Onlar da Üç kişiydiler…
Evet üçü de yeterince hazırlıklıydı, savaşlara girip çıkmış o günün savaş şartlarında silah eğitiminden geçmiş insanlardı…
Eğitimliydiler yani…
Üçünün de Kılıcı zehirliydi, üçü de plan üzerinde iyi çalışmışlardı…
Şebîb, Verdân ve İbn'i Mülcem !
Allah onlara lanet etsin !
Gizli evlerde gizlice biraraya geliyor, bilinmeyen yerlerde toplantılar yapıyor, plan yapıyorlardı !
Ne için ?
Devletin başı gitsin, Ümmet lidersiz kalsın, İslamın Kılıcı körelsin diye !
Mazlum insanların, Mustazafların, Yetimlerin, Kimsesizlerin kim’i olmak için uğraşanların, kanla-canla kurdukları bir sistemin dibini oymak için !
Asırlar sonra kölelikten kurtulabilmiş insanların, yüzlerce yıllık karanlık bir zulmet devrinden çıkmaları için yakılmış, nurlu meşalenin sönmesi için…
Muhtemelen, Şeytanın ve Nefislerinin ve karşı “iktidar sahiplerinin” emriyle hareket ettiklerinden habersiz, Halifeyi şehit edecek ve Devletin başsız kalmasını sağlayacaklardı !
Ve bir Cuma sabahının karanlığında pusu kurarak hem de…
Ali'ül Murteza, Haydar'ı Kerrâr, Allah'ın Aslanı Hz. Ali Efendimizi şehit etmeye gidenler aslında 3 kişiydi !
12 İmamın Piri,
Hasan ve Hüseyin’in babası,
İffet sahibi Fatıma anamızın efendisi,
“Ali gibisi gelmedi” müjdesinin muhatabı,
“Ona düşman olan bana da düşmandır” ikazının vesilesi,
“O bendendir ben ondanım” diye verilmiş Cennet sertifikasının sahibi,
Şeriatın, Tasavvufun, Hikmetin, İlmin, Cesaretin, Metanetin, Zülfikarın taşıyıcısı !
İşte o mübarek Halifeye, Hz. Ali Efendimize, sabahın ışıkları girmeden geldiği mescitte, namaza duracakken, kalleşçe arkadan saldırdılar...
Üç kişiydiler !
Şebîb, Verdân ve İbn'i Mülcem, Allah onlara lanet etsin !
Şebîb erken davrandı ve öldürüldü…
Verdân'da birşey yapamadı yakalandı ve o da öldürüldü…
İbn'i Mülcem ise Hz. Ali Efendimizi öldüremedi yaraladı !
Belki de öldüremeyeceğini biliyordu, bari ne kadar olabilirse o kadar zarar vereyim, başaramasam da “Sahiplerimin ekmeğine yağ sürmüş olurum” diye düşündü…
Neden mi ?
Kılıcı zehirliydi !
Bugün olduğu gibi, birilerinin dilinin nasıl da zehirli olduğunu gördüğümüz gibi…
Kılıcındaki zehir nedeniyle, birkaç gün sonra Cennet gençlerinin Seyyidinin babası şehit oldu…
İbn'i Mülcem'e kısas cezası uygulandığı da anlatılır, muhtemelen yakılarak cesedinin şehir dışına gömüldüğü de kaynaklarda geçer…
O günkü Arap kültüründe saygı gösterilmemiş yakılarak-aşağılanarak gömülmüştü…
Takriben 15 asır geçmiş ve tıpkı bugün olanlara benzer şeyler olmuş değil mi ?
Sevabıyla, günahıyla, o mübarek Hz. Ali’nin yolunda yürüyen bir Adama yedi düvel saldırıyor, kendi insanları saldırıyor, yetmemiş bir de en yakınları saldırıyor !
Düşmanlarıyla birlikte hareket eden, yetiştirdiği adamlar saldırıyor !
Kimse onları tanımazken Devlete baş olsunlar diye, kendi hak kazandığı en yüksek makâmı bile eliyle iterek önünü açtığı adamlar saldırıyor !
Bileğinin gücüyle, halkının takdiriyle kazandığı koltuktan bile vazgeçip “kardeşim” dediği, yerini verdiği adamlar saldırıyor !
En acı yanı da “kendinden görünen” aynı kültürden geldiği, İbn’i Mülcem gibi adamlar saldırıyor !
Umarım, öldüklerinde İbn’i Mülcemler gibi anılacak miraslar bırakmazlar…
İbn’i Mülcem o günkü Arap kültüründe saygı gösterilmemiş aşağılanarak gömülmüştü…
Onlar da Üç kişiydiler…