Ömer Kocabaş
Ömer Kocabaş Homofobik gerici yazı(!)

Homofobik gerici yazı(!)

Boğaziçi Üniversitesi’ndeki gösterilerle birlikte yeniden gündeme gelen LGBT oluşumu başta olmak üzere yumuşak davranıp elimizden alınan kavramların ceremesini gelecek günlerde daha çok çekeceğiz. Sosyal medyanın etkisi ve basının da buna teşne olmasıyla birçok kelimenin içi boşaltıldı. Derdimizi hangi kelimeyle anlatacağımıza şaşırıyoruz. Karşımızdakinin söylediğiyle aslında neyi kastettiğini ilk planda anlayamıyoruz.

Derdimizi anlatmak için önce bazı kavramları dümdüz olduğu gibi sıralayalım. Sapık, tecavüzcü, sübyancı, tacizci, tecavüzcü vb. Bu kelimeleri duyduğumuzda tüylerimiz diken diken olur. Ortada bir ahlaksızlığın, bir sapıklığın olduğu bellidir. Maalesef bir de mağdurlar vardır. Son yıllarda sosyal medya etkisiyle basınımızın dilini acayip yumuşattılar. Kime nasıl hitap edeceğimizi şaşırdık. İyi niyetle çıkılan yolda resmen kaybolduk. İş adamı değil, iş insanı falan diye yola çıkılmıştı, maksat dilimizi cinsiyeti ön plana çıkaran kavramlardan arındırmak, kavramlar arasında da kadın erkek eşitliğini sağlamaktı. İlk planda kulağa hoş geldi, millet balıklama atladı. Adam kelimesi eşittir erkek değildir. Adam bir unvandır, kadınlarda pekâlâ adam olabilir, mesele cinsiyet değildir falan diyenlerin sözleri gürültüde kayboldu. Adamla, insanla yola çıkanlar ise elbette boş durmadı.

Son yıllarda istismar, özellikle de cinsel istismar kavramı ortaya atıldı. Cinsel istismara uğradı, kadını istismar etti gibi kullanımları her gün gazetelerimizde okuyoruz. Peki, cinsel istismar derken ne kastediliyor, Taciz mi, tecavüz mü? İş çığırından çıkınca laf atmakta cinsel istismar diye sınıflandırılmaya başlandı. Taciz, tecavüz, laf atma elbette temelde doğru değil, lakin birbirinden çok farklı şeyler. Hepsini bir çuval doldurup istismar, cinsel istismar denilince olmuyor. Ortadaki suçun büyüklüğü de küçülüyor. Sapık, tacizci, tecavüzcülerde istismarcı oldu. Sanki bir meslekten bahsediyoruz.

Son yıllarda bir de nefret suçu, nefret söylemi diye bir şey icat ettiler. Türkiye’de ırkçığı tutturamayınca bu kavramlar üzerinden yürümeye çalışıyorlar. Kavram dile yerleşince alakalı, alakasız birçok şey bu kavramlarla açıklanmaya başlandı. Hâlbuki toplumda bir grubun ırksal, kılık kıyafet vb. bir özelliği üzerinden ayrımcılığa, aşağılanmaya uğramasına, hakarete uğradılar denilebilir. Fakat bu tarz janjanlı ifadeleri tam olarak ne dediğini anlayamasak da basının kafamıza vura vura tekrarlamasıyla sever olduk.

İşte bu LGBT saçmalığı da Avrupa başta olmak üzere dünyanın çeşitli yerlerinde yaygınlaşınca kısa sürede ülkemizde de benimsendi. Bir dernek mi, bir kavram mı gerçek niyetleri eşcinselleri korumak mı yoksa eşcinselliği yaygınlaştırmak mı olduğu belli değil. Aslında belli de sanki bütün LGBT’ciler bir değildir düşüncesiyle -miş gibi yapılıyor.

Eşcinsel, gay, lezbiyen homo vb. isimlerle adlandırdığımız sapkınlık, hastalık bugün toplumun gözünde çok şirin gösterilmeye, görülmeye başlandı. Trans birey, üçüncü cinsiyet, farklı cinsel eğilim vb. kavramlarla yumuşatılan eşcinsellikte artık gay, lezbiyen gibi kavramlar bile ayrımcılık olarak kabul ediliyor. Halk arasında kullanılan herkes tarafından bilinen argo ifadeleri burada yazmaya kalksak bunların derneklerinin hepsi tepemize çullanır. Bu ahlaksızlığı hoş görmemizi, propaganda yaparak özellikle gençleri yoldan çıkarmalarına ses etmememizi istiyorlar. Tabi ki bunda da özgürlük, tercih balonu devreye sokuluyor. Bir sapıklık, tedavi edilmesi gereken bir hastalık olan eşcinsellik bir anda hiçbir alakası yokken rektörlük protestosunda ön plana çıkarı verildi. Elbette daha önce yaptıkları “onur yürüyüşlerini” ve buna deste veren belediye ve dernekleri unutmadık. Eşcinselliğe saygı duyarız. Kimse bu tercihinden, hastalığından dolayı mağdur edilip ayrımcılığa uğramamalı. Lakin iş özendirmeye, yaygınlaştırmaya, LGBT’li çocuklarda vardır saçmalığına kadar gidince olmuyor. Birilerine şirin görüneceğiz diye bir sapkınlığa sessiz kalacak değiliz.

Çığırından çıkarılan kavramlar denilince aklıma Abdullah Gül’ün Cumhurbaşkanı seçildiği dönem geldi. Karısının başörtüsünün çok tartışıldığı dönemde Cumhurbaşkanının başörtülü eşi olamaz deniliyordu. Engin Ardıç’da o ara eş kelimesine kafayı takıp hayvanların eşi olur. İnsanların karısı, kocası, sevgilisi olur diyerek bu ayrıma dikkat çekmişti. Aradan geçen 13-14 yılda eş kavramı çok yaygınlaştı. Dikkatli olmazsak bir 15 yıl sonra hangi kavramlar yaygınlaşır, normal görülür bilemeyiz…

Önceki ve Sonraki Yazılar
Ömer Kocabaş Arşivi