, neymiş öyle Belediye Spor Tesisleri falan her mahallede Halı Sahalar, Basketbol Sahaları, bedava Yüzme Havuzları, işiniz gücünüz modernite yaw…
Eskiden ne güzel organikti Boğazın suları, Koli Basili diye bir kültür vardı ya şimdi…
Bir Independenta patlamıştı, gerçi 1 sene hurdası kaldırılamadı ama olsun Boğaz antik bir hazine gibi o Tankerin paslı sularıyla zengin mikroorganizmalara kavuştu kötü mü…
Haliç’in duman gri’si sularında yüzerken “yan yatarak” gülümseyen Balıklar görürdük ya şimdi…
Eskiden her sokağın köşe başında çöp dağları olurdu arkadaşım, Belediyenin Çöp Kamyonları öyle günübirlik çöp toplamaya gelerek kornalarıyla bizi rahatsız edemezdi, n’aber…
Plansız yapıldığı için Çöp Kamyonlarının giremediği asfaltsız-kaldırımsız sokaklarda, tozun toprağın içinde, günlerce içindeki çöplerle bekleyen leş gibi kirli çöp konteynerleriyle yaptığımız hijyenik kalelerin arasında top oynardık, çocukluğuna dönmeyi kim istemez ya delimisiniz…
Ya şimdi, neredeyse her İlçede onlarca Çocuk Parkı, Basketbol Potaları, Halı Sahalar, bedava Yüzme Havuzları, hepsi özenti hepsi yozlaşma kültürü…
Eskiden mis gibi Çöp Suyu kokan sokaklarımıza hiç takılmazdık, şimdi herşeyden tiksinir olduk, hastalıklardan başımızı alamıyoruz oysa o zamanlar Bağışıklık Sistemimiz bile taş gibiydi yalan mı ?
Elimizde gökkuşağı gibi rengarenk Bidonlarla-Kovalarla yolunu gözlediğimiz, hani Davar Sürüsüne “toplanın yaylaya gidiyoruz” diye ıslık çalan çoban misali kornasını çala-çala gelen Belediye su Tankerlerimiz olsa yeniden, ne otantik değil mi ?
Hem İzmir’de varsa bizde niye olmasın ?
Onların çöp dağları da var, akmayan suları da, ya sen İstanbullu, senin var mı ?
Madara olmuşluğun dayanılmaz hafifliğinde 20kg’lık plastik Bidonlara su doldururken “ama olsun bedava ya sen ona bak” diye komşu kızıyla saf ve de salakça muhabbet ettiğimiz sokak köşelerimiz olur…
İgdaş-Doğalgaz da neymiş, hiç Zonguldak kömüründeki is’in, Vezüv sobasındaki pas’ın, gece odun kırarken yan komşunun ettiği küfürlerdeki romantizmin yerini tutar mı ?
Sen genç İstanbullu, hiç elinde Lazımlık gibi metal Gazyağı deposuyla 4 saat mahalle bakkalının önünde kuyrukta beklemenin keyfini sürdün mü ?
Ya da sabah namazında, Tanzim Satış kuyruklarında yarım kilo yağsız kıyma almak için bekleşirken soğuktan donmuş parmaklarını hohlayarak ısıttın mı hiç ?
Marmaray’mış, Metrobüsmüş, Beltur’muş,Doğalgazmış, İsmek’miş, Yüzme Havuzuymuş, Evsizlere Barınma yerleriymiş, Ramazanda 30 gün herkese bedava İftarmış, Bedava Futbol okuluymuş...
Ne’ne lazım bunlar, sen hiç hayattan zevk almamışsın be küçüğüm, ot gibi yaşamışsın...
O eski İstanbul’u özlüyorum gözlerim kapalı…
Steven Tyler, o yıllarda “dream on, dream on, dream on” derken bunları mı düşünmüştü bilemiyorum ama sanki birden bunları yaşarsak “herşey daha güzel olacak” gibi geldi…