Hitâbet sanatı
Retorik, hitâbet sanatının Latince tâbiridir. Bizim ifâde şeklimiz ‘hitâbet sanatı’ şeklindedir.
Meydanlar, siyâsetin vazgeçilmezleridir. Siyâset ise meydanların büyüttüğü çocuktur.
Kendi sokağını iyi bilen siyâsetçilerin çocukları olan siyâset, mekânı olan meydanlarla irtibatı hiç koparmamıştır.
Siyâseti ikiyüzlülük olarak görenler ise, meydanlarda çocuklarını unutmuşlar ve unutulanlar da sokak çocuğu olup çıkmışlardır. Bunların, sokak çocuğu olan bu siyâsetleri de bir baltaya sap olamamıştır. İktidar yüzü göremeyenlerin durumunu hatırlamak, mevzuyu anlaşılır kılacaktır.
Mâlumunuz olduğu üzere, meydanların nabzını iyi tutan siyâsetçilerin çocukları olan siyâsetleri de uzun ömürlü olmaktadır. Meydanları mekân edinenlerin, Millet nezdindeki makamları da âli olmaktadır.
Meydanların ritmini bilen ve resmini iyi çizenler, işlerini foto-finişe bırakmamaktadırlar.
Kuvvetini meydanlardan alan insanlar, rakiplerine meydan okuma kuvvetini de meydanlara seslenişlerinden, yâni hitâbetlerinden alırlar.
Meydanın ruhunu iyi bilen ustalar, meydanların kulağından değil kalbinden tutulması gerektiğini de bilirler. Bu yüzden, iyi bilinirler; ustalıkları boşuna değildir.
Meydanları, dinleyen kalabalıklar olarak gören siyâsetçiler ise, kalpten değil, ancak kulaktan tutabildikleri için, doğal olarak, seçim sonuçları da bunları, kulaklarından tutup meclis veya kabine dışına atmaktadır.
Yüzün kızarmaması ve kulağın kopmaması için, meydanların neresinden tutulacağının iyi bilinmesi gerekir. Bundan dolayı da hitabet sanatının iyi bilinmesi gerekir.
Meydanların çocuğu olarak doğan siyâsetin babası olan ustalar, meydanların kalbinden tutarken, hitâbetleri ile meydanları coşkuya dâhil ederler. Aristo, bunun, retorik sorularla yapıldığını söylemiş. Biz de ondan ödünç alarak bu kavramı kullanıyoruz. Helâlleşiriz bir gün.
Meydanlara soru sormasını bilen ustalar, meydanlar ile hemhâl olanlardır. Meydan ile hemhâl olmasını bilmeyenler ise, vaktinde retorik ilmini ihmâl eden ve retorik soru zannettiklerini kitlelere hitap ederek kendilerini imha edenlerdir.
Hayır mı?
Var mısınız?
Hazır mısınız?
Bizimle misiniz?
Oy verecek misiniz?
Destekleyecek misiniz?
…………………………………….?
Maalesef, sorulmaması gereken ama çokça sorulan bu sorular, meydanların kalbinden değil, kulaklarından bile tutamazlar. Bu soruları soranlar, yukarıdaki merdivenden yuvarlanacaklarını hesap edemezler.
Seçim meydanlarına gelen insanlar, kafalarındaki şüpheyi gidermek ve liderlerine ve savundukları fikirlere destek vermek için meydanları doldururlar. Varlığını, meydana gelerek gösteren insana sorulacak en son soru, var mısınız, sorusudur.
Meydanları dolduranlar, sorulara cevap vermek için değil sorularına cevap bulmak için meydanlardadır. Hatip, sorularla işi götürebileceğini zannederek sorulara bel bağlarsa, netice, hatibin belini bükebilir.
Küçük bir anı:
Meydanda olduğumuz bir gün, hatip tarafından çok sayıda soru soruldu meydana. Meydan cevapladı. Sorular birbiri ardınca geldi ve meydan hatibi karşılıksız bırakmadı. Ve coşkuyla son soru geldi:
Adam mısın Konya?
Meydan, elbette bu soruya da cevap verdi ama meydanda olan bir insan olarak, böyle bir soru ile muhatap kılınmak, beni mahcup etmişti. Hatip adına da mahcup olduğumu söylemeden geçmeyeyim. Çünkü son derece iyi niyetle sorulan bu sorular, birer çıraklık eseriydi.
Böyle durumlarda, asıl taaccübü hatibin yaşaması beklenir ancak, soruları birbiri ardına sıralayan hatibin soru sorma coşkusu, ona, neyi sorduğunu bile fark ettirmemişti.
Bu ve benzeri çıraklık örneklerinden dolayı, ustada kalan öksüz yapı çırak tarafından sürdürülemeyince, usta, evin idâresini değiştirmek zorunda kaldı.
Retorik sorular, meydanlar için birer ilaçtır. Meydanın hissiyatını diri tutacak olan şey, retorik sorulardır ve elbette sorulmalıdır. Ama bu doğru sorularla yapılmalı, reçeteye doğru ilaçlar yazılmalıdır. Başı ağrıyana, kabızlık hapı verilmiyorsa, meydanlara da, ‘var mısın, hazır mısın, adam mısın….’ gibi retorik zannedilen sorular sorulmamalıdır.
Retorik gibi görünen bu kırma sorular, etkiden ziyade tepkiye yol açabilir. Hatip, bunu en iyi bilen olmalıdır.
Liderlerin ve kitlelere seslenecek insanların konuşma metinlerini yazan güzel insanlardan, meydanların kulağına değil gönlüne hitap eden metinler beklediğimizi de ifâde ederek bitirelim.
Zira, en iyi bildiklerimizin dilleri çok yavanlaştı.