Glikoz Bayramı mı, Ramazan Bayramı mı?
İnsanoğlu duygu ve düşüncelerini aktarmak için konuşur, beyanda bulunur. Ağzından çıkan, anlamı olan ya da cümle içerisinde anlam kazanan seslere, ifadelere sözcük, kelime diyoruz. Kelimelerin bir düşünceyi, bir fikri aktarırken kazanmış olduğu derûni manaları kapsayan, özel mana içeren durumuna da kavram diyoruz. Kavramlar, bir düşüncenin ürünleridir. Şayet insanların fikirlerini, sahip olmuş oldukları düşüncelerini bozmak, pespayeleştirmek istiyorsanız; kullanılan kavramların genetiğini bozmanız veya kavramı sıradan bir kelime ile değiştirerek düşünceyi sıradanlaştırabilirsiniz.
Bu işlem, son doksan yıldır bu topraklar üzerinde kasıtlı ve bilinçli olarak uygulanmaya devam ediyor. Alfabe değişikliği ile başlayan, daha sonra güya Türkçe'den; Arapça ve Farsça asıllı kelimelerin ayıklanması anlayışına giden Agop (Martanyan) Dilaçar'ın başkanlık yapmış olduğu Türk Dil Kurumu'nda, “çok oturgaçlı götürgeç (otobüs), otlangaç (lokanta), doğurgaç (anne), doğurtgaç (baba), gök konuksal avrat (hostes), gibi saçmalıkları ve dilin devlet eliyle katledilmeye çalışıldığı dönemleri yaşadı. Arapça kökenli kelimelere düşmanlık, dini kavramları reddetmeyi ve onların yerine sığ, uydurma, kavramsal değeri olmayan bir takım kelimeleri kullanma anlayışını da beraberinde getirdi. Fakat bunun yanı sıra, şayet Arapça kelimenin Türkçe karşılığı, insanlarda farklı etkiye ve bilince sebep olacaksa da kasıtlı olarak o kavrama hiç dokunulmadı. Mesela, ezanın Türkçeleştirildiği dönemde, Felah kelimesinin Türkçe karşılığı olan “Kurtuluş” ifadesi kullanılmadı. Yani “Felah” Türkçe ezanın içerisinde, Arapça kalan tek kelimeydi. “Haydi kurtuluşa” denilmesi gerekirken, namazın kurtuluş olduğunu gizlemek için “haydi felaha!” ifadesi kullanıldı.
Müslümanlar için önem atfeden “Ramazan Bayramı” yerine “Şeker Bayramı” ifadesi kullanılmaya başlandı. Kasıtlı ve bilinçli bir kullanımdı. Ramazan kelimesinin zihinsel arka planda çağrıştırmış olduğu manalardan kurtulmanın diğer bir yoluydu. Az önce yukarıda ifade ettiğim şekliyle özel anlam ifade eden kavram yerine, sıradan bir kelime kullanarak, müminlerin yıldaki iki sevincinden birisi olan “Ramazan Bayramı” sıradanlaştırılıyordu. İnatla ve ısrarla “Şeker Bayramı” ifadesini kullananlara, “Neden böyle bir ifade kullandıklarını, bu bayramın “Ramazan Bayramı”, olduğunu söylediğimizde de “Bayramda şekerlemeler, şekerli yiyecekler, tatlılar ikram edilmesi sebebiyle ve söylemi kolay, kullanım kolaylığı olduğunu” bahane ederek, “Şeker Bayramı” demeyi uygun gördüklerini söylüyorlardı. Tabi ki bu, çalınan minareye bir kılıf bulma ameliyesidir. Kurban Bayramına da “Et Bayramı” deme cüretinde bulunsalar da; Şeker Bayramı kadar tutmadı ve hüsnü kabul görmedi. Şeker Bayramı ifadesi, masum bir ifade gibi gözükse de kavramların genetiği ile oynanması veya derûni anlam kazanarak kavramlaşmış olan kelimelerin yerine, sıradan kelimeler kullanılması doğrudan zihni ve fikri kodlarla oynamak olduğu gerçeğini saklamaya, örtmeye yetmedi.
Bugün milletlerin köleleştirilmesi ya da sömürgeleştirilmesi için konvansiyonel veya kitle imha silahlarından daha önce, iki önemli ve kitlesel etkisi olan silah kullanılmaktadır. Bunlardan birisi dil, diğeri tarih… Şayet dili bozarsanız nesillerin kendilerini ifadesinden tutunda, inançlarına, aile yapılarına, düşünme kodlarına, düşünceyi ifade ettikleri kavramlara kadar her şeyi bozmuş olursunuz.Bir de yüzlerce senedir kullanılan kavramlar yerine, kendi kavramlarınızı bilinçaltına yerleştirebilirsiniz alın size topsuz, tüfeksiz, silahsız, kansız bir sömürgeleştirme. Tarihi bozduğunuz zaman da; şayet gerçek tarih yerine yalan yanlış, uydurma bir tarih inşa ederseniz, kimlikleri, aidiyetleri bozmuş olursunuz. Zira kökler, insanda bir gelecek tasavvurunun oluşması konusunda etkilidir. Gelecek tasavvuru, geçmişten beslenir. Gelecek, geçmişin açtığı yolda yürür ve bu doğrultuda ivme kazanarak ideallerine doğru yönlenir. Bugün şu bayram gününde bizleri en çok düşündüren hususun, geleceğimiz olan gençlerimize bilinç ve kimlik kazandırma konusu olması gerekiyor. Şayet bugün, geleceğe emin adımlarla yürümek gibi bir düşüncemiz, idealimiz varsa; “ümmet” bilincini ve “Müslüman” kimliğini geliştirmemiz gerekiyor. Aksi halde yarın bir gün, kutlayacağımız ne Ramazan Bayramımız nede Kurban Bayramımız kalacaktır. Bugün, “Nerede o eski bayramlar?” diye hayıflananlar şunun farkına varmalı ki; Ramazan Bayramı'na, “Şeker Bayramı” demeye başladığımızda ve bayramlaşma için verilen izinleri, tatil olarak görüp, tatil beldelerine kaçmaya başladığımızda, gönlümüzdeki ve zihnimizdeki bayramı kaybettik. Ramazan, “Evveli rahmet, ortası mağfiret, sonu günahlardan âzâdlık” için Ramazan Bayramı, masumiyetin, günahlardan kurtuluş'un sevinciydi ve bu sevincin paylaşımıydı. Ziyaretler, ikramlar bu sevincin çoğaltılması ve aktarılmasıydı. Ama “Şeker Bayramı” olarak isimlendirmeye başlayınca, rahmet, mağfiret ve günahlardan âzâd olmanın akabinde gelen sevinci ve sürûru da kaybettik. Dolayısıyla ortada paylaşılacak bir şey kalmayınca ya da sadece şeker kalınca tatil anlayışı bayramın önüne geçti.
Bu bayramda şeker ve şekerli ürünler ikram edildiği için “Şeker Bayramı” diyenlere artık kendilerini güncellemelerini öneriyoruz. Zira artık bütün şekerlemelerde ve şekerli ürünlerde glikoz kullanılıyor. Şekeri bile bozdular. Artık nur topu gibi yeni bir kavramımız var. “Glikoz Bayramı!” Dolayısıyla bu milletin inancı ve kimliği ile problemi olanların, bayramı fırsat bilerek son yıllarda moda olduğu şekliyle Lozan'da Yunanlılara peşkeş çekilen Ege adalarına tatile gidenlerin de “Glikoz Bayramı” kutlu olsun. Ağızlarının glikoz, fruktoz ve sakkarozu bozulmasın.
Bu bayramlar bizim için sembolik bir değerdir. İlâ nihâye gaye değildir. Bayram, dünyadaki Müslümanlar olarak, Ümmet şuuruyla kucaklaştığımızda bize bayram olacak. Doğu Türkistan'daki soydaşlarımız, Çin zulmünden kurtulup kamplarda değil, musallâlarda toplandığında, Yemen'de çocuklar açlıktan ölmediğinde, Suriye'de ve Irak'ta insanlar, yıkıntılar ve bombalar altında iftar ve sahur yapmak zorunda kalmadığında bayram olacak. Filistin'de Müslümanlar, bayram namazını korkusuzca Mescidi Aksa'da kıldığında, Mısır zindanlarındaki masumlar hürriyetine kavuştuğunda, Arakan'daki, Patani’deki, Libya'daki, Tunus'taki, Orta Afrika Cumhuriyeti'ndeki, dünyanın bütün mazlum ve mağdur coğrafyalarındaki Müslümanlar gülümsediğinde gerçek bayram olacak… Ve bu bayramlar, Cennette yaşayacağımız asıl bayramın provası olacak. Ramazan'ı bir ibadet mevsimi olarak değerlendirip, Kadir gecesi ile kulluğu, bağışlanmayı zirveye taşıyan tüm müminlerin de Ramazan Bayramını en kalbi duygularımla tebrik ediyor, hayırlı bayramlar diliyorum…