Hırs Nedir? Faydaları ve zararları nelerdir?
İnsanın sahip olmuş olduğu nefsani kuvvetlerden bir tanesi de "hırs" olarak isimlendirilen istek ve tutkudur. Dengede tutulmadığı, yerli yerinde ve dozunda kullanılmadığı zaman öldürücü bir zehre dönüşebilir. Dozunda ve dengede tutulduğu zaman ise insanın hayatını anlamlandıran, insanı idealize eden müteahharrik bir güçtür.
Bir şeyi aşırı derecede arzu etme, tutkuyla isteme, açgözlülük gibi manalara gelen "hırs" kavramı, genellikle mal, makam, mevki, ünvan, şöhret, ilim gibi maddi veya manevi imkanları elde etmek için veya belirli bir amaca ulaşmak, bir ideali gerçekleştirmek için kişinin bütün benliğini saran istek ve tutkular için kullanılır. Hırs bir ilaç gibi değerlendirilir. Kutusunda durduğu müddetçe hiç kimseye bir faydası veya zararı yoktur. Özellikle mal, makam, şöhret, ünvan gibi sadece dünyevi amaçlar için dozundan fazla alındığında insanlığı öldüren ölümcül bir zehirdir. Hırs ilacının tamah, açgözlülük, tûl-i emel, cimrilik gibi yerilen, istenilmeyen, kötü hasletlere ahlaki zaafiyetlere sebep olan yan etkileri vardır. Dünyevi amaçlar için dozundan fazla yüklenilen hırs, insanı maddeperest, seküler bir hayat anlayışına sevk eder ve birkaç basamak ötede ahireti inkara kadar götürebilir. Dünyevi amaçlar ve kazançlar için kullanılan hırs, aynı zamanda kul hakkını hiçe sayma, helal-haram gözetmeme gibi yanlışlara da sebep olacak ölümcül sonuçlar doğurabilir.
Bunun yanı sıra manevi idealler doğrultusunda hırslı davranmak yan etkisi olmayan ve insana hayatını anlamlandıran, ruh dinginliği kazandıran, baki hedefleri idealize eden bir kuvve olarak değerlendirilebilir. Kur'an-ı Kerim'de Tevbe Sûresi 128. ayeti kerimede, Hz. Peygamberin, "müminlere çok düşkün, çok şefkatli ve merhametli olduğu ifade edilirken müminlerin sıkıntıya düşmesinin peygambere çok ağır geldiği" vurgulanmıştır .Yusuf Sûresi 103. ayeti kerimede ve Nahl Sûresi 37. ayeti kerimede Hz. Peygamberin, "hidayete erdirme ve davasını tebliğ noktasında hırslı davrandığı" ifade edilmiştir. Mezkûr ayetlerden Hz. Peygamberin hırsının manevi idealler doğrultusunda olduğu anlaşılmaktadır. Tebliğ, irşad, hidayete erdirme ve müminlerin huzuru, refahı için gösterilen hırs bir anlamda peygamber ahlâkı olarak kabul edilebilir.
İnsanları inanç sahibi kılmak için kendisi hırs gösteren Hz. Peygamber; dünya malı, makamı, ünvanı, şöhreti, dünyevi itibar ve nüfuz sahibi olmak için hırs göstermeyi kınamıştır. Kişinin manevi hayatına hiçbir katkı yapmayacak konulardaki gösterilen hırslar ve hırsın yan etkisi olarak ortaya çıkan, haset, tamah, cimrilik gibi olumsuz duygu ve durumlar yerilmiştir. Zira fani dünya nimetlerine sahip olmak adına gösterilen bir takım arzu, tutku ve istekler kişiyi nefsinin esiri, şeytanın oyuncağı haline getirebilir. Kur'an-ı Kerim'de şeytanın, cennette bulunan, aç kalmak, çıplak kalmak, susuzluk çekmek, güneş altında gölgesiz kalmak gibi hiçbir derdi, problemi olmayan cennetin tüm nimetlerinden istifade eden, Hz. Adem ve Havva'yı kandırırken kullanmış olduğu cümle şayanı dikkattir. Tâhâ Sûresi 120. ayeti kerimede: "Şeytan: "Ey Adem! Sana ebedilik ağacını ve yok olmayan bir saltanatı göstereyim mi?" diye vesvese vermiştir." Her türlü nimetin içerisinde, cennette bulunan Adem ve Havva bile ölümsüzlük arzusunun ve ebedi bir saltanat isteğinin zaafa tebdili ile kandırılmıştır.
Hırsına yenik düşerek nefsinin esiri ve kölesi olanlar, Furkan Sûresi 43. ayeti kerimede: "Kendi nefsinin arzusunu kendisine ilah edineni gördün mü? Ona sen mi vekil olacaksın?" ve Casiye Sûresi 23. ayeti kerimede: "Nefsinin arzusunu ilah edinen, Allah'ın; (halini) bildiği için saptırdığı, kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi gördün mü? Şimdi onu Allah'tan başka kim doğru yola eriştirebilir? Hâlâ düşünüp ibret almayacak mısınız?" şeklinde kınanmıştır. Nefsin, heva ve hevesin aşırı istekleri peşinde koşan kimsenin, zamanla bu arzu ve isteklerini ilahlaştırdığı vurgulanmıştır. Casiye Sûresi 23. ayeti kerimedeki, "kulağını ve kalbini mühürlediği, gözüne de perde çektiği kimseyi" ifadesi dozundan fazla alınan hırsın kişiyi manevi anlamda kör, sağır ve idraksiz/anlayışsız bir kişiliğe dönüştüreceği ve neticede saptıracağı gerçeğine işaret etmektedir.
İnsan, fıtratında zaaf olarak: nankörlük, geçici hazlara düşkünlük, tembellik, cimrilik, umutsuzluk, unutkanlık, kibir, gurur, acelecilik, inat, inkar gibi zaafları, negatif yönleri de barındıran bir varlıktır. Nefsten arındırılmış iradesi olmayan bir varlık değildir. Hırs, bir kuvve olarak her insanın fıtratında vardır. Önemli olan(imtihan olan) ve insandan istenilen bu kuvveyi doğru, dengeli ve gerektiği dozda kullanabilmektir. Manevi idealler için kullanıldığında fazla doz zarar vermez. Hatta fayda sağlar. Çevredeki diğer insanların da manevi olarak motive olmasına, harekete geçmesine sebep olur. Ancak hırs, ahiret inancı ve hesap verme düşüncesi olmaksızın sırf dünyevî, fani, süflî bir takım idealler/ideolojiler için olduğu zaman insanı psikolojik olarak yıpratan bir kuvvete, illete, zaafiyete dönüşür. İnsan hırsının esiri olur ise biraz önce de yukarıda da ifade ettiğimiz gibi heva ve hevesine tapınma derekesine kadar insanı alçaltır. Hırsını silah gibi kullanır ise o zaman da insan zalim bir varlığa, yok edici bir güce dönüşebilir.
Tarihte ve günümüzde -i'lâ-yı kelimetullah amacı dışındaki- tüm savaşların, katliamların, hak ihlallerinin, taht kavgalarının, darbelerin, suikastların, terörize eylemlerin, provakasyonların, manipülasyonların, iftiraların, kapitalizmin, emperyalizmin, siyonizmin, faşizmin, sosyalizmin, komunizmin, materyalizmin, ve militarizmin perde arkasındaki motive edici güç, dozundan fazla alınan dünyevi hırstır.
Dünyevi nimetlere karşı bir zaafa/zaafiyete dönüşen hırs, ancak hesap düşüncesi ile dengelenebilir. Ahiret inancı, hırs zehrinin panzehiridir. Hırsın neden olduğu yan etkileri ortadan kaldıran bir güçtür. Dünyalık hedeflerine giden yolda herşeyi mübah görenler, hırstan gözleri kör olmuş, kulakları tıkanmış, kalpleri mühürlenmiş kimselerdir. Bu illetlerin devası, şefkat, merhamet, kanaat, îsar ve tevekküldür.