Diyarbakır Anneleri mi, Cumartesi Anneleri mi?
Yiğit bir Anadolu kadını Hacire Ana, PKK’nın yıllar önce dağda infaz ettiği bir oğlunun ardından diğeri de dağa götürülünce isyan etti ve 22 Ağustos’ta başlayan Direniş Hareketi 4. haftasını bitirdiğinde PKK’dan artık korkmayan ailelerin sayısı 46 oldu.
HDP Diyarbakır İl Başkanlığı Teşkilat binasına giren ama çıktığını kimsenin görmediği çocuklardan birinin annesi bu durumu şöyle betimliyor “Diyarbakır’da yaşayan herkes bu çocukların Kandil’e götürüldüğünü biliyor” ama devlet uzun yıllar bilmek istemedi...
İşte tüm bunlar gündemdeyken “birilerine göre” ülke olarak bir kez daha ayrıştık, bölündük, parçalandık!
Kutuplaşma ve bölünmeden bahsedenler çeşit-çeşit, Sağcısı, Solcusu, Kemalisti, Dindarı, Ülkücüsü ve tüm bunların ÇAKMA olanları!
Bu çakmalara göre, iktidar halkı böldü-ayrıştırdı-kutuplaştırdı!
Peki işin aslı böyle mi gerçekten, ayrıştık mı-bölündük mü?
Partiler, Vekiller, STK’lar, Vakıflar, Medya Temsilcileri, Barolar, Akademisyenler, Doktorlar, Sanatçılar, bu konuya dair uzatılmış bir mikrofon ve kamera gördüklerinde ezberletilmiş gibi malum “Ayrışma ve Bölünme” den dem vurmuyorlar mı?
Hem de nasıl, hani şu her çocuk tacizi haberinde muhafazakar STK görmüş solcu gibi davranıp, akabinde o tecavüzcü kendi meşrebinden olunca tabanı yağlayanlar gibi,
Bir Kur’an kursunda yangın çıktığında sanki çokta ilgiliymiş gibi soruşturma komisyonu kuran ama daha sonra hiçbir davaya gitmeyen sahtekar siyasiler gibi,
PKK’ya destek olmaları sebebiyle görevden alınanları duyunca yollara revan olan ama iş çocuğunu arayan anaların feryadını duyurmaya gelince ölü numarası yapan kimliksiz basit şovmenler gibi,
Mustafa Kemal’in Askerleriyiz diye bağırıp, Kahraman Atatürk’ümüzü LGBT renklerine boyayan sapıklarla beraber poz verenlere ses çıkartmayan çakma Atatürkçüler gibi,
İşte tüm bu müptezelliklerin altında imzası olan zevat, ülkenin yarısını neyle suçluyor, ayrışma ve bölünme ve kutuplaşma!
E iyi de bu ayrışma çok doğal değil mi, iyi ki sizden ayrıyız yahu!
Bu ayrışmanın son günlerde ki en hırçın argümanı da Diyarbakır Annelerine karşı, adeta koz olarak kullanılan Cumartesi Anneleri.
Tamam ama bu Cumartesi Anneleri kimlerden oluşuyordu, hatırlayalım!
1990’lar ve daha öncesinde yaşanmış bazı olayların Kurbanlarının Anneleri, ha keza 2 hafta önceki yıldönümünde müsebbiplerini lanetle andığımız 12 Eylül 1980 Darbesi döneminde gözaltında kaybolmuş “suçlu-suçsuz-süpheli-masum” insanların anaları.
Başka kimler; adı “faili meçhul” e çıksa da, aslında eski Türkiye’nin derin devletindeki birçok istihbarat örgütüyle irtibatlı, Jitem-Kontrgerilla-Yerli Hizbullah gibi gizli ama bilindik yapıların katlettiği “suçlu-suçsuz-süpheli-masum” insanların anaları.
Çoğu, sol örgütlerle entegre, bir kısmı da özel ilişkilere haiz şahısların ve bunların güdümündekilerin katlettiği “suçlu-suçsuz-süpheli-masum” insanların anaları.
40-50 yıldır başımıza bela edilmiş, Amerika-Avrupa-Yunanistan-Ermenistan vb. tarafından desteklenen ayrıca içeride de belli sol kesimler ve bir kısım “vatandaşlar” tarafından açıkça desteklenen terör örgütleri, TKPML, TİKKO, TMLGB, DHKPC, PKK vs. gibi yasadışı örgütlerin “ölmeyi haketmiş ve/veya etmemiş” ama ne yazık ki yargısız infaza uğramış üyelerinin anaları!
Gezi ve sonrasında çıkan olaylarda kısmen suçlu da olsa öldürülmeyi haketmeyen insanların, FETÖ’nün tuzağına-gazına gelerek çeşitli eylemlere iştirak eden ve karmaşada ölmüş insanların, yanlışı olsa da ölmeyi haketmemiş fakat uygulamada meydana gelmiş belli aşırılıklar nedeniyle kasıtlı-kasıtsız hayatını kaybetmiş insanların anaları...
Birkaç istisna dahil Cumartesi Annelerini oluşturan kitleler genel olarak bunlardır.
Ha, bu grubun Diyarbakır Anneleriyle ortak yanı nedir derseniz sadece şu görülür; kaybolan çocuklar ve o çocuklara ölü ya da diri kavuşmak isteyen anneleri…
Fakat her iki grubun hiç benzeşmediği bir temel farklılık var o nedir derseniz; Diyarbakır Annelerinin tamamı bir terör örgütüne karşı mücadele veriyorken, Cumartesi Annelerinin büyük bir kısmı ve sözcülerinin çoğu yine aynı terör örgütünün sözcüleri ve destekçileridir !
İyi de konumuz sosyal, beşeri, dinsel ve kültürel açıdan en kutsallarımızdan biri olan “Anneler ve Çocuklar” ise neden burada bile ayrışıyoruz?
Buradaki sorunsal şudur; Cumartesi Annelerinin eylem ve söylemlerinde bilhassa temsil kabiliyetini oluşturan kitle özelinde terör örgütüne kredi açılmaktadır ve bu realite normalleşmenin önündeki en büyük engeldir. Oysa ayrışma-bölünme düzleminde eğer pozitif bir retorik oluşturulacaksa bu durumda siyasiler eliyle PKK’ya ve destekçilerine masumiyet karinesi kazandırılmamalıdır!
Buna mukabil, çocuğu masumken katledilmiş, gözaltındayken kaybedilmiş, yargılaması devam ederken işkenceyle katledilmiş, rahmetli Berfo ananın çocuğu gibi olup da suçu netleşmemiş-mahkemesi devam ederken faili meçhul olmuş-katledilmiş veya Ali İsmail gibi suçsuzken katledilmişleri çıkarın, diğerleri aşşağılık teröristlerdir, bunların ne kendisinin ne analarının savunulacak tarafı yoktur-olamaz !
Ortada bir ayrışma-bölünme-kutuplaşma yoktur, inatla terör örgütüne destek olan ve meşrulaştırmaya çalışanlar vardır, bir de ülkesini, milletini seven vatanseverler...