İçimizdeki İsrail
Dışişleri Bakanı Hakan Fidan, diplomatik temaslar nedeniyle bulunduğu Mısır’da basın mensuplarına verdiği demeçte, işgalci İsrail’le ilgili olarak “Tasması kimdeyse, tasmayı eline alıp bu kuduz köpeğe sahip çıkmalı” anlamında ABD üzerinden siyonist İsrail’in barbarlığını destekleyen Batılı devletlere seslenmişti. Ve ABD’ye sert çıktığı konuşmasında, “Netanyahu barış istemiyor, bölgeyi ateşe vermek istiyor. Haniye'nin alçak bir suikastla şehit edilmesi bunun göstergesi. Batı üç maymunu oynuyor. Netanyahu'nun olması gereken yer kongre değil, mahkeme salonudur. İsrail'in tasmasını sahipleri eline almalı” demişti.
Bu demece cevap Tel Aviv’den önce içimizdeki İsrail’in sözcüsü Namık Tan’dan geldi. Bakan Fidan'ın “tasma” ifadesinden rahatsız olan CHP İstanbul Milletvekili Namık Tan, adeta İsrail'in Bakanı gibi konuştu. Bağrımızdaki yahudi olan CHP’nin milletvekili Tan; “Diplomasi az konuşup, çok işi sessizce yapmaktır. Hezeyana kapılmamaktır. Kitleleri coşturmanın baştan çıkarıcılığına ket vurabilmektir. Yanaşma kalabalıkların yapay övgülerine kapılmamaktır” dedi. Filistin'deki zulme karşı çıkanlara da "yanaşma kalabalık" deme densizliğini gösterdi.
Ayrıca Yahudilere olan bağlılığını ve İslam'a olan nefretini şehit İsmail Haniye üzerinden gösteren CHP, Gaziantep'te 30 Ağustos Zafer Bayramı kutlamasının yapıldığı alanda asılı bulunan şehit İsmail Haniye'nin pankartına kudurmuş gibi saldırdı. Pankart indirildikten sonra CHP’nin Gaziantep Milletvekili Melih Meriç; “Bu alanda Atatürk ve Türk Bayrağı posterinin olması gerekirken Haniye'nin posteri vardı, onun sözleri vardı. CHP olarak bu ülkenin kurucu değerlerini kimsenin çiğnemesine asla izin vermeyecektir. O posterleri indirip Türk Bayrağı ve Atatürk posterimizi asıyoruz. Bu posterleri de indirmeye kimsenin gücü yetmeyecek. Çünkü Atatürk ve Türk Bayrağımız tüm milletin gönlünde yer alacaktır.” dedi. Sonra Ali kıran, baş kesen edasıyla “Atatürk ilkelerine göz dikenlerin gözlerini çıkaracaklarını” da ekledi. İsmail Haniye’nin posterini indirince toplu olarak “Türkiye laiktir laik kalacak” sloganını attılar.
Efendiler! Sürekli olarak diyoruz ki, “CHP, Türkiye’de bir itikâdî sorundur.” Laiklik, bunların “Değiştirilemez ve değiştirilmesi teklif dahi edilemez putudur.” Daha önce ben birkaç yazımda açık açık şunları dile getirmiştim:
“Şunu bilin ki insanlar artık elleriyle yaptıkları putlara kurbanlar keserek tapmıyorlar. Bu, ilkel bir şirktir. Bugünkü şirk, “ilkesel”dir. Artık “ilkeler” putlaştırılıyor. Allah’ın ilkelerine, karşı ilkeler icat ederek Allah’a ortaklar koşuluyor. Allah bazı işlere karıştırılıp, bazı işlere karıştırılmıyor. İşte Tevhid ehli Müslüman “Allah’ı her işine karıştırandır.” Çağdaş müşrik de “Allah’ı bazı işlerine karıştırıp bazı işlerine karıştırmayandır.” Müşrikin anlayışında Allah hayata müdahale etmez. Buna da laiklik denir.
İşte bütün türevleriyle laiklik, en masum tanımıyla “Din işlerini, devlet işlerinden ayırmaktır.” Yani dinin başını gövdesinden ayırmaktır. Bu da Allah’ı, devlet işlerine yani parlamentoya, kışlaya, mahkemeye ve bakanlıklara müdahale ettirmemektir. Dini sadece namaz, oruç, hac, zekât, sadaka ve tespihten ibaret hale getirmektir. Onun için lâdinîlik olan laikliği, “Atatürk laikliği, 28 Şubat laikliği, Fransa laikliği, Amerika laikliği…” gibi değişik adlandırmalar yaparak masumlaştıramazsınız. Bütün türevleriyle laik anlayışın ortak paydası, dini devlet işlerinden ayırmaktır. Bu ilke de “Din işi ayrı dünya işi ayrıdır. Dini devlet işlerine karıştırma, din ayrı siyaset ayrı, Allah’ı bu işlere karıştırma” şeklinde sloganlar halinde millete dayatılmıştır. Şartlandırma yoluyla şuur altına yerleştirilmiştir. Bugün dinî alt yapısı olmayan gelenekçi Müslümanlar da, Kemalistler de, sosyalistler de, deistler de, ateistler de aynı sloganları kullanırlar.
Öyleyse kimse kusura bakmasın, bir kimse, bu tür laflarla, dini devletten ayıran laikliği kabul edip anayasada mutlaka kalmasını savunarak Allah’ı hayata müdahale ettirmeyip, ondan sonra da “Ben de Müslümanım” demeye kalkmasın. Çağdaş anlamda bunun adı “İlkesel şirk”tir. Yoksa Mekke müşrikleri de, kırka yakın ayette beyan edildiği üzere “Yerin göğün rabbi kim? Yedi kat semanın, arşın rabbi kim? Yaratan, öldüren, gökten yağmur yağdıran, yerden nebat bitiren kim?” diye sorulan sorulara “Allah’tır” diyerek kozmik anlamda Allah’ın varlığını kabul ediyorlardı. Ama onlar Allah’ı hayata müdahale ettirmiyorlardı.”
İşte bu gerçekleri yediden yetmişe herkese anlatarak, kalbinde hardal tanesi kadar iman olan kimselerin kesinlikle CHP’ye yakın duramayacaklarını, CHP’nin itikâdî bir sorun olduğunu, onları iktidara taşımanın Bizans’ı iktidara taşımak olacağını, Netanyahu’yu iktidara getirmek anlamına geleceğini, Türkiye’yi İsrail’e dönüştüreceklerini, Türkiye’deki Müslümanlara, siyonistlerin Filistinli Müslümanlara yaptığını yapacaklarını anlatmalıyız. Hem de bıkıp usanmadan anlatmalıyız.
Bu CHP, Anadolu Müslümanlarına, İsrail’in Filistinli Müslümanlara yaptığının birçok benzerini yapmadı mı?
Camileri ahır yapma zulmü,
Rize’de olduğu gibi şapka giymeyenleri idam etme zulmü,
Konya’da olduğu gibi, Kur’an öğreten hocaları önce karakollarda coplatma, öğretmekte ısrar edenleri de meydanda darağacında idam etme zulmü,
Türkçe ezan ve Türkçe ibadete zorlama zulmü,
Harf devrimiyle koca bir milleti bir gecede cahil bırakarak kütüphanedeki kitaplarını okuyup anlayamama zulmü… Daha liste uzayıp gider.
En büyük zulüm de Hilafet makamını ilga/yürürlükten kaldırma zulmüdür.
Merhum Necip Fazıl üstadın; “CHP bir parti değil, Türk’e dinini, dilini ve özünü kaybettirmeye memur bir katliam müessesesidir” diye tanımladığı içimizdeki yahudi olan bu CHP’ye, Rabbim tekrar başımıza geçme imkânı vermesin.
Patates, soğan ve emeklilik hesapları yapıp belediye seçimlerinde gerek oy vererek, gerekse sandığa gitmeyerek dolaylı bir şekilde CHP’ye destek verenlere de Allah düşünme, izan ve şuur versin.