İSLAM’IN GÜNCELLENMESİ
Cumhurbaşkanımız Sayın Recep Tayyip Erdoğan’ın 8 Mart Dünya Kadınlar Günü ve bir sonraki gün yapmış olduğu konuşmalarında İslam’ın Güncellenmesi konusuna vurgu yapması muhtelif mahfillerde geniş yankı uyandırdı. Konuşma üzerine sosyal medyada değişik değerlendirmeler, yorumlar yapıldı ve hala tartışmalar devam ediyor. Ben bu tartışmalardan iyilik çıkacağına inanıyorum.
Sayın Cumhurbaşkanımız bir takım “dijital vaizlerin” irşat üslubunu bir kenara bırakarak yargılayıcı ve kavga üslubuyla konuşmalar yapmalarını ve yüzyıllar önce verilmiş fetvaları bir filtreden geçirmeden günümüze olduğu gibi taşımalarını eleştirdi. Onun “İslam’ın Güncellenmesi”nden kastettiği, bizatihi İslam’ın kendisi değil; din anlayışları, fetvalar ve içtihatlardır. Gerçekten de üretilen dini bilginin güncellenmesi gerekmektedir. Zaman zaman muamelatla ilgili değişik konularda Diyanet İşleri Başkanlığımız çalıştaylar yapmak suretiyle geçmişte verilmiş karar ve fetvaları gözden geçirmektedir. Bu konuda “Güncel Dini Meseleler” başlığı altında yapılan ilmi çalışmaların tutanakları ve varılan sonuçlar, çözümler kitaplar halinde yayınlanmaktadır. Tabii ki milletimize bu hususlar yeterince anlatılamamaktadır. Hâlbuki başkanlığın güçlü bir medyası vardır. Maalesef ne yayınladığı dergiler, ne kitaplar ve ne de güncel dini sorunlarla ilgili çalışmalar yeterince kamuoyuna tanıtılmamaktadır.
“Tabiat boşluk kabul etmez” diye bir söz vardır. Sayın Cumhurbaşkanımızın da ifade ettiği gibi bu konuda İlahiyat Fakültelerimiz ve Diyanet İşleri Başkanlığımız konuşmazsa, profesyonel dijital vaizlerimiz bu boşluğu dolduracaktır. Davetçinin dini söylemiyle ilim adamlarının dini söylemleri arasında fark olmalıdır. Davetçi, dini söylemlerinde; kırıcı değil yapıcı; dışlayıcı değil, kuşatıcı; nefret ettirici değil cezbedici; zorlaştırıcı değil kolaylaştırıcı bir dil ve üslup kullanmalıdır. Amaç da fetva vermek olmamalıdır. Artık günümüzde fetvalar, kollektif aklın ürünü olmalıdır. Bin düşünüp bir konuşulmalıdır. Maalesef profesyonel vaizlerimizin üslup ve fetvaları toplumu kuşatıcı olmaktan uzaktır. Ayrıca, fetvaların dili, özellikle gençleri İslam’dan uzaklaştırıcı bir üslup taşımaktadır. Osmanlı âlimleri bile 1917 yılında çıkardıkları Aile Kararnamesinde kızların evlilik yaşını 18 olarak belirlemişlerken –bu bir içtihattır- bizimkiler bu yaşı çok aşağılara çekmekte, kız çocuklarının istismar edildiği bir dönemde verdikleri fetvalar olayın üzerine tuz biber ekmektedir. Bu arkaik söylem, anakronizmdir, İslam’ın çağılcıl bir din olmasını değil, tarih dışına itilmesini beraberinde getirecektir. Literal okumalarla bir yere varmak mümkün değildir. Herkes aklını başına almalı, din gibi bir alanda konuşurken, sonuçların nereye varacağı, baştan iyi hesap edilmelidir.
Sonuç olarak, dinimizin sabiteleri ve değişkenleri vardır. İnanç, ibadet, ahlak esasları ve muamelatın külli alanlarında kimse değişiklik yapamaz. İçtihada bağlı olarak değişim, muamelatın fer’i alanlarında olmaktadır. Bu da günümüz İslam dünyasının yetkin ve resmi yetkili fetva kurumlarında yapılmaktadır. Eğer Müslümanların gündelik hayatlarıyla ilgili tıkanan noktalar İslami manada çözüme kavuşturulmazsa, halk onu yeşile boyama cihetine gidecektir. Bilinler de bu vebalın altından kalkamayacaklardır. Bu konuda Diyanet İşleri Başkanlığımız İlahiyat Fakültelerimizle işbirliği yapmalıdır. Her iki kurumdan âlimlerimiz, akademisyenlerimiz belli periyotlarla bir araya gelmeli ülke gündemini teşkil eden güncel dini sorulara ve sorunlara cevaplar bulmalıdırlar. Saha, meseleleri sathi bir düzeyde ele alan ve İslam’ı karikatürize edenlere bırakılmamalıdır. Davetçi kimliğini taşıyanlar da yargılayıcı dil ve üsluptan mümkün olduğu sürece uzak durmalıdırlar.